OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Göç daha uzun süre bizimle olacak

Hem Türkiye’de hem dünyada birçokları göç sorununa kolay bir çözüm, kolay bir cevap olsun istiyor. “Gönderelim”, “Sürelim”, “Önlerini keselim” türünden, kolaycı şiddet politikalarının çözüm olacağını düşünüyorlar. Bunlar uzun vadede işe yaramayacağı yani göçü durdurmayacağı gibi ahlaken yanlış, insanın insana muamelesinde yeri olmaması gereken eylemler.

Göçmen düşmanlığı hızla yükseliyor. Düzensiz ve yüksek yoğunluklu göçmen akımının sorunlar yaratması ve bu sorunların da rahatsızlığa sebep olması anlaşılır. Burada bir sorun olduğunu söylemek, rahatsızlığını dile getirmek kendi başına ırkçılık değil. Öte yandan, bu itirazı en bayağı ırkçı argümanlar ve ifadelerle yapanların sayısı da, olmaması gerektiği kadar yüksek. Kamunun ve sivil toplumun yer aldığı, kapsamlı ve uzun vadeli bir göç politikasının olması ve talep edilmesi gerekiyor. Fakat bu itirazlar ve talepler dile getirilirken toptancı bir göç ve göçmen düşmanlığını körükleyen bir dil kullanılması, olgusal olarak yanlış ezberlerle bu kişilerin kategorik olarak, yani hiçbir ayrım gözetilmeksizin hedef tahtasına konması, dönüşü olmayan zararlara yol açabilir. Vebali büyük olur. Bu sebeple, herkesin kullandığı dile dikkat etmesi şart.

Maalesef, içinden geçtiğimiz dönemin küresel olarak en önemli sorunlarından biri ırkçılığın ivme kazanması, ırkçılığın ve insan hakları ihlallerinin sorunsuzlaştırılması, sıradanlaştırılması. “İnsan haklarına aykırıysa aykırı”, “Irkçılıksa ırkçılık kardeşim” nobranlığı aldı başını gidiyor. Irkçılığın normal hatta makul, olabilir hatta olunması zorunlu bir şey olduğunu düşünenler, bunu açıktan söyleyebiliyor. Irkçılık normatif bir yanlış olmaktan çıkarılıyor. İnsanın hırsızlığıyla, tecavüzcülüğüyle, katilliğiyle övünmesi, bunu açıktan söylemesi ne kadar sağlıklı ve kabul edilebilirse, ırkçılığı da açıktan söyleyip savunmak o kadar sağlıklı ve kabul edilebilirdir.

Hem Türkiye’de hem dünyada birçokları göç sorununa kolay bir çözüm, kolay bir cevap olsun istiyor. “Gönderelim”, “Sürelim”, “Önlerini keselim” türünden, kolaycı şiddet politikalarının çözüm olacağını düşünüyorlar. Bunlar uzun vadede işe yaramayacağı yani göçü durdurmayacağı gibi ahlaken yanlış, insanın insana muamelesinde yeri olmaması gereken eylemler (evet, özellikle bu zamanlarda kulağa naif gelmesine rağmen bu normları tekrarlamaktan kaçınmamak gerekiyor). Göç sorununun kolay ve hızlı bir çözümü yok. Size böyle çözümler vadedenlere kanmayın. Türkiye özelinde konuşacak olursak, ne yapacaksınız? Bütün ülkeye çoluğuyla çocuğuyla yayılmış dört-beş milyon insanı toplayıp yollara mı süreceksiniz? Bu, yapması çok zor bir şey olduğu gibi yapılmaması gereken de bir şeydir. Bunun adı tehcirdir, zulümdür, insan avına çıkmaktır. Yapılması gereken, belirli alanlarda kamunun ve sivil toplumun katılımıyla toplumsal gerginliği düşürecek orta ve uzun vadeli programlar, politikalar geliştirmektir.

