OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Korona ve çalışma düzeni

Koronavirüs salgını hepimizi değil ama çoklarımızı eve kapattı. Ne kadar süreceği belli olmayan bir (a)sosyal düzene geçtik. Bunun bir parçası da, özellikle ofis işi yapan beyaz yakalılarımız için yeni bir çalışma düzeni oldu.

Koronavirüs salgını hepimizi değil ama çoklarımızı eve kapattı. Ne kadar süreceği belli olmayan bir (a)sosyal düzene geçtik. Bunun bir parçası da, özellikle ofis işi yapan beyaz yakalılarımız için yeni bir çalışma düzeni oldu. ‘Normal’in kırıldığı şu günlerde yaşananlardan hangilerinin az veya çok kalıcı olacağını bilmiyoruz ama bazı gözlemler üzerine kaba tahminlerle biraz fikir jimnastiği yapabiliriz.

Her şeyin olduğu gibi çalışma düzeni dediğimiz olgunun da bir tarihi ve bu tarih boyunca geçirdiği değişimler var. Kabaca son 200 yıl, sanayileşme ve fabrikalaşmayla birlikte özellikle şehirlerde ev ile işyerinin ayrılmasına tanıklık etti. Yani yaşanan yerle, çalışılan yer farklılaştı. ‘İşe gitmek’ diye bir kavram ve eylem ortaya çıktı ve zamanla normalleşti, kanıksandı. Hatta, sosyologlar bu çalışma düzeninin ve adına mesai denen, her gün tekrarlanan rutinin insan üzerindeki yabancılaştırıcı, yıpratıcı etkisinin altını çizdiler. ‘Mesai cenderesi’ gibi bir kavramdan bahsedilir oldu.

Bir süredir, diyelim ki bir on senedir, bazı sektör ve mesleklerde, özellikle gene beyaz yakalılar ve bağımsız yaratıcı mesleklerde çalışanlar için bunun tersi bir eğilimi gözlemliyorduk. Şöyle ki, iş sadece ofiste veya iş yerinde yapılan bir faaliyet olmaktan yavaş yavaş çıkıyordu. İş tekrar, yaşanan yere, yani eve taşınmaya başlamıştı. Öyle görünüyor ki bu salgın bu süreci hem hızlandıracak, hem yaygınlaştıracak, hem de derinleştirecek. Bu sıralar mecburen evden çalışma düzenine geçenlerin, işlerin böyle de yürüdüğünü, hatta daha iyi ve verimli yürüdüğünü görmesi, bu düzeni belli ölçülerde kalıcı hale getirmesi mümkün. Bu iyi mi olur, kötü mü olur veya kimin için iyi, kimin için kötü olur, o ayrı tartışma konusu.

Tabii, buna benzer bir değişimin imalat sektöründe yaşanması çok daha zor, çünkü kitlesel üretimin sebebi ve sonucu olan büyük ve orta ölçekli fabrikalar hâlâ üretimin merkezi konumunda. Yalnız, son yıllarda dikkat çeken, salgınla birlikte bir kere daha gündemin üst sıralarına taşınan başka bir etken var: Üç boyutlu yazıcı teknolojisi. Bu teknoloji çok eski sayılmaz ama onunla yapılabilecekler şimdiden hayalleri zorluyor. Şu anda üç boyutlu yazıcıyla tekne ve motosiklet dahi yapılıyor.

Yaşadığımız salgın sırasında da, kimi insanlar birbirleriyle irtibata geçerek özellikle sağlıkçıların ihtiyaç duyduğu koruyucu malzemeleri, solunum cihazlarını evlerindeki üç boyutlu yazıcıda ‘basarak’ üretme kampanyaları yapıyorlar. Hatta, büyük firmaların bu kişileri ‘tehdit’ ettiğini haberlerde okuyoruz ama salgın ortamı bu tip kampanyaları meşru ve makbul kılıyor. Dolayısıyla, salgının üretim üzerindeki bir etkisi de üç boyutlu yazıcı teknolojisini yaygınlaştırmak, hayatın içine daha fazla sokmak, insanların aklında kolaylaştırıcı bir etken olarak yer etmesini sağlamak olabilir. Başka bir deyişle, salgın belki de üç boyutlu yazıcı teknolojisi için bir katalizör görevi görecek. Yine de, bu teknoloji, fabrikanın imalat sanayindeki merkezî konumunu değiştirerek, üretimin yatay düzlemde yayılmasına yol açar mı, bunu söylemek için henüz erken ama gidişata bakınca en azından bazı sektörlerde mümkün görünüyor.

İşin ilginç yanı, olası böyle bir gelişme gene çalışma tarihindeki geçmiş bir momenti hatırlatıyor ki o da sanayi devriminin ilk dönemleri. Yani, ev ile iş yeri arasındaki ilişkide olduğu gibi burada da bir ‘geriye dönüş’ söz konusu olabilir. Şöyle ki, malum olduğu üzere, sanayi devrimi tekstil sektöründe başladı ve bu sürecin başlarında işçileri fabrikalara toplamak yerine tüccarlar işi evlerdeki dokuma tezgâhlarına dağıtıyorlardı. İngilizce literatürde buna ‘putting-out system”’deniyor, yani bir nevi fason çalışma. Tabii ki, bu çalışma biçimi hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmadı ama üretimdeki merkezî konumunu fabrikalara bıraktı ve belli sektörlerle sınırlı kaldı. İşte insan, üç boyutlu yazıcı teknolojisi bu limitleri aşabilir ve iş düzeninde kalıcı etkiler yaratabilir mi diye düşünüyor. Salgın daha da uzar, insanların toplandığı yerler olan fabrikalar da uzun süreli kapalı kalmak zorunda kalırsa, bu teknolojinin ilerlemesi hızlanır mı? Bunun toplumsal sınıflar üzerindeki etkisi ne olur? Erken sorulmuş gibi dursa da, bunlar ilginç sorular, kanımca.