Felipe Ehrenberg / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos’un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı "lensler konuşabilseydi" başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.


Odanın bir ucunda durmuş, onur konuğuyla selamlaşmaya gelenleri izliyordum. Kalabalık bir ‘hoşgeldin’ partisiydi. Onur konuğu, kavramsal sanat alanında çalışan bir Meksikalıydı; belli ki ünlü biriydi, ama hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Adı Felipe Ehrenberg’miş. Ontario’daki Hamilton Sanat Galerisi için büyük bir sergi hazırlıyormuş. O zamanki kız arkadaşım, sergi projesinin direktörlüğünü yapan kişiyi tanıyordu, partiye o davet etmişti bizi.

Felipe, Zapata bıyığı, boğuk sesi, kocaman kahkahaları ve kimseden esirgemediği sıcakkanlılığıyla, hemen göze çarpan biriydi. Durmadan sigara içiyordu. Sol elinin üst kısmı, dallı budaklı bir dövmeyle kaplıydı. Sigarasını dudaklarına her götürüşünde, el iskeletini andıran bu dövme daha da fazla ilgimi çekiyordu. Yanına gidip kendimi tanıttım, ona dövmesini çok özgün ve güzel bulduğumu söyledim. Gülümsedi, dövmeyi yakından görebileyim diye kolunu kaldırdı. Elini avcuma alıp inceledim. Tek renkli, çok ilginç bir dövmeydi. Elindeki kemiklerin her biri dış hatlarıyla çizilmiş, eklem yerlerine de yuvarlaklar yapılmıştı. Dövmenin çok hoşuma gittiğini anladı, kafasını bana doğru hafifçe eğip “Dokunmaktan korkmayan insanları severim. Yanıma gelen, benimle konuşan şu tiplere bak, dövmem yokmuş gibi davranıyor hepsi” dedi. Sonra göz kırpıp, o içten kahkahalarından birini patlattı. Sanırım arkadaşlığımız o noktada başladı.

Davetten sonra, sergi için hazırlık yaptığı yaklaşık bir ay boyunca sık sık görüştük. Kız arkadaşımla birlikte birkaç kez galeriye gittik, o da birkaç kez bize akşam yemeğine geldi. Neşeli biriydi. Hayatı boyunca çok insan tanımış, çok hikâye biriktirmişti. Anlattığı hikâyelerin çoğu, Meksikalı köylüler ve işçilerle ilgiliydi. Çok yönlü bir sanatçıydı; resimden sokak sanatına, enstalasyondan performans sanatına kadar, el atmadığı alan yoktu. Çektiğim fotoğraflara dair işe yarar, dişe dokunur ilk yorumu ondan almıştım. Kişinin yaratıcılığını kökenlerinin şekillendirdiğini söylemiş, onları unutmamamı tavsiye etmişti.

Açılışa kısa bir süre kala, Felipe’ye bir gün galeriye gelip onu çalışırken fotoğraflamak istediğimi söyledim. Böylece hazırlık sürecini bir şekilde kayıt altına almış olacaktık. Çok sevindi. Bu öneriyi yaptığımda, sergi hakkında bildiğim tek şey, Amerika’nın keşfinin 500. yıldönümüyle ilgili olduğuydu. Başlığı ‘Pretérito Imperfecto / Past Imperfect Tense’ti [kusurlu/tamamlanmamış geçmiş zaman]. Daha önce Meksika’da açılmıştı. Müthiş bir sergiydi. Sömürgeciliğe, Afrika’nın köleleştirilmesine ve Güney Amerika’nın talan edilişine göndermeler yapan resimler, nesneler ve heykellerle, Kuzey ve Güney Amerika’nın zaptının trajik hikâyesini anlatıyordu. O eserleri ne zaman hatırlasam, bazı ayrıntılar hâlâ içimi ürpertir. Hele serginin adı...

Gün boyu, serginin yayıldığı odalarda fotoğraf çektim; daha çok da, Felipe’yi çalışırken fotoğrafladım. O zamanlar (sene 1994, yaş 37) kavramsal sanattan bihaberdim. Felipe durmadan kolektif hafızadan ve sosyopolitik bir ifade aracı olarak sanattan söz ediyordu. Anlattığı şeylerin çoğu bana fazla soyut ve karmaşık gelse de, çok önemli olduklarını hissetmiştim. Çekeceğim son kare için, kırık bir aynadan oluşan enstalasyonun önünde durup, aynadan bana bakmasını istedim. Deklanşöre bastım, parıldayan gözlerinin kırık aynadaki yansımasını yakaladım. Yüzyıllar boyu yanlış yönde ilerlemiş bir tarihe dair bir metafor bulmaya çalışmam ve böyle bir portre fotoğrafında karar kılmam Felipe’nin hoşuna gitmişti. O kare uzun süre kişisel internet sitesinin giriş sayfasında durdu. Ama 2017’den beri ne Felipe hayatta ne de internet sitesi. 90’ların sonlarında iletişimimiz kesilmişti. Bana, Meksika’da küçük bir fotoğraf makinesi olduğunu, kendisini ziyarete gelen herkesin fotoğrafını çektiğini, yıllar içinde böyle üç binden fazla kare biriktiğini ama hepsinin fotoğraf filmlerinde kaldığını, bir gün bunları tabettirip bir eser üretmek istediğini söylemişti. Felipe’nin ölüm haberini aldığımdan beri, sık sık o filmler geliyor aklıma; neredeler, ne hâldeler acaba?

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz



Yazar Hakkında