ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

‘Milli Güvenlik’ kaldırılırken 1915’ten kaçılır mı?

2015 yaklaştıkça Türkiye’ye egemen olan milliyetçi duyguların kimyası daha da bozulacak. Şimdi 20’den fazla ülkenin meclislerinde alınan “1915 soykırımdır” kararı, yüzüncü yıl yaklaştıkça, Türkiye’yi yöneten milliyetçiliğin üzerine bir çığ gibi düşmeye başlayacak.

Yol yakınken benim teklifim şöyle: 2015 yılında Türkiye’de büyük bir anma gerçekleştirelim. Yıl boyu, bu katliam sırasında yitirdiğimiz Ermeni aydınları, yazarları, çizerleri, müzisyenleri, sıradan insanları hatırlayan, onların hatırasına sahip çıkan, acıları paylaşan etkinlikler düzenleyelim.

Gomidas’ları, Krikor Zohrab’ları bizim değerlerimiz olarak gören yeni bir kültür girişimini başlatalım.

1915 yılında Osmanlı toprakları içinde 1,5 milyondan fazla Ermeni yaşıyordu. (Şimdi 50 bin kaldı mı?) Bu ülkenin yurttaşlarıydılar. Tıpkı, diğer Osmanlı halkları gibi. İşte 1915’te uygulanan tehcir kararı bu insanları sefil etti, çaresiz bir şekilde yerinden, yurdundan kaldırdı ve sonunda önemli bir kısmını yok etti.

Onlara yaşatılan, bir insanlık suçudur. Bunun kararını veren, o dönemde yönetimde bulunan İttihat ve Terakki Partisi’nin yönetici çekirdeğidir. Uygulayanlar da İttihatçılardır. Günümüzde şikâyet ettiğimiz ve Türkiye’nin son yüz yılını mahvettiğine inandığımız bu zihniyet, 1915 yılında bir tehcir kararıyla Ermenileri yok eden zihniyetin aynısıydı.

İttihatçıların yüz yıllık zulmüne, despotik yönetim tarzına tepki duyanların, iş Ermenilerin katledilmesine gelince tehcire sahip çıkmasını, Ermeni yurttaşlarımız yerine İttihatçıların yaptığını savunmaya kalkışmasını anlamak o kadar da kolay değil.

Fransa’ya kızmanın bir yararı olduğunu sanmıyorum. Eğer öfkeli tepkilerle bir yere varılacağı düşünülüyorsa, boşuna. Dünyanın birçok ülkesinde ve akademik topluluklarda, bu yaşananların ‘soykırım’ olduğu konusunda bir şüphe yok. Zaman zaman Türk’ün Türk’e propagandası şeklinde gördüğümüz, “Biz yapmadık, onlar yaptı” argümanının da derde derman olmayacağını bilmeliyiz.

Akademik dünyada bu durum büyük ölçüde net olduğu halde, bazen bir akademisyen bulup, “Bak, asıl gerçeği bu söylüyor” diyerek kendimizi avutmanın da bu süreçte bir yararı olacağına inanmıyorum.

Toplumumuza gerçekleri anlatalım, milliyetçi duygusallık üzerinden siyaset üretmeyelim. Bunun bir manası yok, yararı da yok. Çünkü bu duygu bizi dünyanın gerçeklerinden, dünyayla sağlıklı ve barışçı ilişkiler kurmaktan uzaklaştırıyor.

Türkiye son yıllarda militarizmle hesaplaşarak, ekonomisini küresel ilişkilere uyarlayarak önemli hamleler yapıyor. Bu süreç Türkiye’nin demokrasi dünyasıyla olan ilişkilerini de olumlu yönde etkiledi ve Türkiye prestijli bir ülkeye dönüşmeye başladı.

İşte böyle bir noktaya gelmişken, İttihatçı militarizmin yüz yıl önce işlediği bir insanlık suçunu savunmak üzerinden yeni bir siyaset inşa etmeye kalkışmak anlaşılır gibi değil.

Dün hükümet bir adım daha atarak, Milli Güvenlik derslerini kaldırdı. Sivil hayata askeri nizam vermeye çalışan bir unsur da tarihe karıştı. Buna benzer birçok sivil girişimin yaşandığı bir ülkede, 1915’te kalmak oradaki katliamın mantığını savunmak bugünün Türkiye’sine ve gerçeğine hiç uymuyor.

Bugünün ve yarının Türkiye’sine uyan, 1915’te yitirdiğimiz Ermeni kardeşlerimizi, bu acının yüzüncü yılında, onların şanına, Türkiye demokrasisinin geleceğine uygun bir şekilde, sevgiyle anmaktır.

Acılara ortak olalım. Geleceğin Türkiye’sine, özlediğimiz Türkiye’ye yakışan da budur.