Avukat Belen: Emniyette ciddi işkenceler olduğunu duyuyoruz

Avukat Bahri Belen: "2700 hakim ve savcı hakkında tek sayfalık bir suçlama vardı: Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, hükümeti devirmeye, Cumhurbaşkanına karşı silahlı suikasta teşebbüs ve hükümete karşı silahlı isyan. Ama ellerinde hiçbir delil yok.'"

15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminden sonra yapılan operasyonlarda binlerce kişi gözaltına alındı, ilan edilen OHAL nedeniyle birçoğu neyle suçlandıklarını bilmiyor. Hatta içerideki birçok kişi dışarıda OHAL ilan edildiğini bile bilmiyor. Cezaların şahsiliği bitti. İşkence duyumları geliyor. Hukukpolitik.com.tr’den avukat Ümit  Altaş, 1976’dan bugüne avukatlık mesleğini sürdüren, darbelere tanıklık etmiş, Sıkıyönetim Mahkemelerinde şimdi de OHAL sonrasındaki soruşturmalarda avukatlık yapan Bahri Belen’le yaptığı söyleşide, OHAL döneminde yaşanan yasadışılıkları anlatıyor: “2700 hakim ve savcı hakkında tek sayfalık bir suçlama vardı: Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, hükümeti devirmeye, Cumhurbaşkanına karşı silahlı suikasta teşebbüs ve hükümete karşı silahlı isyan. Tutuklamaya sevk gerekçeleri ‘anayasal düzeni ve hükümeti devirmeye teşebbüs’ ama sorguda yöneltilen tutuklama sebebi ‘örgüt üyeliği’”.

Darbe teşebbüsünün önlenmesi sonrasında böyle bir OHAL süreci ile karşılaşacağımızı hesaplamak mümkün müydü?

OHAL ile ilgili beklentim vardı ama açıkça söylemem gerekirse bugün gördüğüm boyutta sonuçları olan bir OHAL’i beklemiyordum. OHAL sonrası yaşananların bir kısmı ne yazık ki hukuk güvenliğinin ve ceza hukuku disiplininin temel ilkeleri olan cezaların şahsiliği ve objektif sorumluluk ilkelerini ortadan kaldırdı.

Örnek verebilir misiniz?

Mesela yüzde 60’ı Ermeni bir vatandaşa ait olan tüp bebek merkezi vardı. Bu merkezin diğer ortağı hakkında soruşturma başlatılıyor ve sonrasında merkezde yer alan yumurta, embriyo, sperm dahil tüm mallara el konuluyor. Hadi diyelim ki yüzde 40’a sahip diğer ortakların tümü cemaat üyesi ve silahlı bir örgüte destek vermişler. Bu durumda gider onların paylarına ve mal varlıklarına el koyarsınız, o da tedbiren olabilir. Fakat böyle yapılmıyor, şirketin ve ortakların tüm mallarına el konuluyor. Bu objektif sorumluluğun hayata geçirilmemesinin yalnızca bir örneği.

15 Temmuz sonrasında hukuk hâkimi iki müvekkiliniz hakkında soruşturma başlatıldı, değil mi?

Evet. Karı koca iki hukuk hâkimi müvekkilim hakkında.

Gözaltına alındılar mı?

Evet, her ikisi de evlerinden alındılar.

İfadelerini kim aldı?

Başsavcı yardımcısı. Fakat dosyanın asıl savcısı Ankara, başsavcı yardımcısı talimat savcısı olarak ifadeyi aldı.

Suç isnadı neydi?

2700 hakim ve savcı hakkında tek sayfalık bir suçlama vardı: Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, hükümeti devirmeye, Cumhurbaşkanına karşı silahlı suikasta teşebbüs ve hükümete karşı silahlı isyan.

Peki hangi eylemler bu suçlamalara delil olarak gösterildi?

Hiçbir delil yok. Hangi eylemleri ile bu suçların oluşmasına sebebiyet vermişler buna ilişkin de hiçbir şey yok.

Savcılıkta müvekkillerinize neler soruldu?

