YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Mademki bu kadar demokrasi âşığıyız…

Madem bu kadar demokrasi aşağı bir ülkeyiz, neden Kürt siyasetinin temsilcileri hiç de ikna edici olmayan sebeplerle yıllardır hapiste? Neden altı-yedi yıl öncesine gidilip yeni suçlamalar yaratılıyor? Neden Osman Kavala, üstelik AİHM kararlarına rağmen üç yılı aşkın süredir olmadık suçlamalarla hapiste tutuluyor? Neden milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu sadece bir sosyal medya paylaşımı yüzünden apar topar, üzerini giyinmeye fırsat bulamadan, ite kaka gözaltına alınıyor?

Gündem haftasonundan beri belli: Emekli amirallerin açıklaması. Malum, önce İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararıyla çıkıldı. Bu karar haklı olarak çok tepki yaratmıştı ki TBMM Başkanı Mustafa Şentop bir soru üzerine Montrö Anlaşması’ndan teknik olarak çıkılabileceğini ancak bunun muhtemel olmadığını söyledi. Fakat bu Montrö Anlaşması işi epeydir gündemde olduğundan, bu açıklama sanki biraz ortamı ‘ısıtma’ya yönelik bir hareket olarak anlaşıldı. Montrö, bilindiği gibi Boğazlar’dan yük ve savaş gemisi geçişlerini düzenleyen uluslararası bir anlaşma. Cumhuriyet rejiminin de kurucu metinlerinden. Değiştirmek şimdiye kadar kimsenin aklına gelmedi.

Şimdi niye gündeme geldi peki? Çünkü AKP’nin Kanal İstanbul için toplumu ikna etmeye ihtiyacı var. Ne deniyordu? “Boğazlar’dan çok gemi geçiyor, üstelik geçiş tam olarak bizim kontrolümüzde değil. Kanal İstanbul açılınca buradaki geçişler tamamen bizim kontrolümüzde olacak.”

Bir çevre felaketine yol açacağı ayan beyan ortada olan Kanal İstanbul için böylesi argümanlar da aslında toplum açısından ikna edici olmadı. Fakat Montrö’den çıkmaya karşı çıkan bu amiraller açıklaması ya da bildirisi, iktidarın imdadına yetişmiş oldu. En azından bir süre için. 

Öncelikle şunu söylemek lazım: Amiral olsun ya da olmasın, emekli komutanlar bir araya gelip bir açıklama yaptığında bunun etkisi bir başka olur. Bu sadece Türkiye için geçerli değil. Diyelim ABD’de de emekli amiraller toplanıp bir açıklama yapsalar, bu daha bir dikkatle incelenir, satır aralarına daha bir dikkatle bakılır. Bu, dünyanın her yerinde böyle.

Türkiye’nin yakın tarihi hatırlandığında bu açıklamaya da böyle bakılması olağan. Ancak bundan bir darbe girişimi çıkarmak? Burada işler biraz karışıyor. Hatta karışmanın da ötesinde… 
Eleştirilecek yanları elbette olabilir ama bu bildiri ya da açıklamadan bir darbe çağrısı ya da iması çıkarmak güç. Ancak siyasi olarak sıkışmış hâlde olan AKP-MHP koalisyonunun bu açıklamayı bu şekilde kullanacağı besbelliydi. 

Öyle de oldu. AKP ve MHP’den çok sert açıklamalar gelirken iş bununla kalmadı, her tür devlet kurumu bu açıklama ya da bildiriyi çok sert kınayan metinler yayınladılar. Bunlara basında ya da sosyal medyada rastlamış olmalısınız. Ancak bir tanesi vardı ki özellikle dikkat çekti. Yargıtay’ın açıklaması. 

Bir üst mahkeme olan Yargıtay’ın, yüksek ihtimalle önüne gelecek olan bir dosya için önceden, hem de böylesi net bir biçimde görüş beyan etmesi, her şeyden önce hukuk teamüllerine son derece ters. Diyeceksiniz ki hukuk teamülü mü kaldı? Evet, öyle ama yine de temel prensipler üzerinde ısrarla durmak, bu prensipleri her durumda savunmak gerekir. 

Böyle olmadı tabii. Bu mesele üzerinde pek fazla kişi ya da çevre durmadı. Öyle görünüyor ki iktidar cephesi de bu amiraller konusunu gündemde tutmaya ve CHP’ye yönelik yeni bir suçlama dalgası çıkarmaya devam edecek. 

Ancak insanın aklına ister istemez bazı sorular takılıyor. Gördük ki Türkiye Jandarma’sıyla, Emniyet’iyle, Yargıtay’ıyla demokrasiye yürekten ve kökten bağlı. Çok güzel. Peki ama, madem öyle, her öğrenci gösterisi, kadın hareketinin her gösterisi, LGBTİ+ haklarına yönelik her basın açıklaması neden çok sert polis müdahaleleriyle bastırılıyor? Neden gencecik çocukların doğrudan boğazına sarılıyor polisler?

Ve elbette daha önemlisi: Madem bu kadar demokrasi aşağı bir ülkeyiz, neden Kürt siyasetinin temsilcileri hiç de ikna edici olmayan sebeplerle yıllardır hapiste? Neden altı-yedi yıl öncesine gidilip yeni suçlamalar yaratılıyor? Neden Osman Kavala, üstelik AİHM kararlarına rağmen üç yılı aşkın süredir olmadık suçlamalarla hapiste tutuluyor? Neden milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu sadece bir sosyal medya paylaşımı yüzünden apar topar, üzerini giyinmeye fırsat bulamadan, ite kaka gözaltına alınıyor? Ahmet Altan neden yıllardır hapiste? Onlarca gazeteci neden hapiste? Azınlık meselelerine gelelim: Azınlık vakıflarının seçim yapmalarını düzenleyen yeni genelge neden yıllardır yayınlamıyor? Eski genelgeyi iptal eden düzenleme mahkeme kararıyla hükümsüz kılınmışken, neden idareden tek bir cümle dahi bir açıklama yapılmıyor? Bu kadar ‘hassas’ bir konuyla mı karşı karşıyayız?

Sorular o kadar çok ki... Yanıtları da belli aslında. Evet, demokrasi âşığıyız ama o kadar da değil.