YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

HDP yürüyüşü ve medya

TBMM’de temsil edilen, 6 milyon oy almış bir parti hakkında böyle hükümler vermek bir gazetecinin görevi olmasa gerek. Üstelik, bahsedilen türden şiddet eylemlerini HDP’liler de kınarken ve bu açıklamalara bilerek yer verilmezken..

Önceki hafta iki HDP’li (Leyla Güven ve Musa Farisoğulları), bir de CHP’li (Enis Berberoğlu) vekilin milletvekilliklerinin TBMM’de düşürülmesinden sonra HDP ‘Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü’ başlatacağını açıklamıştı. Açıklamaya göre, yürüyüş Ankara’da son bulacaktı. HDP yetkilileri, bunun bilinen anlamda bir yürüyüş olmayacağını, belirli kentlerde karşılama törenleri yapılacağını ve karayolunu da kullanarak Ankara’ya varacaklarını söylemişlerdi. 

Bu çerçevede, Edirne ve Hakkâri’den, büyük ölçüde HDP’li vekillerden oluşan gruplar yola çıktı. Ancak bu yürüyüş ciddi bir polis baskısı altında, güçlükle yapılıyor. 

Edirne grubu Silivri’de bir dinlenme tesisinde toplandığında polisin saldırısıyla karşılaştı ve HDP’li vekiller tartaklandı. Bu müdahalede 11 kişi gözaltına alındı. Hakkâri kolu da yürüyüşe polis ablukası ve baskısı altında başladı, öyle de devam ediyor. İstanbul’da ise Valilik korona önlemleri uyarınca her türlü toplantı ve ‘toplu karşılama’yı yasakladı. 

CHP’nin üç yıl önceki adalet yürüyüşünü andıran bu yürüyüş, büyük medya tarafından CHP’ninki kadar anlayışla karşılanmadı. Ve zaten uzun bir süredir devam eden, ‘HDP’liler olmadan HDP’yi konuşmak’ gibi tuhaf bir uygulama artık bir rutine dönüştü. Hatta, bu uygulamayı kurumsallaştırma girişimleri olduğunu da görüyoruz ne yazık ki. 

Evet, çözüm süreci varken merkez haber kanallarının vazgeçilmez konuğu olan HDP’liler, devlet çözüm sürecinden vazgeçtiğinden beri ‘sakıncalı’ bir konumdalar. Tartışma programlarına çıkarılmıyorlar. İşin daha da ilginci, tartışma programları HDP’yi konuşmaktan da vazgeçmiyor. Her programda konu bir şekilde HDP’ye geliyor ve HDP ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, çoğu HDP’ye düşmanlık besleyen isimler saatlerce HDP’yi konuşuyor. 

Yürüyüş meselesinde de böyle oldu. Merkez medyanın haber kanalları (yani büyük oranda büyük sermayeye bağlı, iktidarla iyi geçinmek zorunda olan ya da iyi geçinmek isteyen kanallar) “HDP yürüyüşünün amacı ne?” başlıklı programlar yapmaya başladılar. Ve yine ekranlarda saatlerce HDP konuşuluyor, tartışılıyor, ancak hiçbir HDP’li bu programlara davet edilmiyor. Tahmin etmek zor değil; bu programlarda HDP yoğun olarak eleştiriliyor.

En sonunda, Habertürk’te bir konuk dayanamadı ve uzun süredir haber kanallarında HDP olmadan HDP’yi konuşmanın tuhaflığına dikkat çekti. Sunucu Didem Arslan Yılmaz hemen devreye girip, kanalın özel olduğunu, bir kamu kanalı olmadığını, bunu bir tercih olduğunu söyleyiverdi ve ekledi: Bu bir savunma değil, durum tespitiydi.

Bu garip açıklama doğal olarak ertesi gün sosyal medyada geniş biçimde konu edildi ve yine doğal olarak, bu gerekçe –basın özgürlüğüne önem verenler tarafından– eleştirildi. Eleştirilerin haklılık payı çok yüksekti, zira 6 milyon oy almış bir partiye söz hakkı tanınmamasının özel ya da kamusal televizyon kanalı olmakla ne ilgisi olabilirdi? 

Doğrusunu isterseniz, AKP’nin medyayı büyük ölçüde kontrol ettiği bir dönemde böyle bir açıklama tuhaf durmuştu. Sunucu eğer “İktidar izin vermiyor, istemiyor” deseydi bu gayet gerçeğe yakın bir gerekçe olacaktı. 

Ancak şu var ki totaliter olma heveslisi/niyetlisi rejim böyle şeylerden de hoşlanmaz ve hiçbir medya mensubu bunu açık edemez.

Açıklamanın saçmalığı artık su götürmez biçimde belli olunca, bu kez kanalın başka moderatörleri ve sunucuları devreye girdi ve sosyal medyadan yaptıkları açıklamalarda “terör örgütü ile arasına mesafe koymayanları televizyona çıkarmadıklarını” söylediler. Yani, her konuda olduğu gibi bu konuda da milliyetçiliğe ve resmî tezlere sarılmakta beis görmediler. Ancak bu, ilkinden daha tuhaf ve üstelik daha tehlikeli bir açıklama oldu.

Öncelikle TBMM’de temsil edilen, TBMM Başkan Yardımcılığı görevi yürüten ve tekrar edelim, 6 milyon oy almış bir parti hakkında böyle hükümler vermek bir gazetecinin görevi olmasa gerek. Üstelik, bahsedilen türden şiddet eylemlerini HDP’liler de kınarken ve bu açıklamalara bilerek yer verilmezken... 

Hiç şüphesiz, HDP eleştirilebilir, çeşitli tutumları nedeniyle. Ancak ambargo uygulamak, bununla da kalmayıp partilileri hedef göstermek, gazetecilikle açıklanabilecek bir durum değil. Mesela bu sözlerden sonra HDP’lilere bir saldırı olduğunda ne diyecek Habertürk moderatörleri? 

Keşke “Biz özel kanalız” açıklamasında kalsalardı. O daha mantıklıydı.