VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Türkiye Suriye bataklığında tek başına

Türkiye, birliklerinin son dönemde can kayıpları vermesi üzerine, Ankara Moskova’yla temasa geçip, mevcut yükselişin durdurulmasını ve ‘Soçi Mutabakatı’na dönülmesini talep etti. Bu, Suriye ordusunun, son dönemdeki kazanımlarından vazgeçmekle kalmayıp, şiddetli çarpışmaların ardından ele geçirdiği Morek ve Han Şeyhun’dan da çekilmesi demekti. Rusya söz konusu talepleri net bir şekilde reddetti

Suriye’de Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a bağlı güçler ve müttefikleri, son birkaç hafta içinde, Rusya hava kuvvetlerinin desteğiyle önemli zaferler kazandı. 28 Ocak’ta, yönetim yanlısı güçler, Ekim 2012’den beri isyancıların denetiminde olan, yaklaşık 110 bin nüfuslu Maarat el Numan şehrini ele geçirdi. 8 Şubat’ta, M4 (Latakya-Halep) ve M5 (Şam-Halep) otoyollarının kesiştiği noktada bulunması itibariyle stratejik önem taşıyan Serakib kasabasını aldı. Şu anda, M5 otoyolunun sadece küçük bir bölümü isyancıların denetimi altında.
Suriye ordusunun hızlı ilerleyişi sonucunda isyancıların savunma hatları düştü. İsyancılar, Halep’in güneyindeki otoyolu gören stratejik bir tepede yer alan El Eis köyünü terk etti. Hepsi de Türkiye’yle ittifak içinde olan farklı farklı gruplara mensup isyancılar, kaderlerinin önceden belirlenmiş olduğu şüphesini taşıyorlar. Astana görüşmeleri sırasında, Türkiye ile Rusya arasında imzalanan bir anlaşmayla, M4 ve M5 otoyollarını rejimin denetimine bırakılmış olabileceğinden endişeleniyorlar. 2019 sonbaharında, sosyal medyada bu konuda haritalar eşliğinde bilgiler dolaşıma girmişti bile. İsyancılar, Türkiye’nin Astana müzakereleri sırasında kendilerinden vazgeçtiğini hissediyor. Güvenlik garantilerine ve İdlib’de, Halep’in batı ve Hama eyaletinin kuzey kısmında Türkiye ordusuna ait 12 gözlem noktası konuşlandırılmış olmasına rağmen, Türkiye şu âna kadar isyancıları ve sivil halkı rejimin ve Rusya’nın saldırılarına karşı etkili bir şekilde korumadı.

Sivillerin kaderi
Bu yeni askerî gerginlik, çok büyük bir insani krize daha yol açtı. Aralık ayının başlarından beri, tahminî olarak 700 bin sivil, yaşadıkları köyleri ve şehirleri terk edip kuzeye doğru kaçtı. Ayrıca, yönetime bağlı birlikler, İdlib eyaletinin başkenti olan, yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı İdlib şehrine sadece birkaç kilometre mesafede bulunuyor. Görünen o ki, bu sivillerin kaderi ‘uluslararası toplum’un ilgisini pek çekmiyor. İdlib’e yönelik herhangi bir saldırı, yerinden edilmiş sivillerden oluşan mülteci dalgasını üçe katlayacaktır. Kendi kaderine terk edilen bu insanların pek fazla seçeneği yok. Yönetime bağlı birliklerin intikam almasından korktukları için memleketlerine dönemiyorlar; ülke dışına giden tüm yollar Türkiye’den geçtiği ve onlar da kapalı olduğu için Suriye’den ayrılamıyorlar. Kuzey Suriye’deki, doğrudan Türkiye’nin askerî denetimi altında olan birkaç bölgede bulunan mülteci kamplarına gitmekten başka bir çareleri yok gibi görünüyor.

