ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

AK Parti demokrasiyle bir dargın, bir barışık

 

Türkiye’nin sorunu AK Parti’yle mi, yoksa demokrasiyle mi? Tersinden sorarsak, AK Parti’nin sorunu demokrasiyle mi, yoksa dayandığı kültürle mi?

Türkiye bir operasyon devleti mi oluyor? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, emekli komutan İlker Başbuğ’un tutuklanması konusunda “Bu tür tutuklamalara başından beri itirazımız var” şeklinde bir tepki gösterdi. Bülent Arınç da zaman zaman tutuklu milletvekillerinin bırakılması gerektiğini ifade ediyor. Geçen gün “Bırakın artık onları” anlamına gelecek bir açıklama daha yaptı.

Hükümetin yargıdan bir şikâyeti var mı? Son dönemde ‘operasyonlar’a muhatap olanlar, bütün bu tutuklamaların ve operasyonların arkasında hükümet iradesinin olduğunu düşünüyorlar. Bu düşüncelerine gerekçe olarak da, 12 Eylül referandumundan sonra kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na hükümetin egemen durumda olmasını gösteriyorlar. “Hükümet istese bunlara engel olur” diyorlar.

Tabii, haklı olarak hükümete şu da söylenebilir: “Madem uzun tutukluluk sürelerinden şikâyetçisiniz, madem milletvekillerinin cezaevinde bulunmasını doğru görmüyorsunuz, o zaman bunları önleyecek kanunlar çıkarın. Anayasa değişikliğine bu açıdan hız verin.”

Son tutuklamalar konusunda hükümetin itirazları için başka değerlendirmeler de yapılıyor. Cemaat’in bu operasyonları polis marifetiyle örgütleyip yargı içindeki güçlerini de kullanarak bir oldubitti yarattığını düşününler de var. Onların bir kısmına göre, Cemaat, hükümeti açmaza sokmak amacıyla bu operasyonları örgütlüyor.

Cuntacılarla mücadele yöntemi

Cuntacılarla, militaristlerle mücadele kolay değil. İttihat Terakki döneminden bu yana Türkiye’nin asıl iktidarını elinde tutan askeri bürokrasiyle normal metotlarla, olağan yargı kurumlarıyla baş etmek şimdiye kadar mümkün olmadı. Bu yüzden özel yetkili savcılar ve mahkemeler devreye girdi. Militaristler ağır darbeler yediler. Türkiye, yüz yıl beklediği hesaplaşmayı bu yolla yapabilme olanağına kavuştu.

Olağan olmayan yöntemler, kaçınılmaz olarak sorunları da beraberinde getirdi. Bu yöntemleri uygulayanlar kendilerinde büyük güçler olduğu hissine, yaptıkları operasyonların ‘büyü’süne kapıldılar. Ergenekon’la başlayan operasyon süreci, özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemeler eliyle yurt sathında yaygınlaştırıldı.

Kürt sorunu nedeniyle ortaya çıkan soruna da, diyalogla çözüm kartı bir yana bırakılarak ‘KCK operasyonları’ neşteri atıldı. Tam bir tutuklama dalgasıyla Kürt siyasetinin aktif bütün unsurları neredeyse hapse atıldı. Orada durmadılar. Futbol dünyası, uyuşturucu dünyası gibi alanlar da bu furyadan nasibini aldı. Artık neredeyse her sabah bir operasyonla uyanır hale geldik. Çok sayıda gazeteci tutuklandı. İçişleri Bakanı, sanatın terörizme yatkınlığı konusundaki derin tahlillerini, bu tutuklamaları savunmak amacıyla geliştirdi.

Şu anda cezaevleri binlerce siyasi tutukluyla dolu. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmayacak sayıda insan, siyasi sayılacak nedenlerle içeride. Burada bir sorun olduğunu görüyoruz.

AK Parti şimdiye kadar militarizmle mücadeleyi açıklamak amacıyla “devletin demokratikleşmesi” haklı gerekçesini savundu. Toplumdan da destek aldı. Ancak, bu “destek” giderek “operasyoncu” bir anlayışın yaygınlaşmasıyla beraber yürür hale geldi.

Türkiye’de sorunlar eskiden beri demokratik ortam içinde tartışılamazdı ve çözüm aranamazdı. Bunun temel nedeni ‘otoriter devlet’ anlayışıydı. Askerinden yargıcına ve bürokratına kadar, devlet siyasetçiyle de işbirliği yaparak demokrasi yönündeki direnişe direnirdi.

Bu direnişe en büyük darbeyi AK Parti vurdu. Despotik kurumları büyük ölçüde dize getirdi. Tam yeni bir döneme geçmeyi umarken, yakalanan sivil başarının devamını beklerken, beklenen/beklenmeyen arıza geldi.

AK Parti hükümeti, demokrasi konusunda teklemeye başladı. Farklı konuşandan hoşlanmayan, değişik düşüncelere sahip olanları korkutan bir hava yaratıldı. Bildiğimiz ‘otoriter devlet’ bir ölçüde geri geldi. Belki de hiç gitmemişti de, kenara çekilmişti. Fırsatını bulunca geri döndü de diyebiliriz.

“Çok şey kazandık” diye umutlanırken, çok şey mi kaybediyoruz sıkıntısı içine girdik.