Sorulan sorular şunlar: Siz cemaatin yurtlarında kaldınız mı? Cemaatten burs aldınız mı? Cemaatin düzenlediği eğitim seminerlerine katıldınız mı? Bunların hepsine müvekkillerim “hayır” dedi. Onun üzerine ben de “Savcı Bey, bu sorduğunuz soruların müvekkillerime isnat edilen suikast, hükümeti devirmeye teşebbüs ile ne alakası var? Düşünün, fakir ve okumak isteyen bir çocuksunuz. Birileri burs veriyor ve siz sırf bunu kabul ettiğinizden dolayı hükümeti devirmek suçlamasından yargılanıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu?” diye sordum.

Savcı nasıl cevapladı?

“Bizler talimat savcısıyız. Ankara’dan bize gönderilen ve sormamız istenen sorular bunlar” dedi.

Müvekkillerinizin her ikisi de tutuklama istemiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi, değil mi?

Evet, karı koca her iki müvekkilim de, bir başka karı koca hukuk hâkimleri ile birlikte tutuklamaya sevk edildiler. 

Sulh Ceza Hâkimliğinde neler yaşandı?

Savcılıktaki o bir sayfalık, tüm hâkim ve savcılar için isnat edilen suçlamalar burada da Sulh Ceza Hâkimi tarafından okundu. Yine suçlamalara ilişkin hiçbir somut delil ve eylem sunulmadı. Suçlamaların okunmasından sonra hâkimler darbeye katılmadıklarını, haberdar olmadıklarını, böyle bir silahlı örgütün üyesi olmalarının mümkün olmadığını ifade ettiler. Sulh Ceza Hâkimi bu kez hâkimlere dönüp “Siz darbeye katılmak ve teşebbüs ile değil, örgüt üyeliği ile suçlanıyorsunuz” dedi.

Ne Savcılık ne de Sulh Ceza Hakimliğinde suç isnatları okunurken böyle bir suçlama geçmemişti ve de tutuklama sevk gerekçeleri arasında bulunmuyordu, değil mi?

Evet. Tutuklamaya sevk gerekçeleri “anayasal düzeni ve hükümeti devirmeye teşebbüs” ama sorguda size yöneltilen tutuklama sebebi “örgüt üyeliği”.

Müvekkiliniz hâkimlerin suçlamalara ilişkin deliller hususunda bir itirazı, sorusu olmadı mı?

Sulh Ceza Hâkimliğinde “Hangi eylemimiz ile bizi suçluyorsunuz?” diye sordular. Aynı soruyu ben de Sulh Ceza Hâkimine yönelttim. Hâkim de müvekkillerime dönüp “Acaba HSYK seçimlerinde cemaatin listesine oy vermiş olabilir misiniz?” diye sordu.

Oy kullanmak bir suçlamaya gerekçe olarak mı kullanılıyor?

Bu soruyu Sulh Ceza Hâkimi sordu. Ben de araya girip “Efendim, gerçekten bu soru mu? Bu utanç verici bir şeydir. Bu sorunun sorulduğu kişiler hukuk fakültesi mezunu ve hâkimdirler. Hangi gruba oy verildiği veya verilmediği darbeye katılma suçunun bir kanıtı olabilir mi? Bundan utanç duyuyorum” dedim.

Peki bunun üzerine Sulh Ceza Hâkimi ne dedi?

Hiçbir şey.

Müvekkilleriniz tutuklandı mı?

Sulh Ceza Hakimliği sorgusuna, söylediğim gibi, karı koca olan iki hukuk hakimi ile birlikte girmiştik. Sulh Ceza Hâkimi erkeklerin tutuklanmasına kadınların ise adli kontrol ile serbest bırakılmasına karar verdi.

Neden yalnızca kadınlar?

Kadın hâkimlerden birinin 10 aylık bebeği var, benim müvekkilim olan kadın hâkimin ise 9 yaşında bir kızı var. Bu gerekçeyle tutuklanmadılar.

Yani çocukları olmasa onlar da tutuklanacaklardı öyle mi?

Evet, büyük ihtimalle onlar da tutuklanacaklardı. Bu gerekçe zaten karara da geçti.

KHK sonrasında istediğiniz zaman müvekkilleriniz ile görüşebiliyor musunuz?

