Kimilerinin beklediği, kimilerinin hiç beklemediği gerçekleşti ve iktidarı paylaşan gizli koalisyonun iki ortağı, AK Parti ve Gülen Cemaati arasında sert bir çatışma yaşandı. Krizin doğduğu anda ve hemen sonrasında, taraflar birbirlerinin üzerine adeta kora kor yürüdü ve birbirlerine meydan okudu. Kısa bir süre sonra da, karşılıklı denge arayışını ima eden tedbirler, küçük geri adımlar atıldı. Ancak, çarpışmanın artçı dalgaları hâlâ etkisini sürdürüyor. Sürdürmeye de devam edecek.
Bütün kriz anlarında olduğu gibi, bazı gerçeklerin billurlaştığı, daha önce anlaşılması güç görünen soruların bazılarının aydınlandığı bir süreçten geçiyoruz. Bu da, pek çok açıdan, yarının dünden farklı olacağı anlamına geliyor. İttifakı sürdürmenin taraflar açısından bir zorunluluk olması hasebiyle, bir süre sonra yeni bir denge kurulması ihtimali akla yakın görünüyor. Ancak bu dengenin hangi ilkeler üzerine kurulacağı, önümüzdeki yıllar açısından çok belirleyici olacak. Bu denkleme, şu anda sessiz gibi görünen, devletin silahlı ve silahsız derin sahiplerini de kattığımızda, ne kadar kritik bir dönemi yaşadığımız daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Dengenin otoriterleşme çizgisinde kurulması, yarının dünden çok da farklı olmayacağı anlamına gelecek. O halde, yeni toplumsal çatışmalar, yeni ölümler, yeni cinayetler, yeni devlet suçları yaşayacağız. Siyasi iktidardan ve devletten çok daha hızlı bir şekilde dünyayla ilişkilenen, çoğullaşan toplumsal dinamiklerin baskılandığı bir dönem olacak bu. Yani, karanlık bir gelecek olacak.
Oysa, birkaç yıldır reform siyasetinden vazgeçilmesinin yarattığı ağır tahribat ortada. Dolayısıyla, dengenin, demokratikleşme, demokrat değerler, insan hakları ve adalet çerçevesinde kurulması kaçınılmaz bir zorunluluk. Ancak o zaman siyaset alanı risklere karşı daha dayanıklı, toplumsal düzen daha barışçıl olacak ve şiddet de uzak bir ihtimal haline gelecek.
Aklıselim, iktidar için değil, demokrasi için ittifak öneriyor. Demokrasiyi gerçekten isteyen tüm toplumsal kesimler için.