‘Bir Arada Yaşarız’ araştırmasının gör dediği

İzmir merkezli Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı’nın (BAYETAV) ‘Türkiye’de Bir Arada Yaşarız Araştırması’ başlıklı araştırması yayınlandı. Danışmanlığını sosyolog ve BAYETAV Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kentel’in yaptığı araştırmanın yürütücülüğü KONDA ve SAM Araştırma Şirketi tarafından yapıldı.

‘Bir Arada Yaşarız’ başlıklı araştırma, nicel ve nitel veri toplama teknikleri kullanılarak iki koldan yürütüldü. Araştırmanın nicel verileri KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından 8-11 Temmuz 2021 tarihlerinde, 12 bölgede, 67 ilin merkez dahil 286 ilçesinde 2132 kişiyle telefonla görüşmeler yapılarak toplandı. Araştırmanın nitel verileri ise 16 Haziran – 31 Temmuz 2021 tarihleri arasında SAM Araştırma Danışmanlık tarafından İstanbul’da 62 derinlemesine görüşme, İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Kayseri, Erzurum ve Diyarbakır’da toplam 12 odak grup toplantısı yapılarak hazırlandı.

‘Tarihle yüzleşmek’ 
Araştırmanın çarpıcı sonuçlara sahip alt başlıklarından birisi ‘Yüzleşme'. Katılımcıların yüzde 76’sı “Geçmişte herkes acılar yaşadı, bunları tekrar açmanın kimseye faydası yoktur” diye düşünüyor. Bu önermeye katılanlar Kürtler arasında yüzde 64’e düşüyor. Katılımcıların yüzde 71’i ise “Geçmişte kalan acılar bugünkü huzursuzluğumuzun en önemli sebebidir” görüşüne katılıyor. Kürtlerde bu oran yüzde 79’a çıkıyor. “Toplumsal huzur için okulda farklı grupların tarihlerinin öğretilmesi faydalı olur” görüşüne katılanların oranı ise yüzde 72. 

‘Doğayla yüzleşmek’
Araştırmanın ‘Doğayla Yüzleşmek’ alt başlığında yer alan veriler ise çevre sorunlarının toplumun gündeminin ön sıralarında olduğunu gösteriyor. Katılımcıların yüzde 91’i “Siyasi kavgaları bir kenara bırakıp, soluduğumuz hava, içtiğimiz su ortak meselemiz olmalıdır” görüşüne onay veriyor. “Baraj veya yol yapmak için gerekiyorsa ormanların bir kısmı feda edilebilir” görüşünü yüzde 71 yanlış buluyor. 

Araştırmanın sonuç bölümünde ise şu görüşler ileri sürülüyor:

Kutuplaştırıcı siyasal atmosfere rağmen, farklı bireylerin ve toplumsal grupların düşünceleri ve çabaları bir arada yaşamanın hem elzem hem de mümkün olduğunu gösteriyor.

Bütün katılımcılar, farklı dışavurumlarla kendilerini ifade ediyorlar. Ama hiçbiri tek bir şey değil; sahip olduklarını düşündükleri etnik ya da dinsel kimlikler bile tek bir şey değildir. Her bir etnik ya da dinsel kimlik gibi kendileri de ayrıca bir “kesişim” halini yansıtıyor. İnsanlar melezdir ve iç içe geçişlerden oluşan varlıklardır. Varoluşuyla çoğul ve çeşitli olan insanın birden çok tarafa dokunması bir arada yaşama potansiyeline çok daha uygun bir hal gibi görünüyor.

“Bir arada yaşama” fikrini en çok içselleştirenlerin tecrübesinde başkalarıyla “karşılaşmak” var. Çünkü karşılaşmak başkalarının derdini tanımayı sağlıyor. 

Kutuplaşma hem toplum içi dinamiklere hem de devlet politikalarına bağlı olarak gelişiyorsa, bir arada yaşamanın sağlanacağı yer ikiye ayrışmış yapıların buluştuğu yerlerdir.

Sınıf vasıtasıyla bireyler içine kapanan geleneksel kültürel kimliklerin üzerine çıkabiliyorlar. Bu yüzden, sınıf kimliği kutuplaşmayı aşmanın, bir arada yaşamanın en azından bir imkânını yaratıyor.

Karşılaşmanın en çok mümkün olduğu alanlardan bir başkası da cinsiyet ya da toplumsal cinsiyet. Özellikle kadın ve genç “kategorileri” de toplumdaki çeşitliliği en çok hatırlatan gruplar.

Doğayı düşünmek, insanın bencilliğini, başkaları üzerine hegemonya ve güç kurma arzularını kırıp, insanı tevazuya çekmenin yollarını açıyor. Bu sayede toplumun ve doğanın bir parçası olarak, “bütünsellik” içinde düşünmenin yolları açılıyor. 

Çözüm siyasi

“Bir arada yaşama” dilini görünmez kılan kutuplaşma dinamiklerini aşabilmek için öncelikle siyaseten konuşma imkânlarının serbestleşmesi gerekiyor. Buna dair adımların devlet tarafından atılması ama aynı zamanda toplumsal aktörlerin ve sivil toplum örgütlerinin çaba göstermeleri gerekiyor. 

“Bir arada yaşama kapasitemiz nedir?” sorusuna nicelik olarak cevap vermek istersek,  “Almanya’da Türk çocuklar için Türkçe anadil hakkı” ve “Türkiye’de Kürt çocuklar için Kürtçe anadil hakkı” üzerine yaptığımız değerlendirmeyi kullanabiliriz. Her iki durumda anadilde eğitim hakkını savunanların toplamı yüzde 47. Bu kesim, toplumun farklılıklarıyla birlikte, bir arada yaşama arzusunu ve kapasitesini taşıyor. 

Almanya’da Türk çocuklarının anadil hakkını kabul edip, Türkiye’de Kürt çocuklarının anadilde eğitim hakkını reddeden kesim: yüzde 16. 

Bu kesim, farklılıkların yarattığı tedirginlik ve kutuplaşmanın yarattığı sınırlar eşliğinde, kendilerinden başkalarıyla bir arada yaşamaya dair özel bir arzu taşımıyor. 

Bu gruplardan başka her iki ülkede de azınlıkta olan nüfus için “tutarlı” bir şekilde anadil eğitim hakkını reddedenler (yüzde 12); her iki önermenin de doğru olup olmadığına karar veremeyenler (yüzde 10) ve diğerleri (bir önermeyi “doğru”, diğer önermeyi “ne doğru ne yanlış” görenler) var.

Bir arada yaşamanın anlamı insanların karmaşık birlikteliğinde yatıyor... Birbirlerinden farklı şeyler anlatsalar da ya da her zaman aynı şeyleri anlatmasalar da kendilerini eleştiren Kemalistler, ya da dindarlar, başkalarını anlayan Aleviler, Kürtler ya da Türkler, AK Partililer ya da MHP’liler… Her zaman aynı çözümü dile getirmeseler de en nihayetinde bir arada yaşamın farklı seslerini sergiliyorlar.


 

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.