OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ya demokratikleşme, ya kaos

Memleketin yay gibi gerildiğini görebilmek için toplumbilimci olmaya gerek yok. Gerek içte, gerek dışta fay hatları sürekli gerilim biriktiriyor. Bu gerilimin düşürülmesinde kuşkusuz herkese iş düşüyor ama her zamanki gibi, belirleyici olan, hükümet etme yetkisini elinde bulunduranlardadır. Onların, başta sokağın ateşini düşürmek amacına yönelik olmak üzere, gerekli adımları atmadıkları sürece gergin havanın dağılması pek mümkün değil. Evet, sokak protestoları meşrudur ve normal siyasetin bir parçasıdır fakat halihazırda Türkiye sokaklarında olup bitenlerin sağlıklı ve arzulanır bir durum olmadığı da bir gerçektir.

Bu gerilimi düşürmek için de, demokratikleşmeye yönelik somut adımlardan başka çare yoktur.  Üstelik, hükümetin/Başbakan’ın hep iddia ettiği gibi kalabalıkları ‘kışkırtan’ birileri varsa bu demokratikleşme adımları onların kalabalıkları kışkırtmak için kullandıkları gerekçeleri de ellerinden alacaktır. Örneğin, zaten hep dışlanagelmiş hatta katledilmiş olan Aleviler, Gezi sürecinde hayatını kaybedenlerin Alevi olması nedeniyle de artık kendilerinin ‘düpedüz hedefte’ olduklarını düşünüyorlar. Kabine üyelerinin Aleviler hakkında aklından ve gönlünden geçenler nedir bilemem ama Alevilerdeki genel algı bu ve algı buysa, siyaset de buna göre üretilmek durumundadır; Ali’yi ne kadar sevdiğimizi tekrarlamanın somut bir faydası olacağını sanmıyorum. Hedefte ve baskı altında olma hissiyatı da, gayet anlaşılabilir bir biçimde onları daha fazla sokağa çekiyor ve onlar protesto için sokağa çıktıkça polis de polisliğini (Arif’e tarif gerekmez) yapıyor, şiddet uyguluyor, Alevilerin bu algısını doğruluyor ve körüklüyor. Sonunda da kırılması zor bir kısır döngü ortaya çıkıyor. Bu kısır döngüyü kıracak tek etken, hükümetin Alevi taleplerine yönelik somut icraatlarda bulunmasıdır; ancak bu yolla Alevilerin güveni kazanılabilir, belki.

Peki, AKP hükümetleri iktdidarları boyunca bu konuda hangi somut adımları attı? Sayısını bilmediğim Alevi çalıştaylarından hangi icraat çıktı? Cemevlerinin ibadethane sayılmasının önünde hangi somut engel var? Bunda bu kadar ayak diremenin ne anlamı var? Cemevleri ibadethane sayılırsa ne olur, neye zararı olur? Herkes dinini (İslam veya değil) devletin tarif ettiği biçimde mi yaşamak zorunda? En son, cami ve cemevinin birarada olacağı bir projenin temelleri hükümetin de katılımıyla atıldı. Görüldüğü kadarıyla bazı Aleviler buna destek verirken, bazıları da karşı çıkıyor. Cami ile cemevinin yan yana olması tabii ki olumlu, ‘barışçıl birlikte yaşam’ mesajı veren bir görüntü ama galiba sadece görüntü, esas soruna deva olmuyor. Zannederim itiraz edenler de bundan dolayı ediyor.

Esas dediğimiz şey nedir, onu açıklamaya çalışalım. Bir kere bu ortak projede bir çelişki var gibi duruyor. Şöyle ki, cemevini ibadethane olarak tanımadığınıza, böyle resmi bir statü vermediğinize göre, cemevi ne vasıfla orada? Kültür merkezinin bir parçası olarak mı? Caminin ibadethane olduğuna şüphe yok; cemevine de aynı statüyü tanımadığınız zaman, bu, en azından Alevilerin bir bölümü tarafından, eşitlerin birlikteliği olarak değil, cemevini camiyle meczedip onun içinde eritme çabası, başka bir deyişle yeni bir asimilasyon girişimi olarak algılanabilir. Oysa Aleviler –birçok başka grup gibi– farklı, özgün, ayrı ama eşit bir kimlik olarak tanınmak istiyorlar; işte meselenin esası dediğimiz de budur. Cemevinin ibadethane sayılması talebi bunun bir yansımasıdır.

Bu açıdan bakıldığında, sorun tabii ki camiyle cemevinin yan yana durması değil, sorun bu durumun dayandığı geçmiş, oturduğu zemin ve o geçmişe de, o zemine de sahip çıkılmaya devam edilmesi. Yoksa, düşünsenize, cemevinin statüsü konusunda da hiçbir tereddüt olmasa, kim, neden itiraz etsin böyle bir ortak duruşa? Siz cemevine farklı olma hakkını tanıyın, gene camiyle cemevi yan yana yapılsın, Aleviliği daha İslam’ın içinden yorumlayanlar da isterlerse cami-cemevinde ibadetlerini yapsın, daha başka yorumlayanlar da kendi uygulamalarını yapsın, ne mahsuru var?

Alevi topluluğunu sokaktan çekmenin onların taleplerine kulak vermekten başka yolu yok (tafsilatını başka yazıya saklamak koşuluyla, geçerken şunu söyleyeyim ki Alevilerin de haklı taleplerini kanalize etmek için CHP’den ve Kemalizm’den çok daha demokrat bir mecra ve zemin bulmaları hem onlara, hem genel anlamda demokrasimize daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum). Aleviler sadece bir örnek tabii; hükümet sokak gösterilerinden rahatsızsa bunu karşılamanın tek yolu, demokratik reformları, “o ne yapmış, bu ne yapmamış” demeden hayata geçirmektir. Demokratik hakların, varlığını koruma ve geliştirme hakkının ön koşulu olmaz.

Son söz: AKP hükümeti sokaktaki polis şiddetini zapturapt altına almaz, bilakis teşvik etmeye devam ederse insan hakları açısından kabul edilemez olayların devamı bir yana, kendi iktidarı için de ciddi risk yaratmış olacak. Zira, kimsenin AKP ile polisi ayıracak durumu yok, polisin kırdığı her kafa AKP tarafından kırılmış olarak görülüyor. Bu da bir siyasi partiye hayır getirmez. Ne demiş Koçi Bey, “Dünya küfr ile durur, zulm ile durmaz.” Beş asır da geçse bu budur.