Eskisiyle yenisi

Hrant Dink’in aramızdan alınışının beşinci yılı yaklaşırken, Beşiktaş’taki, insanın içini karartan o mahkeme salonunda görülen ve adalet adına yürütüldüğüne inanmamız için bin şahidin de yetmeyeceği davanın sonuna gelindi.

Hâkimler ve savcılar, başından beri açık ettikleri üzere, bu yargılamayı tetikçilerle sınırlı tutmak, gerçek sorumluların cezasız kalmasını sağlamak için acele ediyor. Duruşma savcısının, cinayeti Ergenekon örgütünün Trabzon ayağına bağlayan, ama buna dair somut kanıtlar gösteremeyen mütalaası ise, zevahiri kurtarmak için oynanan bir oyundan fazlasını ifade etmiyor.

Bu cinayetin, devletin kararı, organizasyonu ve yürütücülüğünde, devlet içi aktörler ve devlet dışı aparatçikler, yani gönüllü maşalar desteğiyle işlendiğini biliyoruz. Bildiğimiz devletin bu suçun üzerini örtmeye çalışacağı da, bu topraklar üzerindeki yaşam hakkında biraz deneyimi olan herkesin malumu... Bu yöndeki direnç bizler için sürpriz değil. Devletin asal refleksi suçlarını inkâr etmek, mecbur kaldığı durumlarda ise suçu gözden çıkardığı bir kesime havale etmek. Dersim katliamıyla ilgili tartışma da bir yönüyle bunun bir örneğini teşkil etmiyor mu? 

 

Bu cinayetin arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılıp çıkarılmayacağı, işte bu yüzden önemliydi. Devlet eski devlet miydi, yoksa gerçekten değişiyor, eski alışkanlıklarının getirdiği pislikle yüzleşiyor muydu? Bu dava, geleceğin Türkiyesi’nin nasıl bir yer olacağını gösterecek en önemli mecraydı. Hrant Dink cinayetinin sorumlularının cezasız kaldığı bir Türkiye, gerçekten demokratik bir Türkiye olamaz. Mesele bu kadar kısa ve net.

4,5 yıldır süren yargılama, AİHM’den gelen mahkûmiyete rağmen, eski Türkiye’den kopmadığımızı gösterdi bize. Şimdi sırada Cumhurbaşkanı’nın harekete geçirdiği Devlet Denetleme Kurulu var. Bakalım orada neyle karşılaşacağız?