Ermeni kimliği üzerine (6) Ermeni’nin ‘Türk’ü

Küresel ve evrensel değerlerin yerel değerleri tahakküm altına aldığı çağımızda, kültürel kimliğini tam anlamıyla yaşamak bir yana, kimliğini bir nebze yaşatabilmek için dahi Diasporanın özel çaba göstermesi gerekir.

Bu özel çabanın ise her zaman için özel nedenlere ve araçlara ihtiyacı vardır.

Ermeniler ve Yahudiler bu özel nedenlere sahip Diasporanın bilinen iki klasik örnekleridir.

Her ikisinin de özel nedeni aynıdır... Soykırıma uğramış olmak.

Dolayısıyla onlara kimliklerini korumayla ilgili insanlığın tanıdığı hak bir miktar ayrımcı ve pozitif durumda olmalıdır.

Hakikaten de, Yahudiler bu pozitif hakkı layıkıyla kullanabilmiş ve kimliklerini korumada onlara bahşedilen toleransı çok iyi değerlendirerek, dini inanışlarından aldıkları ‘Tanrı’nın ayrıcalıklı halkı’ unvanını dünyadan aldıkları ‘yeryüzünün ayrıcalıklı halkı’ noktasına kadar taşımışlardır.

Ne var ki aynı durum Ermeni halkı için söz konusu olmamıştır.

***

Dünya Yahudi soykırımına karşı gösterdiği hassasiyeti Ermenilerden esirgemiş, bu ise Ermeni kimliğinde en büyük tahribatın yaşanmasına sebep olmuştur.

‘Hakkı esirgenmiş Ermeniler’ bundan böyle kimliğini ‘gerçekleri talep etme inadı’ üzerinden yaşamaya çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin temel düsturu haline dönüşmüştür.

Diasporanın ilk kuşakları için ayakta kalabilmenin, tükenmemenin adı olan bu inat, üçüncü ve dördüncü kuşaklarla birlikte gerçekleri dünyaya kabul ettirme inadına dönüşmüştür.

İşte bu inadın ortaklaşmış hali Ermeni Diasporasının ruhsal pozisyonunu yansıtır.

Bu ruhu sürekli tutmak ise Ermeni kimliğini yaşatmanın temel aracı durumundadır.

***

Dünyanın gerçekleri hâlâ kabul etmemiş olması bir yana, Ermeni kimliğini asıl tahrip eden, Türklerin bu konuda kıllarını bile kıpırdatacak bir yaklaşım içinde olmamalarıdır.

Nitekim kıyaslandığında görülecektir ki, Yahudilerin bugünkü seviyeye erişmesinde asıl etken kendi becerilerinden ziyade, onlara soykırım uygulayan Alman halkının sonradan oynadığı şefkatli roldür.

Soykırım sorumluluğunu üstlenen Almanların Yahudilerden özür dilemesiyle birlikte bu halk yaşadığı travmayı üzerinden atarak ruh sağlığına kavuşmuş ve ancak bundan sonra kültürel kimliğinin açılımlarını sağlayabilmiştir.

Ne var ki Ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürmektedir ve kimliği asıl kemiren ve tüketen de bu sağlıksız ruh halidir.

***

Ermeni kimliğini analiz ederken “İslam” ve “Türk” olgularının bu kimlik üzerinde oynadığı rolün hakkını teslim etmek gerekir.

Sonuçta Ermenilerin bin yılı aşkın süre İslam’la ve Türklerle yaşanmış bir biraradalığı mevcuttur.

Öyle ki, Ermenileri Batılı Hıristiyanlardan ayıran önemli özelliklerden biri, onların öteden beri İslamlarla birlikte yaşamış olmalarıdır. Batılı Hıristiyanlar daha ziyade Hıristiyan-Hıristiyan’a yaşarken, Ermeniler çoğu kez İslamlarla yan yana, kimi zaman da iç içe yaşayarak farklı bir deneyimin sahibi olmuşlardır.

Bugünün güncel tartışmalarında çok söylenegeldiği gibi Avrupalı Hristiyanlar, Müslümanların da içinde yer aldığı çokkültürlü bir yaşam biçimine henüz yeni yeni adapte olurken, Ermeniler Doğudaki Hıristiyan milletler gibi (Süryaniler, Keldaniler vs) bu realiteyi iyi ve kötü yönleriyle uzun süre yaşamışlardır.

Dolayısıyla asırlar süren bu İslamla biraradalığın Ermeni kimliğinin şekillenmesinde de yadsınamaz bir rolü elbette olacaktır ancak Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını şekillendiren ve Ermeni kimliğinde bir tür kanserojen tümör işlevi gören asıl etken “Türk” olgusudur.

***

Ermeni’nin ve Türk’ün birbirleriyle ilişkileri ve birbirlerinden etkileşimleri öyle iki kelimeyle geçiştirilecek bir sıradanlıkta değildir. Asırlar süren ilişkilerde birbirinden alınan o kadar çok iyi ve kötü kimlik donanımları söz konusudur ki, kimi zaman davranış biçimlerinde birini diğerinden ayırmak hayli güçtür.

Yaşanılan birliktelik öylesine derindir ki bu birlikteliğin bozuluşunu ihanet olarak tanımlamak her iki tarafın da kullandığı karşılıklı bir argümandır. Ermeni milletini Sadık millet olarak adlandıran ancak daha sonra ihanet ettiklerini iddia eden Türk görüşü karşısında, Ermeniler 1915’te yaşananları salt bir halkın topluca imhası olarak yorumlamaz, bunun aynı zamanda asırlar süren ilişkiye ihaneti de içinde barındırdığını belirtirler.

Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler de paranoyalarıyla.

İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama- Ermenilerin kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün gözükmemektedir.

Özellikle Türkler 1915’e bakışlarında empatik bir yaklaşıma girmedikçe Ermeni kimliğinin sancılı kıvranışı devam edecektir.

***

Sonuçta görülüyor ki işte “Türk” Ermeni kimliğinin hem zehiri, hem de panzehiridir.

Asıl önemli sorun ise Ermeni’nin kimliğindeki bu Türk’ten kurtulup kurtulamayacağıdır.

408, 23 Ocak 2004



Yazar Hakkında