BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Mıhitaryan Derneği’ne veda

Geçtiğimiz Perşembe akşamı, Mıhitaryan Derneği’ne topluca veda ettik. Genç veya yaşlı, o çatının altında az veya çok, nefes tüketenler, varlığını sürdürmesine emek verenler, bir araya gelerek anılarını sonsuzluğa teslim ettiler. Sahne insanları, tozunu soludukları sahnelere karşı, ibadethanelere karşı hissettikleri şeyleri hissederler. Oralarda paylaşılan tüm mutluluklar, hüzünler, heyecanlar, acılar, sevinçler, dualara karışır. Aynı şekilde. Her iki mekânda da binlerce, tek ruh olmuş insanın enerjisi birikir. Güçlüdür, etkileyicidir, sorumsuzca rast gele toprağa gömülemez, havalara savrulamaz. Böyle mekânların çatısı yerle yeksan edilirken, saygılı davranmak şarttır. Onca insanın, nefesi, teri, sesi; onun duvarları arasındadır, her birini tek tek azat etmek gerekir, saygıyla. Ve duygular… Ah ne duygular saklıdır; perdenin bir kıvrımına, bir pervazın köşesine, döşemesine, tavanına ve her bir toz zerresine takılıp kalan, her bir repliğin içinde, ya da başıboş havada… Ki “Perde!” dendiğinde yerlerine uçuşamayacaklar artık.

1946’da kurulduğu günden beri, tiyatromuzun adeta merkezi olan bu derneğin sahnesinden kimler geldi kimler geçti bilseniz… Her birini düşünerek, son kez girdik, ne büyük heyecanlarla girmeye alışık olduğumuz kapısından. Son kez çıktık merdivenlerini. Salonun kapısında bizi; Arto Berberyan, Misak Toros ve Hermon Variş karşıladılar, bir panoya sabitlenen muzip ifadeli fotoğraflarıyla. Üç çılgın, üç deli… İyi ki öyleydiler. Fışkırıverdi gözyaşlarım, ki girişte bulunan, duvardaki “Pan” kabartmasına takıldığımda, zaten göz pınarlarımdan taşmak üzereydiler. “Ne yapacaklar onu?” diye düşünmekten alamamıştım kendimi. Bina yıkıldığında o da yok olacak, Arto yapmıştı onu gençlikte. “Amaaan neler yok oluyor…” dedim sonra kendi kendime, ama geçmedi içimdeki burukluk.

İçeri girdikten sonra da eski dostlar birbirini gördüklerinde; “Hayır, hayır ağlamayacağım, söz verdim kendime” diye diye ağlaştılar. Gençler ki sahnenin son dönem tozlarının sahipleriydiler ve de en az bizim kadar hüzünlüydüler, bizi gerçekten anladılar mı, yoksa bunca sulu gözlülüğe şaşırdılar mı? Bilmiyorum, belli etmediler. Saygılı ve suskundular. Sahnenin perdesi açıktı, arka planda yıllarca dekorların ve fon perdelerinin örttüğü siyah duvar boyasızdı, çırılçıplaktı, makyajsızdı, çirkindi ama milyonlarca anı barındırıyordu. İki yana rastgele konan kimi oyunlarda kullanılmış kostümler, aksesuar parçaları arasından; Arto, Misak ve Hermon anlamlıca göz kırpıyorlardı.

Sahnenin son dönem âşıklarından ve bu organizasyon için epeyce yürek tüketen, sevgili Lara Narin küçük bir açılış konuşması yaptıktan sonra, bu zor geçiş döneminde dernek başkanlığını üstlenen Vartan Balmumcuyan, gelecekle ilgili umut verici planlardan söz etti ki “İnşallah” deyip beklemekten başka çare yok. O sahnenin eskilerinden Boğos Çalgıcıoğlu’nun, Mıhitaryan’ın, Türk tiyatro tarihini, ta 1700’lerde St. Lazar adasında yapılan çalışmalarla nasıl başlattığını içeren konuşmasından sonra… Gelsin anılar. Sonrası; tiyatrocunun bulunduğu her yerde olduğu gibi gözyaşlarının karıştığı kahkahalar.

Kiminin oturduğu yerden, kiminin sahneye gelerek anlattığı anılar, yıllarca saklandıkları yerlerden çıkıp paylaşıldılar. İlk kez sahneye çıkma hikâyeleri, el ele vererek başarılan işler, oyunlarda yaşanan aksilikler, yapılan şakalar, komiklikler, şarkılar, nice ilkler ve sonlar, belli bir düzen olmadan fışkırarak mekânın havasına karıştılar. “Ben duvarları boyarken… Selama çıktığımda… Repliğimi unutmuştum ki… Sofitoya çıkan merdivenin bir basamağı kırıktı… 40 derece ateşle oynadım… Tam şu köşede duruyordum ki… Karlar yolları kapattığında… Arto bana dedi ki… Misak birden bağırınca…” gibi gibi anılar. Unutulmayacaklar.

Geceye damgasını vuran ise sevgili Herman Ozinyan’ın okuduğu Haldun Taner’in ünlü Fasulyeciyan tiradıydı. O tiradı Münir Özkul’dan sonra en iyi okuyan bence Ozinyan’dır. O, ‘Sersem Koca’nın Kurnaz Karısı’ oyununda son derece başarılı bir Fasulyeciyan oynamış ve tiyatroyla ilgili hemen her etkinlikte bu tiradı yorumlamıştır. Pek güzel yorumlar. Ama vallahi hiç biri o geceki kadar coşkulu, o geceki kadar içten ve duygusal değildi. “…ve replikler yerlerine uçuşur, Perdee!” derken gözyaşlarına hâkim olamadı. Hiçbirimiz olamadık. O; “Perde!” derken daima açılan perde, bu kez kapandı.

Bunca enerji biriktirmiş bir sevgi mekânına ilk balyozu vuracak olana Allah kolaylık versin. Ve dilerim, hüzünle veda ettiğimiz bu sahne, ekonominin acımasız çarkına kapılmadan, en kısa zamanda perdelerini yeniden açabilsin.