PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Marc Nichanian’la Ermeni edebiyatı, felaket ve felaketin temsili

Bursa yakınlarındaki Sölöz’de doğup büyüyen Hagop Oşagan’ın diasporada çok iyi bilinen bir yazarken, Türkiyeli Ermeniler arasında pek tanınmaması, eserlerinin Türkçeye çevrilmemiş olması önemli bir eksiklik. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ve vilayetlerdeki günlük hayata dair çok önemli veriler sunan bu eserler, edebiyat ile tarihin kesiştiği noktalarda son derece aydınlatıcı olacaktır.

TALİN SUCİYAN

Parrhesia Kolektifi olarak Şubat ayının ortasında Marc Nichanian’la Ermeni edebiyatı üzerine seminerler düzenlemeye başladık. Geçtiğimiz haftalardaki oturumlarda Nichanian, imparatorluğun kendine tabi olanları kurban etmeye yönelik pratiklerinin Ermeni edebiyatı üzerindeki yansımalarından bahsetti. Nichanian’a göre, muktedir ile tabi olan arasında iki önemli mesele var: cinsel borç ve can borcu. Nichanian cinsel borç konusunu, Hagop Oşagan’ın ‘Mnatsortats’ [Remnants / Geride Kalanlar] başlıklı romanına gönderme yaparak ele aldı. Oşagan’ın memleketi Sölöz’de geçen romanda, köyün önde gelen ailelerinden, imparatorluk merkeziyle bağları olan Nalbandyanlardan Serop ile karısı Ağvor’un çocuğu olmaz. İki kaynana düşünür taşınır, gelinleri Ağvor’u, çiftlikte çalışan Soğom’la gizlice birlikte olmaya ikna ederler. Bu ilişki daha sonra, imparatorluğun diğer bölgelerinde de olduğu gibi, mevcut siyasi gruplaşmalarla birleştirilecek, bir zina vakası iken, Soğom’un isyancılıkla itham edilmesine ve yakalanmasına evrilecektir.

Oşagan’ın ‘Mnatsortats’ta tematize ettiği, çocuk sahibi olamama, soyun devamının sağlanamaması ve bunun için bulunan çözümün bir felakete giderken yaşananlara eklemlenmesi, elbette, 19. yüzyıl Osmanlı Ermeni toplumu açısından süregelen bir sorunun parçasıdır. Aile kurumunun parçalanmasına yönelik politikalar bu dönemin en önemli ve en az konuşulan, hatta belki de hiç konuşulmayan meselelerindendir. Oşagan’ın seçtiği karakterler ve olay örgüsü, tamamen Ermeniler içinde yaşanan bir ailevi sorunun konu edildiği izlenimi verse de, bu ailenin sıradan değil, imparatorluk başkentiyle bağlantılı, önde gelen bir aile olması ve soyun devamlılığının sağlanmasının amaçlanması, birbiriyle doğrudan ilişkilidir. Ayrıca, Ermeni ailelerin 19. yüzyıl boyunca yaşadığı en önemli gelişme, geçimin tarımsal ekonomiye bağlı olduğu ‘kavar’da ya da ‘yergir’de [ülke] yaşayan Ermenilerin ‘bantukhd’ [göçmen işçi] olup ailelerinden uzak kalmaya başlamalarıdır. 

Nichanian’ın seminerler boyunca üzerinde durduğu, bizlerin de Parrhesia Kolektif olarak aklımızda dönen sorulardan biri, ‘pnig’ [yerli] ve ‘kavar’/’yergir’ ifadelerinin kullanılış biçimiyle ilgiliydi. ‘Pnig’, ‘kavar’da yaşayan Ermeniler miydi; ‘kavar’ edebiyatında bahsedilen kişileri mi, yoksa başka bir şeyi mi temsil ediyordu? Bu önemli bir soruydu, zira Nichanian’ın da altını çizdiği üzere, ‘pnig’ aynı zamanda filolojik geleneğin yarattığı bir tanıklığı temsil ediyordu. Bu tanıklık, yerli olmanın bilgisini içerdiği gibi, yok edilen bir tanıklıkla yani imparatorluğun yarattığı ikinci borç olan can borcuyla özdeşleşiyordu. Bu noktada, ‘pnig’i anlamak için Karekin Srvantsdyants’ı okumak ve Mıhitaryanların ‘pnig’i nasıl resmettiğini konuşmak faydalı oldu. Yerli kavramını Srvantsdyants’ın vilayetleri gezerek yazdığı ‘Toros Ağpar’ adlı eserinden yola çıkarak konuşmak, bir sonraki temaya yani roman ile felaket arasındaki ilişkiye geçmek için iyi bir arka plan hazırladı. Nichanian, Batı Ermenicesi edebiyat dünyasında roman türünün, özellikle yasın yansımalarının ya da yasın temsil edilememesinin aktarımı olarak taşıdığı önemin altını çizdi. Burada akla gelen sorulardan biri de, edebiyatın diğer türlerinin, ya da sanatın diğer türlerinin değil de neden özellikle romanın yasla bağlantılı olduğu.

Bursa yakınlarındaki Sölöz’de doğup büyüyen Hagop Oşagan’ın diasporada çok iyi bilinen bir yazarken, Türkiyeli Ermeniler arasında pek tanınmaması, eserlerinin Türkçeye çevrilmemiş olması önemli bir eksiklik. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine ve vilayetlerdeki günlük hayata dair çok önemli veriler sunan bu eserler, edebiyat ile tarihin kesiştiği noktalarda son derece aydınlatıcı olacaktır. Tarihî bir dönemi roman türünün gücüyle ortaya koyan ‘Mnatsortats’ın Türkiyeli okur tarafından diasporadakilere oranla az okunmuş olması, elbette siyasi bağlamla da ilişkilidir.

Marc Nichanian’la, imparatorluk, tabi olma ve Ermeni edebiyatına odaklanan seminerlerimizin sonuncusunu bu hafta yapacağız. Nisan’ın ilk haftası, Radyo Agos’ta bu seminerlere ilişkin bir özet sunabilmeyi umuyoruz.