Ah şu olmayan örgütler

Teşkilat-ı Mahsusa ilk önemli deneyimini, 1913 ve 1914’te, Ege ve Trakya’daki Rum ve Bulgarlara karşı faaliyetleriyle edinmiş, on binlerce Osmanlı vatandaşının yurtlarından kovulması ‘başarısı’na imza atmıştı. Resmi yapı içinde görünmeyen bir örgütün, ancak ‘gizlilik’ mantığının devlet aklını esir almasıyla altından kalkabileceği devasa operasyonlardı bunlar.

Bu mantığa esaret ise, ‘paralel devlet’in sistemin kurucu ve taşıyıcı unsuru olması demekti.

Teşkilat-ı Mahsusa ilk önemli deneyimini, 1913 ve 1914’te, Ege ve Trakya’daki Rum ve Bulgarlara karşı faaliyetleriyle edinmiş, on binlerce Osmanlı vatandaşının yurtlarından kovulması ‘başarısı’na imza atmıştı. Resmi yapı içinde görünmeyen bir örgütün, ancak ‘gizlilik’ mantığının devlet aklını esir almasıyla altından kalkabileceği devasa operasyonlardı bunlar. Bu mantığa esaret ise, ‘paralel devlet’in sistemin kurucu ve taşıyıcı unsuru olması demekti.

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’na, sadece üç bakanın karar vermesiyle girdi. Aynı kişilerin kararıyla, Teşkilat-ı Mahsusa 1915’te Anadolu’yu Hıristiyanlardan temizledi. ‘Özel’ kuvvetler Cumhuriyet tarihi boyunca da görevdeydi. Liderin rakipsiz bırakılması sürecinde de, sonra tek adam kültünün yaratılmasında da önemli rol oynadılar. Muhalifleri bertaraf ettiler, aydınları susturdular, toplum mühendisliği yaptılar.

Gizli yapılanmalar ve onların görünürdeki yüzleri, devletin asıl sahipleriydi. Hayat, onların çizdiği sınırlar çerçevesinde akıyordu.

Türk Silahlı Kuvvetleri, bütün kanıtlara rağmen, Teşkilat-ı Mahsusa’nın günümüzde devam eden kollarından JİTEM’in varlığını yıllar yılı inkâr etti. Devletin kendi vatandaşlarına karşı suç işleme aracı olan bu ‘birim’in işlediği suçlar soruşturulmadı, cezasız kaldı.

Devlet JİTEM’in varlığını henüz kabullenmişken, bu kez de, TUSHAD’ın (Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi) işlediği suçlar ortaya dökülmeye başladı. Malatya’da misyonerlere yönelik katliamın bu örgüt tarafından nasıl adım adım işlendiğini okuyoruz bugünlerde.

Asıl sahiplerden habersiz bir kuşun bile uçmadığı bu ülkede, bu kez de, Genelkurmay’ın bu yapıdan haberdar olmadığına inanmamız isteniyor. Bir kez daha, hakikate ancak bize çizilen sınırlar içinde dokunabilmemize izin veriliyor. Oysa bu ülkenin gerçek kurtuluşu, bizim adımıza her şeye karar veren ‘olmayan örgütler’in bütünüyle deşifre edilmesiyle mümkün.

Bu organizmanın bir kısmının feda edilmesi, geride kalan kısmının hepimiz için tehlike saçmaya devam etmesi demek. Yakın dönemde işlenen cinayetlerin tüm faillerinin ortaya çıkarılması, Türkiye’de demokrasinin varlığı ve yokluğu sorusunun yegâne yanıtı olacak.

 

AGOS