Fahişe Çika’nın Giresun’dan İstanbul’a uzanan öyküsü

Hazar Sayar ile Zuhal Güreli’nin birlikte tiyatroya uyarladığı ‘Çika’ adlı tek perdelik oyunda, Fahişe Çika’yla ve yaşadıklarıyla baş başa kalıyoruz, o anlatıyor, biz dinliyoruz.

Thomas Korovinis, 1989 yılının Haziran ayında, Eftalya, yani Çika’yla, o zaman 80’li yaşlarında olan kadının para yardımı almak için geldiği, İstanbul’daki Yunan Konsolosluğu’nun önünde tanışmış. Yaşlı kadın içini dökmüş yazara, hafızasında sıkışan anılarının dışarı akmasına izin vermiş; doğduğu ve çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği Giresun’dan, İstanbul’un insanı yutan sokaklarına uzanan yaşamöyküsünü anlatmış. Korovinis, daha sonra, bu söyleşiyi, kendi sorularını metnin dışında bırakarak kitaplaştırmış. ‘Fahişe Çika’, 1998 yılında yapılan Yunanca basımının ardından, 2012 yılında İstos Yayın tarafından, Frango Karaoğlan’ın çevirisiyle Türkçe olarak yayımlandı. 2015 yılında yolları GalataPerform’un düzenlediği ‘Yeni Metin Yeni Tiyatro’ projesinde kesişen iki genç tiyatro profesyoneli, bu anlatıyı sahneye taşıdı. Prömiyeri 4 Ekim 2016’da GalataPerform’da yapılan oyun, sezon boyunca sahnelenmeye devam edecek. 

Hazar Sayar ile Zuhal Güreli’nin birlikte tiyatroya uyarladığı ‘Çika’ adlı tek perdelik oyunda, kapkaranlık, küçük bir salona konuk oluyoruz; oyunun Emine Yolcu imzalı afişindeki siyah saçlı, siyah elbiseli, narin kadın karşılıyor bizi. Işık tasarımını Hasan Demir’in yaptığı sahne aydınlanıyor birden. Fahişe Çika’yla ve yaşadıklarıyla baş başa kalıyoruz, o anlatıyor, biz dinliyoruz.

‘Hayatım kalbimde bir dikenle geçti’

Giresun doğumlu Pontus Rumu Eftalya’nın okuldaki bir gününe acı bir katliam ve gittikçe büyüyen bir aile trajedisi sığıyor. Okul sırasında uyuyakalan küçük kız, gözünü bambaşka, kapkaranlık bir dünyaya açıyor. Erzincan Mütarekesi’nin imzalandığı 1917’de, Giresun sokaklarında asılarak öldürülmüş Karadenizli Hıristiyanların cansız bedenleri sallanırken, o, gördüklerine anlam veremeden, evine, annesine ulaşmaya çalışıyor. Babası Amele Taburu’na gönderilen Eftalya, annesini, ninesini, ailesinin diğer fertlerini art arda kaybediyor. Sonra da, biraz saflıktan, biraz da çaresizlikten, ona her el uzatanın peşinden gidiyor, kendini farklı insanların evinde, kimi zaman korunurken, kimi zaman da onların çıkarlarına hizmet ederken buluyor. Bir Eftalya oluyor, bir de Çika, Fahişe Çika.

İstos’un Türkiye’deki okuyucularla buluşturduğu ‘Fahişe Çika’ kitabı, Zuhal Güreli ve Hazar Sayar’ın önüne farklı zamanlarda çıkmış. GalataPerform’un atölyelerinde bir araya gelen ikili, bu vurucu metni sahneye taşımaya karar vermiş. Bunu yaparken, Çika’nın ifadelerini ve üslubunu korumaya gayret etmişler. “Onun cümle yapılarına mümkün olduğunca sadık kaldık. Zaten kendini ifade etme biçimini sevmiştik. Bir yerde, ‘Hayatım kalbimde bir dikenle geçti’ diyor mesela. Onun bilinç akışı şeklinde anlattığı, geçmişe gidip geldiği hikâyesini kronolojik bir hale getirdik” diyor, Çika rolünde izlediğimiz Güreli. Rum aksanını başarıyla yansıtan genç oyuncu konuşurken, hikâye doğallıkla akıyor. Oyunun yönetmenliğini üstlenen Sayar ise, Çika’nın 30’lu yaşlarını canlandırdıklarını ve gençliğine dair anlattıklarına odaklandıklarını söylüyor.

Çika’nın bulunduğu, hikâyesini izleyiciye aktardığı yer sanki bir araf. Bu tekinsiz mekân, aynı zamanda onun evi ya da hapsolduğu bir otel, genelev odası. Uzaktaki sevgiliden gelen mektupların asılı olduğu urganlar, ışık tasarımının da yarattığı göz yanılmasıyla, sahnedeki kadının boynuna dolanıveriyor bazen. Çika’nın yolunun geçtiği mekânlardan izleyiciler de geçiyor; onun hafızasına konuk oluyor, onunla birlikte fiziksel mekânlardan bağımsızlaşıyorlar. Çika hatırladıkça, yer ve zaman değişiyor.

Türkiye’de Rum olmak

Oyuncu ve yönetmeni en çok etkileyen, Çika’nın karakteri olmuş. “Bütün yaşadıklarına rağmen eğlenceli ve güçlü bir kadın. Onun bu yönünü oyunda da korumak istedik” diyor Sayar ve devam ediyor: “Çika, yaşadıklarına yabancılaşmış, metnin akışından da bu anlaşılıyor. Hiçbir acıyı ya da travmayı onlarla özdeşleşerek ifade etmiyor. Yaşadığı bu yabancılaşmanın politik mi yoksa psikolojik mi olduğu üzerinde özellikle durmadık. Onun çok insani bir bakışı var.” Güreli ise, Çika’nın o dönemde Türkiye’de yaşayan bir Rum olmakla ilgili çarpıcı gerçeklere değindiğinin altını çiziyor. Hayat tüm acımasızlığıyla akıp giderken, Çika, tanık olduklarına ilişkin hislerini kolay kolay ele vermiyor. Anlattıklarında öfke yok, alevlerinin küllendiği anlaşılıyor. O, travmalarını belki de bu şekilde, sakince anlatarak yeniyor. Güreli’nin sahnedeki performansı, bu ruh halini çok iyi yansıtıyor. 

‘Çika’ oyununun bir sonraki gösterimi, 25 Şubat’ta İkincikat’ta.

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro



Yazar Hakkında