YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

‘Normalleşme’ denen buymuş

Krizi fırsata çevirmek konusunda her zaman hüner gösteren AKP, şimdi de baro ve meslek odalarının seçim sistemlerini bir oldubittiyle değiştirmek istiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta başında Koronavirüs’le mücadele çerçevesinde ‘normalleşme’ programı için atılacak adımları açıkladı. Buna göre, Temmuz ayına kadar günlük hayat kademeli olarak ‘normal’leşecek. İlk bakışta göze çarpanlar, AVM’lerin 11 Mayıs’ta açılacak olması. Ayrıca berber, kuaför gibi mekânlar da hizmet vermeye başlayacak. Türkiye Futbol Federasyonu da Haziran’da lige devam etmeye hazırlanıyor. 
Birçok uzman, AVM’lerin açılmasının tehlikeli bir adım olacağına dikkat çekiyor. Öyle görünüyor ki Bilim Kurulu’nun da bu konuda büyük tereddütleri var. Durum gerçekten de tereddütle, hatta onun da ötesinde bir tutumla karşılanmalı. 
Sağlık Bakanlığı’nın salgınla ilgili olarak açıkladığı sayılar tartışmalı da olsa, bir iyileşmeye işaret ediyor, ancak normale dönüş için henüz erken olduğu da her fırsatta dile getiriliyor. Kaldı ki fabrikaların tüm bu süreçte çalışıyor olması da zaten büyük eleştiri topluyordu. 
Böyle bir ortamda AVM’leri açmak gerçekten de tehlikeli bir iş. Salgın yokken bile sağlık açısından, temiz hava açısından tehlike arz eden AVM’lerin yaratacağı tehdidi öngörmek çok zor değil. Ancak şu da ne yazık ki bir veri: AVM’ler Türkiye’de en güçlü ‘etkinliğe’ sahip kurumlar. Dolayısıyla “Ekonomi zorlanmasın” derken belli ki halk sağlığı hiçe sayılacak ve büyük mağazaların tekrar iş yapar hale gelmesi için hem çalışanlar, hem de toplum tehlikeye atılacak. Normalleşme bu ülkede bu demek.
Siyasete gelirsek; her anlamda ‘normal’e dönüş tüm hızıyla sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu açıklamayı yaptığı konuşmada hemen sözü iç siyasete getirdi ve yine CHP’yi hedef tahtasına oturttu. Toplumu, siyaseti kutuplaştırmadan duramayan iktidar için bu gerçekten de bir ‘normalleşme’ adımı oldu. Hatta, rejime ‘rejim’ demek bile sakıncalı hale geldi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik’e göre, iktidara ‘rejim’ demek, ‘darbe’ çağrıştırmak anlamına geliyor. 
İktidarın baskı uygulamalarına karşı yapılan açıklamalardan ‘darbe çağrısı’ sonucu çıkaran AKP, bununla bağlantılı olarak ‘rejim’ demenin de bu manaya geleceğini ileri sürüyor. Suçlanan kişiler “Darbeyle ne işimiz olur?” diyerek kendilerini savunsalar da, iktidar açısından bu konuyu gündemde tutmak belli ki elverişli bir zemin yaratıyor, yani bir mağduriyet psikolojisi... 
Ama her şey sözde kalmıyor elbette. Krizi fırsata çevirmek konusunda her zaman hüner gösteren AKP, şimdi de baro ve meslek odalarının seçim sistemlerini bir oldubittiyle değiştirmek istiyor. Bunun da ilk ipuçlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan verdi; “Barolar ve meslek örgütlerinin seçim yöntemiyle ilgili acil düzenleme gerektiğini” söyledi.
Barolar ve meslek örgütleri, yönetimlerini büyük oranda kendi iç mekanizmalarıyla belirliyor ve yaklaşık 20 yıldır AKP buralara nüfuz edemiyor. Her baro ya da her meslek örgütünün muhalif olduğunu ya da –Kürt meselesi ve diğer sorunlar dahil– her konuda en demokratik tutumu aldığını söylemek belki zor (mesela bakınız, Türk Barolar Birliği yönetimi) ama kesin olan şu ki, birçok kurumu kendisiyle uyumlu hale getiren iktidar buralarda etkinlik sağlayamamaktan rahatsız. Totaliter ya da totaliterlik özlemi içindeki rejimlerin mantığı zaten böyle çalışır. Ülkedeki tüm kurumlar iktidarla uyumlu olmalıdır ve iktidar bunu her zaman ‘milletin tercihi’ formülüyle açıklamak ister. Aslında amaçlanan, hayli belirsiz bir ‘çoğunluk’ adına konuştuklarını söyleyenlerin toplumda kimseye nefes alanı bırakmamasıdır.
Bu hamle de zaten Ankara Barosu ile Diyarbakır Barosu’nun Diyaneti İşleri Başkanı’nın LGBTİ gruplarını ve nikâhsız yaşayanları suçlamasına karşı yaptıkları açıklamaların peşinden geldi. Rejim kendi unsurunu STK’lara karşı ‘korumak’ için bu yola gitmiş oluyor. 
Haftanın gündeminde, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı ‘kılıç artığı’ ifadesi var bir de. Ayrıntıları muhtemelen okumuşsunuzdur. Böylece, Soykırım’dan kurtulan Ermeniler için bir nefret söylemi olarak kullanılagelen bu söz, bir kez daha dolaşımla sokulmuş oldu; daha önceki örneklerde dile getirdiğimiz eleştiriler de belli ki hiç umursanmadı. 
Tablonun tümüne bakınca, ‘normalleşme’ her açıdan başladı, belli.