Büyük Felaket'in tanığı Siruni

Siruni, 2006 yılında Yerevan’da yayımlanan otobiyografik notlarında, kendisi ve mensup olduğu kuşak için “Kimse kendi zirvesine ulaşamadı, hepimiz yarı yolda kaldık” ifadelerini kullanır. Gerçekten de kendini gerçekleştirememiş bir kuşaktır bu.

‘Siruni’ mahlasıyla tanınan, 25 yaşındaki şair, gazeteci, siyasi aktivist Hagop Cololyan’ın 24 Nisan 1915’te tutuklanmaktan kurtulması tamamen tesadüftür. O meşum gece, Osmanlı başkentinde, yaklaşık olarak 260 Ermeni aydın tutuklanır, ardından doğuya, Anadolu’nun ücra köşelerine tehcir edilir, işkenceden geçirilir ve katledilir. Kısa bir süre sonra, Osmanlı Devleti Ermeni tebaasının neredeyse tamamını, öldürülecekleri ya da açlıktan, susuzluktan veya salgın hastalıklardan ölecekleri Suriye çölüne gönderir. Siruni üç yıl boyunca, yani savaş sona erip İttihatçı liderler Almanya’ya kaçana kadar İstanbul’da gizlenecektir.
Tehcir edilenlerden biri de, büyük romantik şair Taniel Varujan’dır. Siruni ve Varujan 1912’de, Varujan’ın Avrupa’dan döndüğü dönemde tanışır, yoğun bir işbirliğine girerek kültür geceleri düzenlemeye ve ‘Navasard’ adlı edebiyat dergisini çıkarmaya başlarlar. Siruni 1940’ta, Soykırım’ın 25. yıldönümünde, Varujan’a ithaf ettiği, 290 sayfalık bir kitap yayımlar. Kitapta, yıllar geçtikçe zihinlerimizde felaketin büyüdüğünü, felaketin çapını ve tam olarak kaç kişinin öldüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğimizi, karanlığın aldığı büyük isimleri öne çıkarmamızın nedeninin de bu olduğunu belirtir. “Katliamı ne zaman düşünsem, bilmiyorum neden, Varujan’ın sesini işitiyorum” der. Siruni için, bu ‘büyüklük’, romantik şairin, arkadaşının sesinde somutlaşmıştır.

Büyük umutlar
Siruni Osmanlı’nın baskılarına daha önce de maruz kalmıştır. 1907 yılının sonlarında, henüz İstanbul Getronagan Lisesi’nde öğrenciyken, Abdülhamid rejiminin son aylarında tutuklanır. ‘Suç’u devrimci gruplarla temasta olmak, bu grupların broşürlerini okumak ve dağıtmaktır. ‘Hürriyet’ gelince (Jön Türk darbesinin ardından meşrutiyetin yeniden ilan edilmesini böyle nitelendirir) serbest bırakılır ve ‘kahraman’ bir siyasi tutuklu olarak karşılanır. Hapishanedeyken bir kütüphane kurmak için çalışmalara başlamıştır. Siruni’nin serbest bırakılmasının ardından, İstanbul gazetelerinde onunla ilgili esprili yazılar yayımlanır; kütüphane projesi bitmediği için hapisten çıkmak istemediği, birkaç ay daha içeride kalıp, orada başlattığı bir başka çalışma olan tiyatro grubu kurma projesini tamamlamak istediği yazılır.
Abdülhamid istibdadının sona ermesi ve anayasanın tekrar yürürlüğe sokulmasıyla, Ermenilerin aydın kesiminde büyük umutlar doğar. II. Abdülhamid’in polis-devleti yıkılmış, 1894-96 Ermeni katliamlarını başlatan ‘Kızıl Sultan’ gitmiştir. Jön Türklerle ittifak yaparak Sultan’ın devrilmesine giden harekete katılan Ermeni aydınlar, anayasanın yürürlüğe girmesiyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok yanlışının düzeleceğini düşünür. Abdülhamid’in sansürünün kalkmasıyla, İstanbul bir kültürel ve siyasi aktivizm merkezi haline gelir. Kitaplar basılır, yeni gazeteler kurulur. Bu gazetelerden biri de, sorumlu müdürlüğünü Siruni’nin üstlendiği, Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (Taşnakların) günlük yayını Azadamard’dır. Siruni ayrıca, Esayan ve Getronagan liselerinin, kuruluşunda yer aldığı öğrenci derneklerinde de aktiftir. Anılarında, “Şant, Zohrab, Varujan, Rupen Zartaryan, Siamanto, Hovannes Setyan’ın” katılımıyla kültür geceleri düzenlediğini yazar.

