OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Bir saftiriğin demokrasi hayali

Baştan söyleyeyim, o saftirik benim ve bu yazıda söyleyeceklerimin gerçekleşme ihtimali hemen hemen hiç yok. Hayalim de, tabii ki, kurulacak olası hükümetle ilgili. Yalnız, buna geçmeden önce bir noktayı belirtmek istiyorum. Gönüllerden geçenin ne olduğundan bağımsız olarak söylemek gerekir ki, seçimin sonucu, AKP’nin bir siyasal aktör olarak ‘silinmesine’ elveren veya zemin oluşturabilecek bir sonuç değildir. Evet, AKP ve aslında özellikle Erdoğan ciddi bir gerileme ve kayıp yaşadılar fakat seçimin sonuçlarını olduğundan fazla bir şey gibi değerlendirmek, bu kaybın siyaseten telafisi için onlara katkıda bulunacak bir sonuç doğurabilir. Şöyle ki, dinamikleri ve mekanizması daha ayrıntılı incelenmeye muhtaçsa da, Türkiye seçmen kitlesinin mağdur edildiğine, haksızlığa uğradığına inandığı aktöre bir dahaki seçimde destek vermek gibi bir refleksi var demek mümkün. Askerî darbelerden sonraki seçim sonuçları, 367 saçmalığından sonra AKP’ye verilen desteğin artması ve son seçimlerde HDP’ye verilen destek hep buna örnek olabilir. Yanlış anlaşılmasın, bu, tek hatta en önemli dinamiktir demiyorum, ama böyle bir seçmen motivasyonu var. Dolayısıyla, aşırı yorumlar, orta vadede AKP’nin tekrar güç kazanmasına hizmet edebilir. Bu aşırı yorumlara örnek vermek gerekirse, “Millet hükümet kurma görevini %60’lık muhalefet bloğuna verdi” demeyi gösterebiliriz; başta CHP yöneticileri olmak üzere bunu söyleyenler var. Her şeyden önce, bunun bir blok olduğu nereden çıktı? Blok olmak, önceden belli bir irade ve karar gerektirir. Var mı böyle bir karar? Yok. (Bunu yazdıktan sonra Bahçeli’nin de “%60 boş laf” dediğini gördüm. Bahçeli’yle aynı şeyi söylemek beni biraz ürpertmedi değil ama ne yapalım, fikrimiz bu, Bahçeli dedi diye vaz mı geçelim?). Ayrıca, buna inanacak olursak, MHP seçmeninin MHP’ye HDP’yle, HDP seçmeninin HDP’ye MHP’yle koalisyon yapsınlar diye oy verdiği gibi bir şeye de inanmamız gerekir. Ha, CHP, MHP ve HDP koalisyon yapamazlar mı? Teoride tabii ki yapabilirler ve gayet de meşru bir hükümet olur. Benim demeye çalıştığım, AKP’yi etkisizleştirmek veya marjinalize etmek uğruna zorlama formüller AKP’ye seçmen nezdinde avantaj kazandırabilir. Nihayetinde %40 küsur oy almış bir partiden bahsediyoruz. Bütün bunlar, geçmiş uygulamaların, özellikle de yolsuzlukların hesabının sorulmayacağı anlamına kesinlikle gelmez. Fakat, bunun için odaklanılması gereken yer hükümetten ziyade, artık Meclis olmalıdır. Yolsuzlukların hesabını sormak, kimi anti-demokratik yasaları geri döndürmek isteyen partiler için uygun bir Meclis aritmetiği var. Bunun için mutlaka hükümet olmaları gerekmiyor.    

Seçimlerden, tek başına anayasa yapıp referanduma götüremeyecek, görece zayıf bir tek parti hükümetinin çıkması en kolay, dolayısıyla belki de en tercih edilir seçenek olurdu. Fakat öte yandan, elimizdeki mevcut vekil dağılımı aslında demokrasimiz için ‘özlenen bir tablo’ ve Meclis’i, yani yasamayı yürütmenin hık deyicisi olmaktan çıkarıp gerçekten anlamlı hale getirmek için bir fırsat. Bunu hayata geçirmek için temel olarak iki şeye ihtiyacımız var: olgun, demokratik bilinci yüksek bir iktidar ve sorumlu bir muhalefet. İkisi de bizde zor bulunduğundan işimiz zor. Bunları söylerken, kafamda bir koalisyondan ziyade AKP veya CHP’nin kuracağı bir azınlık hükümeti var, çünkü bir koalisyon durumunda da, koalisyon partilerinin kendi aralarında anlaşmalarıyla Meclis süreçleri gene anlamsız hale gelebilir. Halbuki, azınlık hükümeti durumunda gerçek güçler ayrılığı nasıl olur, hep beraber görebilirdik. Bu tarz bir hükümet bir kanun çıkarmak istediğinde muhalefet sıralarında oturanlardan kimilerini de ikna etmek zorunda olur(du). Böylece, kanun görüşmeleri de, sonu belli bir indir-kaldır oyunu veya mizansen olmaktan çıkar, gerçek demokratik bir müzakereye dönüşür, yürütme halkın temsilcilerinin sesine gerçekten kulak vermek zorunda olur(du). Böyle bir durumda hem hükümet, hem muhalefet daha sorumlu davranmak zorunda olacağından, demokratik kültürün gelişmesine de katkıda bulunur(du). Hükümet, demokrasilerde yeri olmayan “Ben yaptım oldu” tavrını gösteremez(di). Muhalefet de sadece muhalefet olsun diye hareket etmemeli, doğruya doğru eğri diyebilmelidir tabii. Bu modelde hem parti, hem milletvekili performansları daha da bir önem kazanacak ve en büyük hakem olan halk ve medya vasıtasıyla bir dahaki seçimlerde karşılığını bulacaktır.

AKP, hükümet kurma görevini alacak ilk parti olarak azınlık hükümeti kurmaya yanaşır mı bilinmez ama görevi ikinci olarak alacak parti olan CHP bence bunu denemelidir. Zaten, MHP’yi HDP’li bir formüle ikna etmek mümkün görünmediğine göre (milliyetçiliğe yakışan bir darkafalılık! “Gerçek milliyetçilik bu değil” diyemeyeceğim) CHP azınlık hükümeti kurma seçeneğine eğilebilir. Ayrıca, CHP için tek başına iktidar da sekiz-on sene daha pek mümkün görünmediğinden, bu kendileri için, iktidar performanslarını göstermek açısından bir fırsat olacaktır. Böyle zor bir işi başarırlarsa hem Türkiye demokrasisine çok büyük bir hizmet yapmış olurlar, hem de kendi ‘makûs talihlerini’ yenebilirler. MHP kategorik olarak bir CHP azınlık hükümetini de desteklemeyi reddederse, çok şikâyet ettiği AKP yolsuzluklarıyla Meclis’te hesaplaşmayı da reddetmiş olur. Bu tutarsızlık da seçmenin gözünden kaçmaz.