VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Din: İktidar için verilen bir kurban

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kürt gerillalarından bahsettiği Diyarbakır'daki konuşmasını okuduğumda, Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Duhok şehrindeki sığınmacı kamplarında kalan IŞİD vahşetinin kurbanlarını ziyaret ediyordum. Erdoğan gerillalar için söyle diyordu: "Bunlar ateist, bunlar Zerdüşt. Bunlardan hiçbir şey olmaz."

Daha sonra Türkiye'nin cumhurbaşkanının ve diğer AKP'li liderlerin Zerdüştlere, ateistlere, Yahudilere ve tabii ki Ermenilere saldırmasının sık sık yaşanan bir şey olduğunu okudum. Mesela 2015 yılında Erdoğan Kars'ta kendisini dinleyen kalabalığa hitap ederken, PKK gerillalarını kastederek şöyle demişti: "Bunlar dağda Zerdüştlük eğitimi veriyorlar. Dağa kaçırdıkları o genç yavrulara Zerdüştülük eğitimi verdikleriyle ilgili belgeler elimizde. Bunların ne İslam'la, ne dinle uzaktan yakından alakası yok. Benim dindar Kürt kardeşim bunların arkasından gidemez, gitmemeli."

Zerdüştlere saldırmak ilginç ve ender rastlanan bir şey olsa da Ortadoğu'daki siyaset alanının yapısı bakımından semptomatik bir durum. Zerdüştler, şu an Türkiye'de İslamcı-milliyetçi hükümet ile Kürt gerillaları arasında süren yoğun çatışmaların bir parçası değiller. Zaten Zerdüştler, İslam adına yürütülen daha genel savaşın da parçası değiller; Sünni ve Şii mezhepçiliği Irak, Suriye, Yemen ve daha nice yerleri kana bularkan, Zerdüştlük İran'da zar zor yaşayan eski bir din. Öyleyse Zerdüştleri düşman figür olarak öne sürmenin manası ne?

Ortadoğu toprakları bir zamanlar medeniyetin merkeziydi. Günümüze kadar gelmiş ilk yazılı edebi metin, Irak'ta yazılmış olan Gılgamış Destanı'dır. En eski ve en gelişmiş sulama sistemleri de Irak'ta bulundu. Bu topraklar ayrıca modern düşünceyi de etkileyen birkaç din de çıkardı ve daha da ilginç olan, bu kadim dinlerin ve medeniyetlerin bazıları modern zamanlara kadar ulaştı. İyiyi ve kötüyü birbirinden ayıran, kişisel iradaye inanan ve iyilik için mücadele edenlere cenneti vaat eden ilk din olan Zerdüştlük de bunlardan biri. Zerdüştlük bu nedenle Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'ı etkilediği gibi, Yunanları ve daha yakın tarihli Alman felsefesini, bilhassa da Nietzsche'yi etkiledi.

Yüz yıldır bize Türkiye'deki Kemalist rejimin ve Suriye ile Irak'taki Baas rejiminin "seküler" olduğu söyleniyor, ama bu doğru değil. Üç ülkede de kimliklerde din hanesi bulunuyor ve 2013'te Agos'un ortaya çıkardığı gibi, Türk devleti 100 yıl önce (zorla) Müslüman olan insanların bile kaydını tutuyor. Suriye'deyse anayasa, başkanın Müslüman olması gerektiğini açıkça belirtiyor.

Son yüz yıl içince Ortadoğu'daki demokratik kurumlar başarısızlığa uğradı ve tüm ülkeler, ulus veya devlet adına hüküm süren askeri diktatörler, tiranlar ve monarkların boyunduruğuna girdi. Nüfüsun büyük çoğunluğu böyle bir yönetimi kabullendi ve "ötekilere" karşı ayrımcılık yapmayı, onları bastırmayı ve nihayetinde katledip tehcir etmeyi kendinde hak görür oldu.

