Bir hayal âlemi düşünün: Maskeli dansçılar, baş aşağı yürüyen yaratıklar, satranç oynayan askerler… Renkler canlı, sahneler garip ama büyüleyici. İşte Marcel Dzama’nın dünyası tam da böyle. Özgün mizahi üslubuyla ünlü Kanadalı sanatçının Türkiye’deki ilk kişisel sergisi "Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans" Pera Müzesi’nde izleyiciyle buluşuyor.
Siyasetten tanıdık isimler, savaşlar, yıkımlar, krizler düşündüren cümleler ve elbette bu kez nereden çıkacak diye gözünüzün aradığı ay ışığı… İşte size Kanadalı sanatçı Marcel Dzama’nın aslında uzun uzun konuşabilecek eserlerinin özeti. Bu sözlerin vesilesi, Dzama’nın Pera Müzesi’nde sanatseverlerle buluşması. Özgün mizahi üslubu ve ele aldığı konulara ilginç yaklaşımıyla dikkat çeken sanatçı Marcel Dzama, Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Ay Işığında Dans” ile karşımızda.
Marcel Dzama çok yönlü bir sanatçı. Her ne kadar resimleriyle öne çıksa da kuklalar, kostümler, sahne tasarımları, filmler, şarkılar, fanzinler ve heykeller de yapıyor. Eserleriyle tanıştığınızda şahsına münhasır, biri olduğunu düşünüyorsunuz. Tabii bir de dünyanın neresinde olursak olalım bazılarıyla ortak dertlerimiz olduğunu hatırlıyorsunuz.
Küratör Alistair Hicks’in hazırladığı sergide, Dzama’nın çizimleri, heykelleri, videoları ve ortak çalışmalarından oluşan geniş bir seçki yer alıyor. İlk bakışta masalsı gelen bu işler, biraz yaklaştığınızda çok daha ciddi şeyler fısıldamaya başlıyor: kötü yönetimler, savaşlar, çevresel felaketler... Ama Dzama bunları karamsarlığa kapılmadan anlatıyor. Mizah, ironi ve bolca hayal gücüyle. Sanatçı sergi kataloğunda Ulya Soley ile yaptığı söyleşide üretimlerindeki insanlık durumuna ilişkin yaptığı fantastik imgeleri şöyle anlatıyor:
“Ne yazık ki haberleri takip ediyorum, politik olan sanatın çoğu neredeyse o gün sinirlendiğim şeylerin bir şeytan çıkarma ayini. O çizimde onu dışarı atıyorum ve böylece geceleri ne kadar korkunç olduğunu düşünmeden uyuyabiliyorum. En azından öylece bırakıp gitmek yerine onunla bir şey yapmışım gibi hissediyorum. Sanat gerçekten bir şeyleri değiştirebilir mi bilmiyorum ama en azından bir kişinin zihninde bir değişiklik yaratabilir, yani bu bakış açısı var. Tabii gerçekçi olmak gerekirse zihni değişmesi gerekenler muhtemelen sanatla ilişki kurmuyor.”
Raymond Pettibon’la işbirliği
Öte yandan sanatçının eserlerinde popüler kültürle, siyasetle sanat tarihi iç içe geçiyor. Bir çizimde Trump’a rastlarken bir başkasında Rönesans’tan fırlamış bir figürle karşılaşmak mümkün. Sergide ayrıca Dzama’nın yakın dostu sanatçı Raymond Pettibon’la birlikte yaptığı işlerden bazıları da yer alıyor. Bu ortaklık, iki farklı hayal gücünün nasıl iç içe geçebileceğini gösteriyor.
Marcel Dzama’nın işleri bir yandan çok tanıdık: çizgi romanlar, çocukluk oyunları, pop kültür. Ama diğer yandan oldukça tuhaf: ters yüz edilmiş sahneler, karanlık bir masal havası, hafif bir ürperti. Sanatçının çizimlerine bakarken bir çocuk kitabının ortasına düşmüş gibi hissedebilirsiniz. Ama o kitabın sayfalarında dans eden maskelilerin arasında bir savaş başlamış, doğa çökmekte, kraliçeler kandan taç takmakta, gölgeler fısıldamakta… Bu sergi de Dzama’nın hayalgücünün hem oyunbaz hem de politik yönlerini bir araya getiriyor.