Hayır. Görüşmeleri belirli gün ve kısıtlı saatlerde yapabiliyoruz; haftada 1 gün 1 saat, onun da mesai saatleri içinde olması şartı var. Her koğuşun günü ve saati farklı.

Görüşme ortamını kısaca anlatır mısınız?

Görüşmeleriniz sesli ve görüntülü kaydediliyor. Ayrıca yine görüşmeleriniz yanınızda bulunan infaz memurları tarafından dinleniyor. Bu tamamen evrensel hukuk ilkelerine aykırı. Bunu kayda alınan görüşmemde de sesli olarak dile getirdim.

Bu ortamda soruşturma evrakları üzerine konuşmak, bir savunma stratejisi oluşturmak nasıl mümkün olacak?

Soruşturmaya ilişkin hiçbir belge, evrak yok ki elimizde.

Müvekkiliniz ile görüşmenizde orada bulunan infaz memurları ile bir sorun yaşadınız mı?

Müvekkilim olan hâkime “Diğer arkadaşınız da sizinle aynı koğuşta mı kalıyor?” diye sordum. Hemen oradaki görevli “İsim konuşamazsınız” diyerek araya girdi. Ben de “Bak orada sesli ve görüntülü kayıt yapılıyor. Bir sorun var ise gelsin savcı veya hâkim söylesin. Sen karışamazsın” dedim. Bunun üzerine devam ettirmeyip sustu.

Müvekkiliniz ile ilk görüşmenizde neler konuştunuz?

Dışarı ile ilgili bilgi verilmesine müdahale ediyorlar. Fakat benim itirazlarım üzerine oradaki görevli, sonrasında konuştuklarımıza müdahale etmedi. Müvekkilim OHAL ilan edildiğini bilmiyordu. Yeni getirilen OHAL düzenlemeleri ile ilgili kendisine bilgi verdim. Bunlara müdahale olmadı, ama daha sonra görüntü kaydından bu bilgilendirmeler nedeniyle hakkımda dava açarlar mı bilmiyorum, açarlarsa da sürpriz olmaz artık (gülüyor).

Müvekkilinize hapishane girişinde kötü muamele yapılmış mı?

Hayır. Herhangi bir kötü muamele ile karşılaşmamışlar. Fakat hala televizyon, gazete gibi araçlara ulaşımları engelleniyor.

Kendinizi bir savunman olarak çaresiz hissediyor musunuz?

Gerçekten farklı bir dönem yaşıyoruz. Bana göre şu anda hukuk bitti. Fakat çaresizlik başka bir şey. Avukatlar başkalarının çaresiz olduğu zamanlarda çare üretmek ve müvekkillerini yalnız bırakmamak durumundadırlar. Ne olursa olsun bunu yapmalıdırlar. Avukatın görevi en zor zamanlarda en kötü koşullarda müvekkiline hukuki yardım yapmak, ona insani olarak ayakta durabileceği gücü ve morali vermektir. Bu, avukatın görevidir.

Sıkıyönetim Mahkemelerinde savunmalık yapmış bir avukatsınız. Şimdi de OHAL sürecinde savunmanlık yapmaya devam ediyorsunuz. İki dönemi karşılaştırır mısınız?

Yargılamalar, kovuşturmalar daha başlamadı. Bu nedenle iki dönemi yargılamalar açısından karşılaştırmak henüz mümkün değil. Bu dönem gözaltı süresi 30 gün, sıkıyönetim döneminde 3 aydı. O dönem gözaltı süresince hiçbir şekilde avukat ile görüşme imkanı yoktu, bu dönem 5 günlük bir kısıtlamadan sonra görüşebiliyorsunuz. Bu dönem soruşturma süreçlerinde emniyette ciddi işkenceler olduğunu duyuyoruz, sıkıyönetim döneminde de vardı. Somut bir suçlama olmadan insanların tutuklanması sıkıyönetimde de vardı, şimdi de var. Çok tehlikeli bir süreçteyiz. Umarım ki bu fırtına geçtikten sonra bu akıl almaz hukuk dışılık düzeltilir.




Yazar Hakkında