Türkiye’den İdlib’e askerî takviye
3 Şubat’ta, Kuzey Suriye’deki İdlib eyaletinde yaşanan çatışmalarda Suriye ordusundan 13, Türkiye ordusundan sekiz asker hayatını kaybetti. 7 Şubat’ta, 150 araçtan oluşan Türk askerî konvoyu, Suriye’ye ait olan İdlib’e girdi. Böylece, geçen ay İdlib’e giren Türk askerî araçlarının sayısı 1000’e yükseldi. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye rejimini şu sözlerle tehdit etti: “İdlib’de rejimin bir an önce Soçi Mutabakatı sınırlarına yani gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesini [istiyoruz].” 10 Şubat’ta, Türkiye’nin üs kurduğu Taftanaz Havaalanı’na yapılan topçu saldırısında beş Türk askeri daha öldü. 
Türkiye takviye kuvvetlerini iş işten geçtikten sonra sevk etti; bu takviye, Türkiye’nin askerî gözlem noktalarını güçlendirmeyi amaçlasa da, söz konusu noktalardaki askerî dinamikleri değiştiremiyor. Aslına bakılırsa, Türkiye’nin 12 askerî kontrol noktasından beşi (Morek, Maar Hattat, Surman, Tel Tukan ve Raşidin) şu anda, Suriye ordusuna bağlı birlikler ve müttefikler tarafından tamamen kuşatılmış durumda. Türkiye ordusu ile rejim yanlısı Suriye birlikleri arasında çıkabilecek ciddi bir çatışmada, bu gözlem noktaları çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca, Türkiye ordusu, hem asker sayısı hem de donanım itibariyle Suriye ordusundan açıkça üstün olsa da, Şam rejimine hava kuvvetlerinin yanısıra sahada çarpışan askerleriyle de destek veren Rus birlikleriyle karşı karşıya kalmayı göze alamayacaktır. 

Suriyeli isyancıların konumu
Ankara son aylarda Suriyeli isyancı savaşçıları, Suriye ordusuyla karşı karşıya geldikleri asıl cephelerinden uzaklaştırıp başka savaş alanlarına dağıttı. Ekim 2019’da, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt savaşçılara karşı ‘Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatan Türkiye, bu harekâtta büyük ölçüde Suriyeli muhalif savaşçıları kullandı. Bazı kaynaklara göre, saldırı güçlerinin yarısı, yani yaklaşık 14 bin savaşçı Suriyeli isyancılardı. Saldıran tarafın verdiği zayiatın büyük bir bölümünü de Suriyeli isyancılar oluşturuyordu; harekât sırasında 250’den fazla Suriyeli savaşçıya karşılık 16 Türkiye askeri öldü.
Bunun ardından, Ocak ayının ortalarında, Libya’ya, General Haftar’a bağlı güçlere karşı savaşan Libya Geçici Hükümeti’ne yardım etmek üzere 2000 kadar Suriyeli savaşçı gönderildiği yönünde haberler çıktı. Haber bültenlerine göre, Libya’da yaptıkları görev karşılığında 2000 dolar aylık verilen bu savaşçıların giderleri, nakliye, lojistik ve sağlık masrafları Türkiye tarafından karşılanıyordu. Ankara, Suriyeli muhalif grupları, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlere karşı giriştiği savaşa ve Libya’daki iktidar mücadelesine sokarak onları ve İdlib eyaletindeki konumlarını bilinçli bir şekilde zayıflattı.

Rusya reddetti
Türkiye, birliklerinin son dönemde can kayıpları vermesi üzerine, Ankara Moskova’yla temasa geçip, mevcut yükselişin durdurulmasını ve ‘Soçi Mutabakatı’na dönülmesini talep etti. Bu, Suriye ordusunun, son dönemdeki kazanımlarından vazgeçmekle kalmayıp, yönetime bağlı güçlerin 2019’un Ağustos ayında şiddetli çarpışmaların ardından ele geçirdiği Morek ve Han Şeyhun’dan da çekilmesi demekti. Rusya söz konusu talepleri net bir şekilde reddetti.
Ankara utanç verici bir duruma düştü. Rusya’yla siyasi ittifaka girdi ama Suriye’nin yanı sıra Libya’daki anlaşmazlıklarda da kendini Rusya’nın karşısında buluyor. Ankara, Rusya’dan toplam 2 milyar dolar karşılığında S-400 füze sistemleri satın alarak NATO’daki müttefiklerinden vazgeçti ve bunun bedelini NATO’nun bazı silahlanma programlarında çıkarılmakla ödedi. Her şeyden önemlisi, Türkiye, Cenevre müzakereleri formatını bırakıp, Suriye rejiminin iki müttefiki, Rusya ve İran’ın yanında yalnız kaldığı Astana sürecine katılarak, Suriye’deki çatışmanın yönetimi konusunda Avrupalı ve Amerikalı müttefiklerini terk etmiş oldu. Çok kalabalık bir bölgede muhteris bir jeopolitik oyun oynamaya çalışırken, gücünü aşırı ölçüde zorladı. Dahası, ittifaklarını birden fazla kez değiştirip geleneksel müttefiklerini karşısına alan Ankara, Kuzey Suriye bataklığında tek başına kalmış durumda.