Açlık grevleri dönemine kadar devletten ve hükümetten yapılan açıklamalar Öcalan’a güvensizlik yönündeydi. İktidarın sözcüleri, Öcalan’a güvenmediklerini söylemelerinin de ötesinde, onun örgüte de sözünü geçiremediğini öne sürüyorlardı.
Açlık grevlerinden bu yana dil ve üslup değişti. Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Öcalan’ın kilit isim olduğunu resmen ifade etti. Onunla da kalmadı, bütün örgüt ve süreç üzerinde yapıştırıcı bir etkisi olduğunu söyledi.
Yine ortaya çıktı ki, geçtiğimiz günlerde, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Abdullah Öcalan’la görüşmüştü. Görüşmenin bu ölçüde üst düzeyde olmasını belli ki PKK lideri istemişti. Karşısında yetkili ve arkasında siyasi destek olan biriyle görüşmeyi şart koştuğu anlaşılıyordu.
Fidan gittiğine göre, süreç bizzat Başbakan Erdoğan’ın denetim ve gözetiminde yürütülmüş oluyordu. Bu da işin ciddi ve çözüm odaklı olduğunu düşündürüyordu.
Peki, ne olabilir bu ciddiyet? PKK’nın silah bırakması... Öcalan’la devlet arasındaki görüşmenin silah bırakma esaslı olduğunu, zaten Yalçın Akdoğan da ifade etti.
BDP’li Gültan Kışanak, geçenlerde yaptığımız bir görüşmede, “Devlet soruna yalnızca PKK’ye silah bıraktırmak olarak bakıyor. Gerisini gündeme bile getirmek istemiyor” dedi.
Gerçekten öyle mi, devlet Öcalan’la yalnızca PKK’nın silah bırakması için mi görüşüyor? Öyle bir görüntü verilse bile biliyoruz ki, silahın bırakılması için bir dizi sorunun da halledilmesi gerekiyor. Bunu Öcalan da biliyor, hükümet de.
En temel mesele, silahı bırakacak olanların geleceği. Bugüne kadar devlet, ‘pişmanlık’ temelli bir af çizgisini tercih etti. Hiçbir ciddi sonuç vermeyen bu yasal değişikliklerin temel zaafı, dağdaki insana arkadaşını ele vermesi koşulunun getirilmesiydi. Devlete isyan etmiş bir gence “Gel, seni affedeceğim ama arkadaşını ihbar et” demek, insan onurunu zedeleyen, yanlış bir girişimdi. Netice vermedi.
Şimdi bunun ötesinde bir hazırlık yapılması gerekiyor. Yani siyasi bir aftan söz ediyoruz. İkinci önemli soru, bu aftan yararlanacak olanların ne yapacakları, geleceklerinin nasıl şekilleneceği. Habur girişi sırasında yapılan plan, önde gelen PKK’lıların Avrupa’ya gitmelerini ya da yaşamlarını Irak Kürdistanı’nda sürdürmelerini, diğer militanların ise normal hayata dönebilmelerini öngörüyordu. Bu affın KCK tutuklularını da kapsaması kaçınılmaz.
Buna Öcalan’ın geleceği de eklenecektir.
İmralı’da bunların konuşulduğunu bilmemek ve anlamamak mümkün değil. Öcalan “Ben PKK’yı dağdan indiririm” diyor. Bunu defalarca tekrarladı. Devlet de, anlaşıldığı kadarıyla, “Haydi indir bakalım” diyerek onunla masaya oturuyor.
Herkesin kafasındaki soru şu: Öcalan bunu yapabilir mi? PKK üzerinde hâlâ böylesine büyük bir otoritesi var mı?
Açlık grevleri sırasında görüldü ki, Kandil, yurtdışı, İmralı ve Diyarbakır dörtgeni içinde en güçlü ve otoritesi tartışılamayan tek isim Öcalan. O zaman, silahsızlanma görüşmelerini yürütebilecek en güçlü adres de o.
Aslında bunu bizler yazıyorduk, devlet de biliyordu. Ancak devlet içinde bazı güçler, “Onları silahla yeneriz” çizgisinde olduğu için, süreci sürekli olarak sabote ettiler. PKK içinde de benzer sabotajların yapıldığı, artık gün gibi aşikâr.
Öcalan’la devlet arasındaki görüşme, bu kırılma tehditlerini de bilerek yürütülüyor. En azından böyle yürütülmesi gerekiyor. Süreci sabote etmek isteyenler yalnızca PKK içindekiler ve devlet içindekiler değil. Bölge ülkelerinin de bir şekilde bu işin içinde rol oynayacaklarını tahmin etmek gerekiyor.
Öcalan bu kadar karışık bir tablo içinde ne yapabilir? Devletin ona, onun da devlete güvenmesi veya iki tarafın birbirine güveneceği bir ortamın yaratılması kaçınılmaz. Güvensizlik, işin daha ilk adımda sorunlu başlamasına neden olabilir. Geçmişte büyük ölçüde güvensizlik etkili oldu, bunu biliyoruz.
İkinci ve önemli nokta, görüşmelerin kamuoyunun müdahalesine kapalı yürütülmesi şart. Burada, Meclis’te gurubu bulunan partilerin liderlerinin belli aşamalarda bilgilendirilmesi anlamlı olabilir.
Sonuçta, Öcalan silahları susturabilir. Devletin işe asılması ve AK Parti’nin muhalefetten gelecek bozma çabalarına karşı dirençli olması koşuluyla...