Bu şahsına münhasır sanatçıyı ve yaratım serüvenini merak ederseniz… Winnipeg’de doğan ve uzun süredir New York’ta yaşayan Dzama, çizim yaparken kulaklığını hiç çıkarmıyormuş. Zaten biraz dikkatli gözlerle bakınca müziğin ritminin çoğu zaman resme geçtiğini fark edebilirsiniz: “Çizim yaparken müzik dinlemeyi seviyorum. Genellikle, bir şekilde çalışmayla aynı duyguya sahip bir albümüm olur” diyor. “Böylece çizimin atmosferi doğal olarak ortaya çıkar.”
“Üretim neşeme güveniyorum”
“Dzama, sanatında teknolojiden çok sezgiye ve üretim neşesine güveniyor: “Bir sanat eserinde en çok hayran olduğum şey samimiyet ya da sanatçının eser tarafından ele geçirildiği ya da onunla eğlendiğidir. Genellikle onlar için önemli olup olmadığını ya da bunu yapmaktan zevk alıp almadıklarını görebilirsiniz,” diyor. “Herhangi bir sanat türünü küçümseyip küçümsemediğimden emin değilim, ancak teknoloji uğruna en son teknolojiyi kullanan her şeye karşı biraz şüpheliyim.”
"Ay Işığında Dans” sergisi, izleyiciye yalnızca bakmakla kalmamayı, sezgilerini takip etmeyi, detayları yakalamayı öneriyor. Dzama’nın işleri anlatı kurmayı sevenler için bir hazine sandığı gibi; her köşede başka bir figür, başka bir ipucu, başka bir küçük hikâye var. Bir yandan zarif, bir yandan absürd. Tuhaf ama sıcak. Dzama’nın işleri, çağın karanlığını eğlenceli bir masal gibi anlatıyor. Ve belki de bu yüzden, daha etkili. Bu sergi, izleyiciyi hem eğlenceli hem de düşündürücü bir dünyaya davet ediyor. Gülümseyerek bakarken biraz da “Acaba burada ne oluyor?” diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz.
“Ay Işığında Dans” sergisi 17 Ağustos’a kadar ziyaret edilebilir.
Samih Rıfat da Pera'da
Pera Müzesi'nde aynı zamanda kültür dünyamızın önemli isimlerinden Samih Rifat’ın yaşamına ve üretimine odaklanan bir başka etkileyici sergi de izleyicilerle buluşuyor: “Çok İş Var Yapacak”. Sergi, Samih Rifat’ın fotoğraflarından, çevirilerinden, belgesellerinden ve yazılarından derlenen bir seçki sunarak onun sanat ve düşünce dünyasını derinlemesine keşfetme fırsatı sağlıyor.
Samih Rifat, Batı ve Anadolu sanatlarının izlerini taşıyan çok yönlü bir kültür insanıydı. Fotoğrafçılığı bir sanat değil, bir düşünce aracı olarak gören Rifat, dergilerde yayımladığı yazılarla fotoğraf dünyasına önemli katkılarda bulundu. Aynı zamanda, pek çok belgesel projeleri ve özenle yaptığı çevirilerle de tanınır. Sergide, Rifat’ın görsel ve yazınsal dünyasına dair pek çok örnek yer alırken, onun bir kültür aydını olarak nasıl bir köprü vazifesi gördüğü de gözler önüne seriliyor. Sergi, sadece Rifat’ın kişisel eserlerine değil, aynı zamanda onun kültür dünyasında nasıl bir iz bıraktığına da ışık tutuyor. Samih Rıfat’ın çok yönlü ve ilham veren dünyasıyla tanışmak için 17 Ağustos’a kadar vaktiniz var.