Erbil, Dohuk ve Şengal yakınlarındaki sığınmacı kamplarında, IŞİD'in soykırımcı şiddetinden kaçan Süryani-Keldani ve Yezidi topluluklarıyla tanıştım. Süryani-Keldaniler, Hıristiyanlığı kabul eden ilk halklardan olan, Mezopotamyalı eski uygarlıkların soyundan gelen en kadim topluluklardan biri. İsa zamanında Ortadoğu'da konuşulan Aramice'nin bir biçimini konuşuyorlar; birçok antik Yunan metni, İslam medeniyetinin zirvesinde Aramice'den Arapça'ya çevrilmişti. IŞİD, Süryani-Keldanilerin kiliselerini camiye çevirip Süryani tarihinin arkeolojik bölgelerini yok etmeden önce, dinlerinden dolayı bu topluluğa Musul'da ve tarihi kasaba ve köyleri olan Ninova'da etnik temizlik uyguladı. Yok ettiği yerlerden biri, medeniyetin en değerli hazinelerinden biri olan antik başken Nimrud'du.

Yine de en korkunç şiddet Şengal'deki Yezidi topluluğu için planlanmıştı. IŞİD, 3 Ağustos 2014'te ortada hiçbir sebep yokken Yezidilere saldırdı; erkekleri ve yaşlı kadınları oracıkta öldürdü, genç erkeklerin dinini değiştirdi, genç kızları ve kadınları seks kölesi olarak kullandı. Bu size eski birtakım uygulamaları hatırlatıyor mu? Elbette hatırlatıyor. Yezidiler bu korkunç olaylara "ferman" diyor; Yezidilerin zorla Müslümanlaştırıldığı ve direnişle karşılaşılınca topluca katledildiği II. Abdülhamid dönemi için kullanıyorlar bu tabiri. Yezidiler ayrıca I. Dünya Savaşı sırasında Jön Türkler'in yürüttüğü şiddetin de kurbanı oldular. Cumhuriyet ilan edildiği sırada Türkiye'de 18 bin Yezidi vardı. Bugün en fazla 100 Yezidi kalmıştır. Yezidilik, sözlü aktarıma dayanan kadim ve kapalı bir din; bir "kutsal kitabının" olmayışı onu radikal İslam karşısında hassas kılıyor. 

IŞİD şiddeti sadece Süryanileri ve Yezidileri hedef almıyor. Şii veya Sünni fark etmeden Müslümanları da hedef alıyor. Gayrimüslimlere yönelik din gerekçeli şiddet de Sünni radikallere özgü değil. Bağdat'ta ve Irak'ın güneyinde, özellikle de hudut bölgelerinde, Hıristyan ve Sâbii toplulukları sürekli olarak şiddete maruz kalarak sayıca azaldılar. Sâbiilik veya Mandeizm, Hıristiyanlığınkine benzer bir yaratılış mitine sahip olan ve peygamber olarak Vaftizci Yahya'yı benimseyen özgün bir din. Bu eski dinlerin çeşitliliği, insanlığın hafızasını oluşturuyor. Yüzyıllara meydan okuyan bu dinler, şu an yaşamakta olduğumuz karanlık çağda yok ediliyor: ABD işgalinden önce Irak'ta yaşayan 60-70 bin Sâbii'den geriye en fazla 10 bin kişi kaldı.

20. yüzyılda İslam, Türk veya Arap milleti adına yürütülen şiddet birçok topluluğu yok etti. 1915 soykırımı, Türkiye'deki İstanbul dışında yaşayan Ermeni toplulukların ve ayrıca Rum ve Süryanilerin sonunu getirdi; konuştuğum Süryani mültecilerin çoğunun soyu, Süryani Soykırımı'ndan kaçan Hakkarili insanlara dayanıyordu. Arap milliyetçiliği, Irak Yahudilerinin sonunu getirdi: 20. yüzyılın başında Bağdat nüfusunun 3'te 1'inin Yahudilerden oluştuğunu bugün kim hatırlıyor? Bugün de Süryaniler, Sâbiiler ve Yezidilerin varlıkları tehdit altında.

İslam'ın en büyük iki kolu adına bugün yürütülen din savaşı, bu körü körüne şiddetin mantikî devamından başka bir şey değil. Süryani ve Yezidilerle konuşurkan beni en çok hayrete düşüren, bu insanların yıllardır teker teker veya toplu olarak devlet ve toplum tarafından sistemli olarak ayrımcılığa maruz bırakıldığına dair hikayeler oldu. Ortadoğu'daki siyasi, dini ve entelektüel liderler, Paris veya Kopenhag'daki az bilinen dergiler karikatür yayınlayınca galeyana geliyor, fakat burunlarının dibinde yaşanan soykırım hakkında ağızlarını bile açmıyorlar.