VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Hepsi Sykes ve Picot’nun suçu

Suç Sykes ve Picot’da. Osmanlı İmpartorluğu’nu yok edip Ortadoğu’yu böldüler. Bölgede yapay sınırlar çizen onlardı; Arap Dünyası’nı bölüp Ümmet’i ayırdılar. Bölüp yönetmek mükemmel bir sömürgeci komplosuydu. Ortadoğu’daki tüm sorunların kaynağı olan ilk günah buydu. 

Bu versiyonu daha önce duymuş muydunuz? Bu sene 16 Mayıs’ta, iki diplomatın yaptığı Sykes-Picot anlaşmasının üzerinden 100 yıl geçmiş olacak. Biri İngiliz biri Fransız olan bu iki diplomat, ‘Büyük Savaş’ın zirvesinde, o zamanlar hâlâ Osmanlı toprağı olan bölgelerin savaştan sonra nasıl bölüneceği konusunda müzakere yaptı. 

Peki gerçekten böyle mi oldu? Ortadoğu’daki sorunlara sebep olan emperyalist istilalar ve bölgenin ulus-devletlere bölünmesi miydi? Bu teori, II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, Fransız ve İngilizlerin çekilmesinin ardından bölgede yeni devletlerin doğduğu zamanda, Arap milliyetçiliğinin zirvesinde oldukça popülerdi. O zamanlar en büyük dava Filistin’inkiydi; Ortadoğu’daki temel mücadele Arap-İsrail çatışmasıydı. O zamanlar Arap birliği sadece bir proje değil, Suriye ile Lübnan ve Irak ile Ürdün arasında çizilen sınırların, Arap halklarının birliğinin önüne konan yapay engeller olduğunu düşünen kitleleri harekete geçiren bir ideolojiydi. 

Ortadoğu’da sorunların kaynağının sömürgeci istilalar olduğu teorisinin bugün hâlâ kabul görüyor olması çok şaşırtıcı; bu, Ortadoğu’da olduğu kadar Avrupa’da da hâlâ popüler olan bir teori. Bazıları ‘İslam Devleti’ni meşru görmeseler de bunun Sykes-Picot’ya karşı bir tepki olduğunu ‘anlayacak’ kadar ileri gidiyor; bunun, onlar tarafından çizilen sınırları kırmaya ve Ortadoğu halklarını ‘birleştirmeye’ dair gecikmiş bir arzu olduğunu düşünüyorlar. 

Artık bu peri masalından vazgeçmenin ve Ortadoğu gerçeğiyle yüzleşmenin zamanıdır. Osmanlı’yı parçalayan Sykes-Picot değil, askerî maceraperestlik ve emperyal rüyalarla, tükenmiş Osmanlı İmparatorluğu’nu kendilerinin olmayan bir savaşa sürükleyen Enver, Talat ve Cemal’di. İttihatçı liderler bu Avrupa savaşında tarafsız olmayı seçip imparatorluğu kurtarabilirlerdi. Bunu yerine, askerî maceraperestliği seçip her şeyi riske atarak nihayetinde imparatorluğu kaybettiler. İkincisi, Ortadoğu haritasını çizen sadece İngiliz ve Fransızlar değil, hâlâ sonuçları etkileyebilen yerel aktörlerdi: Nihayetinde yeni haritaya karar veren, savaş sonrası güç dengesiydi. Mustafa Kemal yönetimindeki Türk milliyetçileri, Fransız ve Yunan güçlerine ve diğerlerine direnerek yeni bir devlet kurdu; Kürt ağalar İngiliz yönetimine girmektense Türklerle eski ittifaklarını sürdürmeyi seçtiler. Ermenistan ve doğudaki Kürt eyaletlerini yönetmesi öngörülen Ruslar, 1917 devrimiyle çöktü ve Bolşevikler itiraz edip gizli belgeleri yayınlayan ilk kişiler oldu.  

Bölgedeki İngiliz ve Fransız nüfuzu 1945’te sona erdi. Nüfuzun birazını geri tesis etmek için girişilen son çaba, 1956’daki Süveyş Savaşı’nı takip eden küçük düşürücü geri çekilmeyle sonlandı. O zamandan beri çoğu Arap ülkesini Arap milliyetçileri yönetiyor olsa da Arap birliği girişimlerinin hepsi felaketle sonuçlandı. 1958’de Nasır yönetimindeki Mısır’la umutsuz Suriye arasındaki evlilikle kurulan kötü nam salmış ‘Birleşik Arap Cumhuriyeti’, 1961’de kötü bir boşanmayla sonuçlandı. Suriye ve Irak’taki kardeş Baas partileri, ülkelerini birleştirmektense sınırlarını kapamayı tercih etti. Yemen birliği 1994’teki acı bir iç savaşla nihayete erdi. 

Türkiye’de de resmi birlik daha çok bölünmeye yol açtı. Yeni birlik yeni bir ideolojiyle geldi; bu ideoloji, sadece eski imparatorluğun Hıristiyan milletlerine değil, ayrıca tüm etnik gruplara, yani Kürtlere ayrımcılık ve şiddet uygulamaya devam eden Türk milliyetçiliğiydi.

Türkiye ve Arap ülkelerinde milliyetçiliğin bitmesi ve yerine siyasal İslam’ın gelmesi de pek bir şey değiştirmedi. Bu, aynı şiddet dolu, ideoloji güdümlü siyasi kültürdü ve hangi ideolojik renkte ifade edildiğinin bir önemi yoktu. Suriye’de şu an süren, kardeşin kardeşi kırdığı savaşı Sykes-Picot ile açıklayabilir miyiz? İslam içinde büyüyen, Sünniler ile Şiiler arasındaki düşmanlığı emperyalizm ile açıklayabilir miyiz? Demokrasi yoksunluğunu, temel insan haklarının ihlalini, ekonomiyi yönetmedeki yetersizliği ve yozlaşmış siyasi sınıfı, Amerikan emperyalizmi ve İsrail Siyonizmiyle açıklayabilir miyiz?

Filistin, bu diktatörlerin çoğunun meşruiyet yoksunluklarını gizlemek için kullandıkları kutsal dava oldu. Hem milliyetçiler hem de İslamcılar, Filistin davasını tekrar tekrar kullanıp sömürdüler. Yermuk, Şam’ın güneyinde bulunan ve 100 binden fazla insanı barındıran büyük bir Filistin mülteci kampı. Suriye Savaşı başladığında, yönetim orada kalanları yok etmek için bir abluka uyguladı. Kampa giren ilk BM konvoyundan yiyecek dilenmek için yıkıntılar arasından çıkan binlerce insanı gösteren o felaket fotoğrafı hatırlıyor musunuz? Ve sonra 2015’te IŞİD kampa saldırdı ve çevre bölgelerden bazılarına girdikten sonra üç Hamas liderinin başını kesti. 

Hayır, yüzyıllardır süren çöküşümüzü ve gerilememizi açıklayabilecek pek bir şey yok elimizde. Kendi toplumlarımıza işkence eden mazoşist şiddeti açıklayabilecek hiçbir şey yok. Fakat en azından bu dayanılmaz çöküşümüz için suçlayabileceğimiz Sykes ve Picot var.