Bu alanlardan biri, işgücü piyasası. Hem göçmenlerin sömürülmesini önleyecek, hem de işgücü arzında ortaya çıkan dengesizlikleri ortadan kaldıracak politikaların uygulamaya konması lazım. Asgari ücretin çok çok altında maaşlarla göçmen işçi çalıştıran işverenlerin önüne geçilmesi gerekiyor. Başka bir alan, eğitim. Bu insanların okul çağındaki çocuklarının mutlaka formel eğitim alması gerekiyor. Bu tek başına tüm sorunları çözmez ama uyum sorunlarının aşılmasına katkıda bulunur, çocukların işçi olarak çalıştırılması bir ölçüde engellenebilir. Eğitimsiz her çocuğun geleceği belirsizdir ve geleceği belirsiz çocuklar, toplum için de bir istikrarsızlık unsurudur. İster vatandaş, ister göçmen, ister sığınmacı olsun. Ayrıca, unutulmamalıdır ki temel eğitim, çocuğun yasal statüsü ne olursa olsun, temel bir insan hakkıdır. Bunlar tabii ki kolay değil; muhtemelen, çocukların çalışmasına ihtiyaç duyan göçmen aileler de direnecektir. 

Üzerinde durulması gereken başka bir alan ise iletişim, zira yalan yanlış, yarım yamalak bilgilerle, hatta düpedüz yalanlarla bir imaj yaratılıyor. Mesela, öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki göçmenler içeriği suç sayılan bir eyleme karıştıklarında affediliyorlar. Vatandaşlara tanınmayan bir suç işleme özgürlüğü sanki onlara tanınıyor. Kimsenin olmadığı gibi göçmenlerin de suç işleme özgürlüğü yok. Bu yanlış imajları ortadan kaldıracak bir iletişim stratejisi geliştirmek gerekiyor. Bu insanların her biri bir suç makinesiymiş gibi ön kabullere karşı, göçmenler arasında suça karışma oranı nedir, toplumdaki genel suç oranıyla arasında ne kadar bir fark vardır, az mıdır çok mudur gibi soruları yanıtlayan somut veriler ortaya konmalıdır. 

Şüphesiz, bu işin çok önemli bir uluslararası boyutu var. Artık herkesin çok iyi bildiği üzere, Erdoğan yönetimi göçmenleri Avrupa’ya karşı bir şantaj aracı olarak kullanıyor. Tabii, Avrupa devletleri de göçmen korkuları yüzünden buna çanak tutuyor. İki tarafın da bu durumu değiştirmeye niyeti yok gibi görünse de, bize düşen bunun yanlış bir durum ve model oluğunu söylemek. Göçmenlerin dört bir yandan gelerek devamlı surette Türkiye’de birikmesi sürdürülebilir bir hâl değil. Avrupa’nın bunu görmesi, göç ve göçmen olgusuna yaklaşımını ve politikalarını değiştirmesi gerekiyor. Öyle görünüyor ki ne Türkiye, ne Avrupalı devletler küresel göçün boyutunu ve geleceğini kavrıyor. Bu geçici bir durummuş gibi davranıyorlar. Oysaki uzmanlar, başta iklim değişimi olmak üzere birçok sebepten dolayı doğudan ve güneyden, kuzeye ve batıya doğru göçün önümüzdeki on yıllar boyunca devam edeceğini söylüyor.

Sorunu göçmenleri sınır dışında tutarak çözmeye çalışmak, tsunaminin önüne kerpiçten duvar örmeye benziyor. Bununla kastım “Mutlaka tüm sınırlar açık olsun, herkes gelsin” değil (tartışılır), ama meselenin çok daha karmaşık, çok boyutlu çözümler gerektirdiğini, her şeyin birbirine bağlı bir bütün olduğunu görmek gerektiği. Küresel iklim politikaları geliştirip uygulamadan göçü önleyemezsiniz mesela; veya bir yandan dünyanın bir köşesinde politik hâkimiyet oyunlarına hesapsızca girip, öte yandan “Göçmen gelmesin” diyemezsiniz. Esad’ı devirmek için girilen yanlış hesapların bizi getirdiği yer ortada. 

Türkiye özelinde göç sorunun bir de “Türkiye Türklerindir” boyutu var ki bu, öteden beri yaşanan birçok başka temel sorunumuzun da kaynağı ama ona yer kalmadı. Başka yazıya.