Türkiye’deki fotoğraf festivallerine yeni bir tat

‘Fotoİstanbul 1. Uluslararası Fotoğraf Festivali’ 17 Ekim- 18 Kasım arasında Magnum fotoğrafçılarından William Klein ve Chris Anderson, Ozan Sağdıç, Berge Arabian, Murat Germen ve Yusuf Darıyerli gibi önemli fotoğrafçıları ağırlayacak.Festivalin küratörlerinden Jason Eskenazi ve Attila Durak’a, hazırlıklar tam gaz devam ederken, organizasyon hakkında merak edilenleri sorduk.

TUĞBA ESEN
ztugbaesen@gmail.com

Beşiktaş, 17 Ekim - 18 Kasım arasında uluslararası bir fotoğraf festivaline ev sahipliği yapacak. ‘Fotoistanbul 1. Uluslararası Fotoğraf Festivali’ bir ay boyunca Magnum fotoğrafçılarından William Klein ve Chris Anderson, Ozan Sağdıç, Berge Arabian, Murat Germen ve Yusuf Darıyerli gibi önemli fotoğrafçıları ağırlayacak.

Türkiye’nin, uluslararası standartlardaki ilk fotoğraf festivali olma iddiasıyla yola çıkan Fotoistanbul kapsamında, 50 serginin yanı sıra, halka açık çeşitli etkinlikler, sanatçı konuşmaları ve atölyeler düzenleniyor. Beşiktaş’ın farklı bölgelerine yayılacak olan festivalin mekânları arasında, her gün yüzlerce kişinin uğradığı Barbaros Meydanı ve 100 yılı aşkın bir süre önce Ortaköy’de inşa edilip, önce Ermeni okulu, sonra Yahudi yetimhanesi olarak kullanılan ve sonunda terk edilen tarihi bir bina da var. Teması ‘şehirler ve hikâyeler’ olan festival, çeşitli tarzlara, değişken bakış açılarına yer vermeyi, görünene bir de fotoğrafçıların gözünden bakmayı hedefliyor.

Festivalin küratörlerinden Jason Eskenazi ve Attila Durak’a, hazırlıklar tam gaz devam ederken, organizasyon hakkında merak edilenleri sorduk.

  • İstanbul’da uluslararası bir fotoğraf festivali düzenleme fikri nasıl doğdu?

Jeson Eskenazi: Bence Türkiye’nin hâlâ uluslararası standartlarda bir fotoğraf festivaline ihtiyacı var. Ülkenin farklı yerlerinde festivaller düzenleniyor, ancak bunlar sürekli olamıyor. İstanbul gibi bir şehrin her yıl yapılan bir fotoğraf festivali olmalı. Türkiye’de fotoğraf sanatı sadece belli başlı yönleriyle ele alınıyor. Biz buna farklı tatlar katmayı amaçlıyoruz. Bence bu festival, ülkenin uluslararası standartlardaki ilk fotoğraf festivali; aynı zamanda, diğer festivaller için de standartları belirleyecek bir organizasyon.

Çalışmaların bir kısmı, her gün çok sayıda insanın uğradığı, işlek bir yer olan Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nda sergilenecek. Bir diğer sergi mekânı da, Ortaköy’de bulunan Yahudi yetimhanesi.

  • Beşiktaş çeşitli gösterilerin, protestoların yaşandığı, sıcak bir yer. Kamusal alanda yaptığınız bu sergilerin nasıl bir etkileşim yaratacağını düşünüyorsunuz?

J.E.: Festivalin teması ‘şehirler ve hikâyeler’. Dünyanın çeşitli yerlerinden ve İstanbul’dan hikâyeler sergileniyor. Bazı işler protestoları, insanların yaşam mücadelesini konu alıyor. Örneğin projede Mısırlı fotoğrafçıların, Iraklı bir sanatçı kolektifinin fotoğrafları yer alıyor. Farklı türden hikâyelerle, tüm dünyayı ele almayı hedefledik. Güncel olaylara ve çatışmalara dair işlerin yanı sıra, umuda da yer verdik. Türkiye’de ve dünyanın her yerinde halk, olayların sadece bir yüzünü görür. Birkaç gazete birden okuyup, gündemi çeşitli kanallardan takip etse de, sadece belirli bir bakış açısı edinebilir. Bu festival, insanlara, daha önce görmedikleri, farklı açılar sunacak. İstanbul’da yaşayanlar, fotoğrafçının bakış açısıyla, İstanbul hakkında, daha önce karşılaşmadıkları şeyleri görecekler, bilmedikleri gerçekleri öğrenecekler belki de.

  • Konferans, atölye gibi etkinlikler de olacak mı?

J.E.: Fotoğrafçıların yürüttüğü bir sürü atölye olacak. Çeşitli konularda yuvarlak masa tartışmaları da düzenleyeceğiz. Bu etkinlikler sadece fotoğrafçılar için değil, her kesimden, herkesin katılımına açık. Farklı çevrelerden ve hatta ülkelerden insanları bir araya getirmeyi amaçlıyoruz.

  • Festivalde öne çıkan isimler kimler?