İlk 24 Nisan anması
Siruni’nin çalışmalarının, hayat boyu sürdüreceği bir başka veçhesi de, toplumunun kültür ve eğitim seviyesini yükseltmeye dönük gönüllü faaliyetidir. Henüz çok gençken, 1912’de ve 1913’te, taşrada görev yapan öğretmenler için, “Gomidas Vartabed, Taniel Varujan, K. Khajag, Simon Zavaryan” gibi isimlerin de katılımıyla bir yaz okulu düzenlemiştir.
Siruni 1913’ün sonlarında bir kez daha, bu kez İttihatçılar tarafından hapse atılır. Sorumlu yayın yönetmeni olduğu Azadamard gazetesinde yayımlanan yazılar nedeniyle, Cemal Paşa onu tehdit eder.
Savaşın bitiminde, Osmanlı İmparatorluğu yenilip İttihatçı liderler Almanya’ya kaçtığında, Siruni gizlenmeye son verir ve hayatta kalan az sayıda aydınla birlikte, ölümcül şekilde yaralanmış bir topluluğu yeniden oluşturmaya çalışır. 24 Nisan 1919’da katliamların kurbanlarını anmak için törenler düzenlemek üzere kurulan heyette yer alır; o tarihten sonra, 24 Nisan, Ermenilerin çektiği acıları simgeleyen, anmaların yapıldığı, adalet talebinin dile getirildiği bir gün haline gelir. Katliamlara kurban giden Ermenilere adanan ilk anıt da, 1919’da yapılan bu tören vesilesiyle, İstanbul’da, Pangaltı Ermeni Mezarlığı’nda (bugün Gezi Parkı’nın bulunduğu yer) dikilmiştir. Anıt, 1922’de Kemalist güçlerin şehre girmesinin ardından yıkılmıştır.

Romanya, Sibirya, Ermenistan 
Savaş sonrasında oluşan göreli özgürlük ortamı uzun ömürlü olmaz. Siruni Romanya’nın başkenti Bükreş’e kaçar ve orada Ermeni toplumunun kültür ve eğitim hayatında aktif bir rol üstlenir. Ermeni Kültür Merkezi’nin kurulmasında ve birçok eğitim projesinin hayata geçirilmesinde etkili olur. Romanya’nın kültür hayatında da son derece aktiftir. Burada, 1938’de kısa bir süre başbakanlık da yapan ünlü Orta Çağ tarihçisi Nicolae Iorga’yla dostluğu ve uzun süre devam eden ortak çalışmalarına değinmekle yetinelim. Siruni çok sonraları, 1972’de, Beyrut’ta, tarihçi, gazeteci ve siyasi aktivist Iorga’ya ve eserlerine dair –462 sayfalık– bir kitap yayımlayacaktır.
1939’da, ilkine benzeyen bir savaş daha patlak verir. Faşizan Demir Muhafızlar grubu Iorga’yı katleder. Bükreş sıkı sık hava bombardımanlarına hedef olmaya başlayınca, Siruni şehirden ayrılıp kırsal bölgeye gider. 1944’te Sovyet Ordusu’nun Romanya’yı işgal etmesinin ardından tutuklanıp on yıllığına sürgüne, Sibirya’daki Gulag çalışma kamplarına gönderilir. Hapishane koşullarında yazamadığı için ilk dokuz yıl zor geçer; son yılında, eski öğrencilerinden olan Tüm Ermeniler Katolikosu I. Vazken onu Sibirya’dan Sovyet Ermenistanı’na getirmeyi başarır. Sonraları, I. Vazken, konuşmalar yapması, konferanslar düzenlemesi ve ülkede yayımlanan dergilere uzun makaleler yazması için onu beş kez Sovyet Ermenistanı’na davet edecektir. 

Yarım kalanlar
Siruni, 2006 yılında Yerevan’da yayımlanan otobiyografik notlarında, kendisi ve mensup olduğu kuşak için “Kimse kendi zirvesine ulaşamadı, hepimiz yarı yolda kaldık” ifadelerini kullanır. Gerçekten de kendini gerçekleştirememiş bir kuşaktır bu. Kimi Anadolu’da, kimi Suriye çölünde can vermiştir. Siruni önce İttihatçıların, sonra Stalinistlerin elinden, ölümden kurtulmuş olsa da, onun çalışmaları bile yarıda kalmıştır. Notlarında kitap sevgisinden de söz eder; dört kez büyük kütüphaneler kurmuş, hepsini bırakmak zorunda kalmış, her defasında kitaplarını kaybetmiştir. Otobiyografisi de yarım kalmış gibidir; Çavuşesku döneminde yazdığından, Sovyet Gulaglarında ve Romanya’nın ‘sosyalizm’i altında yaşadıklarından söz etmez. 
Siruni kariyerine şair, edebiyat yazarı, gazeteci ve siyasi aktivist olarak başlamıştı. Ancak bıraktığı büyük miras, tarih alanındaki çalışmaları oldu. Ermenilerin İstanbul’daki tarihini konu alan dört ciltlik, iki bin sayfalık başyapıtı ‘Bolis yev ir Terı’ (İstanbul ve Rolü), 19. yüzyılın sonuna kadar gelir. Kendi kuşağının tarihine, yakından tanıklık ettiği olaylara, bu kuşağın, ailesinin ve arkadaşlarının yok edilişine odaklanan son cildi tamamlayamamıştır. Zor şartlar altında elinden gelenin en iyisini yapan Siruni, bize devralıp sürdürmemiz gereken bir miras bıraktı. O da, Ermenilerin deneyimini, 105 yıl önceki felaketin ve ondan alınması gereken çok önemli derslerin gizli kalmaması ve gözardı edilmemesi için, daha geniş bir çerçevede, Ortadoğu tarihi içinde yeniden değerlendirilmesi. 

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında

Vicken Cheterian