PAKRAT ESTUKYAN

Pakrat Estukyan

Մենք ու մերոնք - BİZ VE BİZİMKİLER

Sorun basit, çözüm zor

Türkiye, politik gündemi en hızlı değişen ülkelerden biri. Yaşamsal önem taşıyan pek çok konu, bu yoğunluk içinde ifade alanı bulamıyor. Üstelik, bu politik dalgalanmaların nedenleri, halkın büyük çoğunluğu için, akıl sır erdirilebilir şeyler değil. Gerçekte ne oldu da, ‘seçilmiş başbakan’ Ahmet Davutoğlu apar topar ‘dünün başbakanı’ oluverdi? Halkın şaşkın bakışları arasında bir kavuk devrildi, anlı şanlı hükümet dağıldı, ardından da tayin edilmiş yeni bir başbakanla, onun oluşturduğu hükümetle tanıştık. Cumhurbaşkanı’nı böyle bir hamleye yönelten sebep neydi?

7 Haziran seçimlerinin neden yok sayıldığını anlayamadığımız sürece, bu sorunun fazla bir önemi yok. Anımsayalım; o seçimin sonuçları, 400 milletvekili isteyen Erdoğan için tam bir fiyasko olmuştu. Israrla baraj altında bırakmaya çalıştığı HDP %13 gibi bir oranla ve 80 vekille Meclis’e girmiş, AKP’nin 2002 yılından beri her seçimde artan oylarını önemli oranda geriletmiş, Tayyip’in partisi ilk kez tek başına hükümet kurma imkânını yitirmişti. İşte o aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün teamülleri yok sayarak önce bir hükümet krizi yarattı, ardından da oyunbozan çocuk edasıyla yeni bir seçime taşıdı ülkeyi. Mevcut şartlar altında altı ay sonra yapılacak bir seçimin sonuçlarının farklı olmayacağını bildiğinden, ülkeyi büyük bir hızla savaş ortamına taşıdı ve bu stratejiyle, 7 Haziran’da yitirdiği oyları geri aldı. AKP bir kez daha tek başına hükümet kurma olanağı buldu. Aslında bu aşamada ‘AKP’ ifadesi de anlamını yitirmişti. Nitekim, partinin 22 Mayıs’ta yapılan olağanüstü kongresinde, Divan Başkanı Bekir Bozdağ, kendisinin de üyesi olduğu hareketin bundan böyle ‘Tayyip’in Partisi’ olarak anılması çağrısı yaptı.

İşte aklın, edep duygusunun, siyasi ahlakın, insan haysiyetinin tüm ölçütlerini alt üst eden bu sorunların arasında, birileri de alın teri mücadelesi için yeryüzünde zemin bulamayıp, yerin yüzlerce metre altında açlık grevine yatıyorlar. ‘Tayyip’in Partisi’nin hükümetler kurup bakanlıklar üleştirdiği yeryüzünde ise, taşeron sisteminin daha da ağırlaştırılmış ve yaygınlaştırılmış hali olan ‘kiralık işçi’ uygulaması yasalarla pekiştiriliyor.

Çocuklara yönelik cinsel istismar meselesi de, İslami vakıfların lojmanlarından göçmen kamplarına kadar birçok yerde rezil yüzünü göstermeye devam ediyor.

Ancak tüm bu yaşamsal meseleler, yeni kabinede kimin devre dışı bırakıldığı, kimin yıldızının parlatıldığı gibi konuların gölgesinde görünmez kılınıyor.

Havuz medyasının köşe yazarları şimdilerde var güçleriyle, ‘çift başlılık’ olarak tanımladıkları halin nasıl bir istikrarsızlık oluşturduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar. Sözünü ettikleri çift başlılık, aslında parlamenter sistemin özü. Başbakanların ve cumhurbaşkanlarının görevleri, yetkileri ve sorumlulukları yasalarla tanımlanmış durumda. Ancak henüz başkanlık sistemi kabul edilmeden, Cumhurbaşkanı’nın başkanlık yapmaya kalkışması, beraberinde yetki aşımını, yetki gaspını da getiriyor.

Sorun parlamenter sistemin, başbakanlık kurumunun var olmasından değil, bunları fiilen işlemez hale getiren Cumhurbaşkanı’nı kısıtlayacak, yasal sınırlarına oturtacak bir adli ve idari makamın yokluğundan kaynaklanıyor.