J.E.: Dünyanın en ünlü fotoğrafçılarından William Klein geliyor. 86 yaşında... Fotoğrafta ‘şehirler ve hikâyeler’ temasını yaratan odur. Tokyo, Roma, New York ve Moskova gibi şehirlerde çektiği fotoğrafların yer aldığı dört ünlü kitabı vardır.

Attila Durak: Bir diğer önemli isim de Ozan Sağdıç. William Klein’la hemen hemen aynı kuşaktan. Ayrıca, Ken Schles, Murat Germen, Tom Roma, Yusuf Darıyerli gibi birçok önemli fotoğrafçı da geliyor.

  • İlk bakışta çok sayıda siyah-beyaz fotoğraf gözümüze çarpıyor. Sergide öne çıkan belirli bir estetik yaklaşım var mı?

A.D.: Sergide, ortak bir tema etrafında üretilmiş, farklı türlerde çalışmalar yer alıyor. Festivalin tek bir tarzı yansıtmasını istemedik. Ziyaretçiler her türden fotoğraf görebilecekler. Kavramsal çalışmalar da var, haber fotoğrafları da, foto-röportajlar da.

  • Instagram fotoğraflarından oluşan bir seri de sergilenecekmiş...

A.D.: Tiny Collective adında, dünyanın farklı yerlerinden 12 fotoğrafçının oluşturduğu bir kolektif var. Bu fotoğrafçıların hepsi mobil cihazlar kullanarak çekim yapıyor. Kolektifin Türkiye’den de bir üyesi var: Elif Suyabatmaz. Dünyanın çeşitli yerlerinde sergiler yapıyorlar. Çalışmalarından bir seçki, festival kapsamında, Barbaros Meydanı’nda sergilenecek.

  • Festivalde bir de ‘fotoğraf kitabı’ bölümü yer alıyor. Bu alanda ne gibi faaliyetler olacak?

J.E.: Türkiye’deki özellikle genç sanatçılar, fotoğraf kitaplarına çok ilgililer. Kitap, fotoğraf için çok sağlıklı bir mecradır. Biz de bu program dahilinde, farklı yerlerden tasarımcılar ve yayıncılar ile fotoğrafçıları İstanbul’da bir araya getirmeyi amaçlıyoruz.

- Ali Saltan, ‘Nehrin öteki yakası: O kadar yakın ama bir o kadar uzak’

Saltan, Arpaçay (Ahuryan) ve Araks (Aras) Nehri’nin ayırdığı Ermenistan ve Türkiye’nin sınır köylerindeki günlük yaşamı fotoğraflıyor. Coğrafyalara çizilen, yakın olanı uzaklaştıran sınırların yapaylığını ortaya koyuyor.

- Arjen Zwart, ‘Roman düğününde kimse ölmez’

Hollandalı fotoğrafçı Zwart’ın 2001 yılından beri yürüttüğü bu proje, özellikle İstanbul’da yaşayan Roman ailelerin zor yaşam şartlarına dikkat çekiyor.

-Berge Arabian, ‘Sebastien, Dorian, Joey ve çetesi’

Toronto’nun merkezinde yaşayan evsiz gençler, Arabian’ın fotoğraflarına konu oluyor. Yedi ay süren bir çalışmayı (aslında bir tür yoldaşlığı) yansıtan bu fotoğraflar, dönüşüm geçiren mahallelerin, labirenti andıran sokaklarında geziniyor. ‘Sebastien, Dorian, Joey ve çetesi’nin fotoğrafları, alışılmışın aksine, evsizlere yönelik ötekileştiren bir ‘dışarıdan’ bakışı değil, samimi bir yaklaşımı aktarıyor.

-Birol Üzülmez, ‘Kortejo’

‘Kortejo’ 1492 yılında İspanya’dan göç ederek İzmir’e yerleşen Seferad Yahudilerinin, artlarında bıraktığı mimari mirasa odaklanıyor. Göçmenler tarafından inşa edilen; birçok aileyi barındıran; yeme-içme, pişirme gibi eylemlerin ortak alanlarda (yani ‘kortejo’larda) yapıldığı bu yapılarda, şimdi kentin en yoksulları yaşıyor.

- Guy Martin, ‘Rüya şehri’

Martin’in fotoğrafındaki sahne tanıdık: Gezi Direnişi. İstanbul’u bir ‘rüya şehri’ olarak ele alan fotoğrafçı, protestolarla birlikte, bu rüyanın da dağılışına tanıklık ediyor.

- Maxim Dondyuk, ‘Euromaidan: Bir yüzleşme kültürü’

Dondyuk’un fotoğrafları, geçen yıl Ukrayna ve Avrupa Birliği arasındaki birleşme antlaşmasının askıya alınmasıyla başlayan protestoları, tüm gerilimiyle yansıtıyor.

- Murat Germen, ‘Muta-morfoz’

Germen’in 2010 yılında başladığı ‘Muta-morfoz’ serisi, Türkiye’de hızla yoğunlaşan inşaat faaliyetlerine ve özellikle çarpık kentleşmeye işaret ediyor. Sanatçı, kendine has estetiğiyle, yalnızca dönüşen kentleri değil, binalar yükseldikçe kredi ve ipoteklerle köleleşen insanları da anlatıyor.