FETHİYE ÇETİN

Fethiye Çetin

GELECEĞE BAKMAK

Allı Turnam

Seni tanıdıkça samimiyetine, doğallığına, bildiğini, gördüğünü, hakikati lafını esirgemeden, taviz vermeden doğrudan dile getirişine hayran kaldım. En gerilimli ortamlarda söz alıp o eşsiz üslubunla ortamı nasıl yumuşattığına ama asla mağduriyet dilinden konuşmadığına, karşındaki herkese aynı seviyeden bakarak önyargıları kırdığına, o büyülü gücüne tanık oldum. Bu gücü ben bir de Hrant’la yaşamıştım.

“Başkaları tarafından özlenen insanlar cennete giderler. Cennet başkalarının kalbinde işgal ettiğiniz yerdir.”

Jose Eduardo Agulausa’nın “Unutmanın Genel Teorisi” isimli kitabından aldığım bu sözlerini, bu yılın 19 Ocak anması toplantılarından birinde Hrant Dink için kullanmıştım, birkaç ay sonra bu sözleri senin için kullanacağımdan habersiz...

Seni özleyen insanların sayısını öyle binlerle, onbinlerle, yüzbinlerle değil milyonlarla ifade etmeliyim. Yine cennet, başkalarının kalbinde işgal ettiğimiz yer ise, sen milyonların kalbinde çoktan yerini aldın güzel dostum.

Yüz yüze tanışmadan yıllar önce ismini bildim senin. O zamanlar birbirimizden habersizdik ama Mamak Askeri Cezaevinin tutsaklarıydık. Yüzlerce, binlerce tutsak geçti o cehennemden ama bazı isimler önemliydi ve senin ismini bunun için kazıdım zihnime. Çünkü İşkenceden, onurunu, duruşunu kaybetmeden çıkanları, Mamak cezaevinde direnişi sürdürenleri bilirdik ve senin ismini bunun için kazımıştım zihnime. Görüşçüsü gelenleri anons ettiklerinde senin ismin benim için direnişin simgelerinden biriydi.

Benim tutsaklığım üç yıl sürdü ama sen, çocuk yaşta girdiğin o cehennemde yedi yılını geçirdin. Üstelik cezaevine gelmeden DAL ismi verilen yerde tam 105 gün işkence görmüştün. 

12 Eylül darbesinden sonra gözaltı süresi önce 30 güne daha sonra da 90 güne çıkarılmıştı. 90 günden fazla sürecek tutukluluk durumunda ise hakimin izni alınıyordu. İşkenceciler, 90 gün işkence edip de istediklerini alamadıkları kişiler için adı ‘mahkeme’ olan yerlere koşuyorlar, adı ‘hakim’ olan kişilerden de işkenceye devam izni istiyorlar, onlar da veriyordu bu izni. Demek ki sana 90 gün işkence ettiler de boyun eğdiremediler, diz çöktüremediler, işkenceye devam etmek için ek süre istediler. 

Yetmedi, yedi yıl Mamak’ta cehennemi yaşattılar sana, tabutluklara koydular ama sen direndin. Ruhunu ele geçiremediler ama o uzun işkence süreci körpe bedenini o güzelim yüreğini kim bilir nasıl yıprattı.  Yetmedi Kandıra Cezaevine attılar seni. Görüşüne geldiğimde, sağlığını sordum, iyiyim dedin ama hiç de öyle görünmüyordun, bu bahsi her açmak istediğimde kapatıyordun. Çünkü sen dünyanın dertlerini dert ediniyor, nerede olursa olsun bütün mazlumlarının derdine merhem olmaya çalışıyordun, hem de öfkeyle değil sevecenlikle yapıyordun bunu. 

FOTO: Berge Arabian

Canından çok sevdiğin kızın Ceren, ardından yaptığı ve hepimizin yüreğini titreten, gözyaşlarıyla dinlediğimiz konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: 

“Sana öfke duyanlar için, ‘Yoksulluğun ve yoksunluğun öfkesi bu, sakın içinde nefret biriktirme’ diyordun. Doğduğundan beri yoksulluk, yoksunluk ve yetimlikle geçen ömründe sen öfkeni nereye sakladın? Ben hiç görmedim.”

Sahi nereye sakladın öfkeni, içinde nefret biriktirmesin diye, nereye? 

Öfkenin nefrete dönüşmesi insanı çirkinleştirir derler, sen öfkenin nefrete dönüşmesine, seni çirkinleştirmesine izin vermedin, gülen gözlerinle, dünyalara bedel gülümsemenle nerede haksızlığa uğrayan varsa, nerede mazlum varsa yanında oldun. 

Hrant Dink öldürüldüğünde koştun geldin, ailesinin, dostlarının, avukatlarının yanında oldun. Her 19 Ocak’ta Agos’taydın. Davayı izledin, 2012 yılında, Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu üyesi iken edindiğin bilgi ve bulgularını yorumların eşliğinde bizlerle paylaştın, seni dinlerken aldığım notlar hâlâ bende duruyor. Bu esnada ‘kasap’ lakaplı Raci Tetik’le karşılaşmanı ve yüzleşmeni de anlatmıştın. 

Seni tanıdıkça samimiyetine, doğallığına, bildiğini, gördüğünü, hakikati lafını esirgemeden, taviz vermeden doğrudan dile getirişine hayran kaldım. En gerilimli ortamlarda söz alıp o eşsiz üslubunla ortamı nasıl yumuşattığına ama asla mağduriyet dilinden konuşmadığına, karşındaki herkese aynı seviyeden bakarak önyargıları kırdığına, o büyülü gücüne tanık oldum. Bu gücü ben bir de Hrant’la yaşamıştım. 

Bir yazında, “eğer arkanızdan ağıt yakacak bir kadın yoksa, çok sefil bir hayat yaşamışsınız demektir” diyorsun. Ardından milyonlarca kadının ağıt yaktığını ve bu ağıtların öfke, itiraz ve ısrar barındırdığını söylemek boynumun borcu.

Rahat uyu güzel kardeşim, gözün arkada kalmasın.