OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Her çözüm mübah değildir

Sokak köpeklerinin ötesinde kültürel bir durumdan, yaygın bir zihniyetten bahsediyoruz. Bu zihniyetin yansımalarını farklı sorunlarda gözlemlemek mümkün. Basitçe tarif etmek gerekirse, bu zihniyete göre eğer ortada kendisine zarar veren bir sorun varsa bunun olası çözümlerinin sınırı ve ölçütü kendi gücüdür. Başka bir deyişle, uygulayabildiği her çözüm mübahtır. Yapabilirlik hiçbir ahlaki ölçütle sınırlı olmuyor. Esas çabası sorunun varlığını ispatlamaya yönelik oluyor çünkü bir kere sorunun gerçek olduğunu gösterebilirse sonra o sorunu çözmek için her şeyin yapılabileceğine dair bir kabul var

Bugünlerde tekrar alevlenen sokak köpekleri sorunu, Türkiye’de irili ufaklı herhangi bir sorunun akılcı ve sakin diyalogla, fikir alışverişiyle, optimumu bularak çözülmesinin neredeyse imkansız olduğunu bir kere daha gösterdi. Soruna dair farklı yaklaşımları, yorumları ve önerileri olan taraflar bir kıvılcımla ateş alacak barut fıçısı gibiler ve birbirlerinin gırtlağına sarılmaya hazır hale geldiler. Zaten sokak köpekleri sorununun yüz küsur yıldır periyodik olarak gündeme gelmesi de bu topraklardaki devlet ve toplumun sorun çözme (daha doğrusu çözememe) kapasitesi hakkında bir gösterge olsa gerek. Buraların insanı sorun çözemiyor. Ya çözüm olarak aklına gelen imha oluyor ya da sorun kendi mecrasında ilerleyip daha da büyüyor.

Burada sokak köpeklerinin ötesinde kültürel bir durumdan, yaygın bir zihniyetten bahsediyoruz. Bu zihniyetin yansımalarını farklı sorunlarda gözlemlemek mümkün. Basitçe tarif etmek gerekirse, bu zihniyete göre eğer ortada kendisine zarar veren bir sorun varsa bunun olası çözümlerinin sınırı ve ölçütü kendi gücüdür. Başka bir deyişle, uygulayabildiği her çözüm mübahtır. Yapabilirlik hiçbir ahlaki ölçütle sınırlı olmuyor. Esas çabası sorunun varlığını ispatlamaya yönelik oluyor çünkü bir kere sorunun gerçek olduğunu gösterebilirse sonra o sorunu çözmek için her şeyin yapılabileceğine dair bir kabul var. Halbuki, ortada gerçekten bir sorun olsa bile onu çözmek için her şeyi yapmaya hakkınız olmaz.

Bu denklemin bir de karşı tarafı var. Nasıl bir taraf, gerçekten bir sorun olduğunu ispatlamaya çalışıyorsa öbür taraf da herhangi bir sorun olduğunu kabul etmiyor çünkü aslında aynı mantığı, yani sorun varsa çözüm olarak her şeyin uygulanabileceğini kabulünü zımnen paylaşıyor.

Halbuki, bir üçüncü pozisyon var: bir sorun olduğunu kabul etmek ama bunun için her çözümü kabul etmemek.

Sokak köpekleri meselesine bu açıdan baktığımızda şu söylenebilir. Belli ki sokak köpeklerinin sayısının artmasından kaynaklı bir sorun var ama bu sorunun çözümü olarak, on binlerce belki yüz binlerce köpeği öldürmeye hakkınız, hakkımız yok! Bunu yapabiliyor oluşumuz yapmaya hakkımız olduğu manasına gelmez. Burada söz konusu olan siz veya yanınızdaki biri bir köpeğin saldırısı altındayken o köpeğe zarar vermek değil, ondan öte bir şey. O durumda yapılacaklar belli ölçüde anlaşılır ama teklif edilen şey, yüz binlerce köpeğin belli bir plan-proje dahlinde kitlesel ve sistematik biçimde öldürülmesi. Bunun adı hayvankırımı olur.

İşin etik tarafının bir başka boyutu da şu ki bu sorunun bu raddeye gelmesinin sorumlusu insanlar, çünkü düşünme ve eyleme yetisine sahip olanlar onlar. Onlar gerekli tedbirleri uygulamaya koymadıkları için bugün bu sorunla karşı karşıyayız. En az suçlu olanlar ise hayvanlar, köpekler. Halbuki biz, sanki onlar bir plan dairesinde bilinçli olarak bir şey yapmışlar gibi cezayı onlara kesmeye çalışıyoruz. İnsanın düşünebilen, ahlak nosyonuna yani doğru-yanlış ayrımına sahip bir canlı olması, onu etrafına karşı da sorumlu kılıyor ve demokratik bir toplum düzeni insanın yalnız insanla olan ilişkilerini değil, doğayla ve diğer canlılarla olan ilişkilenme biçimini de kapsıyor. Yani, hayvanlar ve onların durumu, insanın sosyal varoluşu açısından önemsiz bir teferruattan ibaret değil, insana ve içinde yaşadığınız topluma dair bir gösterge.          

Zaten, sorun ve çözüme dair yukarıda bahsettiğim anlayışın hayvanlarla ilgili konularla sınırlı olmaması da bu bütünselliğin bir ispatı. Örneğin, Türkiye’de mülteci/göçmen sorununda da benzer bir yaklaşım olduğunu gözlemliyoruz. Orada da bir kere mülteci/göçmen sorunu diye bir sorun olduğunu kabul ederseniz, o sorunun çözümü için her yolun mübah olduğu, olacağı anlayışı yaygın. Halbuki, evet mülteciler ve mültecilik bir sorundur, herkesten önce mülteciler için bir sorundur, mültecilerin sayısının çok olduğu ülkelerde birtakım zorluklara sebep olur ama bütün bunlar, çözüm için o insanlara istediğinizi yapabileceğiniz, insan olmaktan gelen haklarından mahrum edebileceğiniz manasına gelmez.
Velhasıl, köpekler için, “toptan öldürelim”; mülteciler için “toptan gönderelim” demek aynı zihniyetin ürünüdür.