İlhan Selçuk’un annesi, teyzesi, dayısı vesaire...

Aslında hiç de yeni olmayan bir tartışma, Hasan Cemal’in ‘1915: Ermeni Soykırımı’ kitabıyla birlikte yeniden gündeme geldi: İlhan Selçuk’un annesinin Ermeni olması... Kimileri konuyu sanki Hasan Cemal bir sırrı açıklamış gibi gündeme getirmeye çalışsa da gerçek çok farklı. Üstelik esas mesele, bir aile dramının üstünün bizzat bu dramın mağdurlarından bir kısmı tarafından itinayla örtülmüş olması.

Sofia Hanım İlhan Selçuk’un nesi olur?

FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr

Aslında hiç de yeni olmayan bir tartışma, Hasan Cemal’in 1915: Ermeni Soykırımı kitabıyla birlikte yeniden gündeme geldi: İlhan Selçuk’un annesinin Ermeni olması... Aslında Cemal’in kitabında geçen, kısa bir değiniden başka bir şey değildi:

“1985'te Cumhuriyet gazetesinde çıkan Ermeni sorununa ilişkin ilk üç yazımda İlhan Selçuk bana yardımcı olmuştu. Bu yazılarımı okumuş, düzeltmeler yapmış, bazı nüansların altını çizmişti. Bunu yaparken de devletin resmi bakış açısının yerli yerinde ifade edilmesine özen gösterdiğini anımsıyorum. İlhan Selçuk'un annesi Ermeni'ydi. Ama bunu nedense bizden, belki de herkesten saklamıştı. İlhan Abi'nin annesinin Ermeni olduğunu 2010 yılındaki ölümüne yakın öğrenecektim.” (s. 29)

Hasan Cemal’in 1915 ve Ermenilerle ilgili kişisel entelektüel serüvenini anlatırken değinip geçtiği konu, “bir kısım medya”da sanki ilk kez ifade ediliyormuş, İlhan Selçuk’un annesinin Ermeni olması Hasan Cemal tarafından bu kitapla ifşa ediliyormuş gibi sunuldu. Oysa gerçek böyle değil. İlhan ve Turhan Selçuk kardeşler 1970’lerde annelerinin Ermeni olduğunu iddia eden bir gazeteciye dava açmışlar ve ailenin nüfus kütüğünün bulunduğu Muğla’nın Milas ilçesinin Nüfus Müdürlüğü’nden alınan biraz da şüpheli bir belgeyle bu iddianın sahibini mahkûm ettirmişlerdi. Şüpheli diyoruz, zira nüfus kayıtlarına göre Hikmet Selçuk’un nüfus kaydındaki adı Hikmet olarak geçiyordu ama gariptir Hikmet Hanım’ın anne ve baba adı hanesinde hiçbir şey yazmıyordu.

1970’lerde yaşanan bu dava olayı dışında konu defalarca basında gündeme geldi. 11 Mayıs 2006’da Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, köşesinde ima yoluyla İlhan Selçuk’un kökenine göndermede bulundu. Herkes Selçuk’un Dumanlı’ya ne cevap vereceğini beklerken, İlhan Selçuk son derece sakin bir yazının ardından, daha sonraki günlerde peş peşe Osmanlı padişahlarının anneleriyle ilgili yazılar kaleme aldı. Dumanlı dışında Selçuk’un annesini gündeme getiren bir başka isim de uzun yıllar Cumhuriyet’te yöneticilik yaptıktan sonra ayrılan Emine Uşaklıgil oldu. Uşaklıgil, Cumhuriyet gazetesindeki anılarını kaleme aldığı, geçen yıl yayımlanan Benim Cumhuriyetim adlı kitabında konuyu gündeme getirmişti.

Kimileri de Selçuk’un annesinin kimliğini gizlemek zorunda kalmasından yola çıkarak konuyu farklı bir çerçevede ele aldılar. Uzun yıllar Cumhuriyet’te köşe yazarlığı yapan Oral Çalışlar, 19 Eylül’de Radikal’de şöyle yazdı: “Selçuk kardeşlerin yaşadığı dram, tam anlamıyla ‘ülkemizin dramı’dır. ‘Öteki’ olmanın anlamını ortaya koyan olağanüstü bir örnek ve hikâyedir. Ah be İlhan Abi! Keşke Ermeni anneni bir zenginlik olarak görüp göğsünü gere gere savunabilseydin.”

Gazeteci Murat Sabuncu ise 16 Eylül’de T24’te yayımlanan yazısında, Selçuk’un bu durumu neden saklamış olabileceği konusunda şöyle diyordu: “Kim bilir belki de haklıydı İlhan Selçuk. Ne de olsa bu topraklarda Türk kimliğinin dışındaki kimliklerle var olmak kolay değil. Bu cumhuriyetin sahibinin herkes, hepimiz değil, sadece bir grubunmuş gibi sunulması, bunun normal karşılanması. Başka kimliklerin dışlanması, hedef gösterilmesi, hatta öldürülmesi...”

Son günlerde peş peşe çıkan haber ve yorumlar konuyla ilgili farklı vurgulara sahip olsa da İlhan Selçuk’un annesinin kimliğiyle ilgili yaşadığı gerilimin gözden kaçmaması gereken bir yönü var: Evet, bu ülkede birilerinin ailesinin köklerini gizlemek zorunda olması son derece acı bir olaydır. Ve umarız bu ülkede bir gün gelir, ailesinin kökenini gizlemek zorunda hisseden bir tek kişi kalmaz. Ancak bir kişinin kendi annesinin geçmişini ısrarla saklaması, hatta bunun için mahkemeye başvurması sadece “şartlar”la açıklanamaz. Ülkede egemen olan hava ne olursa olsun bir kişi çıkıp annesinin kökenini gönül rahatlığıyla ifade edebilir. Bu ahlaki ve vicdani bir tercihtir. İlhan Selçuk tercihini böyle yaptıysa, bunu sadece “ülkenin şartları”yla açıklamak yeterli değildir.

‘HEPİMİZ ERMENİYİZ, O DEĞİL’

Gazeteci ve karikatürist Necdet Şen, 23 Mart 2007’de derkenar.com’da yayımlanan yazısında Selçuk ailesinin hikâyesini son derece çarpıcı bir dille anlatıyor. Kendisi de uzun yıllar Cumhuriyet’te çalışmış olan Şen, yazısında İlhan ve Turhan kardeşlerin isimlerini değiştirerek Selçuk ailesinin yıllar içinde başından geçenleri ayrıntılı bir biçimde gözler önüne seriyor. Şen’in yazısını özetleyerek sunuyoruz. 

“Kuvva-yı Milliye binbaşısı Cenap Bey, Samsun'da karakol komutanlığı yaparken görmüş, âşık olmuştu Sofia'ya. Ama Sofia'nın aşktan izdivaçtan önce düşünmek zorunda olduğu başka şeyler vardı. Kendisi ve ailesi, diğer soydaşları gibi gecenin birinde yaka paça sandallara doldurulup Karadeniz'e açılabilirdi bir daha dönmemecesine. Cenap Bey uğraştı etti, Milas'a çıkardı tayinini. Giderken de Sofia ve ailesini yanına kattı. Yeni adreslerine varır varmaz da ilk işi tüm aileyi Türk adlarıyla Milas nüfusuna kaydettirmek oldu. Bastı imam nikâhını. Sofia'nın adı Hikmet, baldız Roz'un adı Nimet oldu. Kayınço Simon'a uygun görülen Türkçe ad zamanla unutuldu. O kendini daha sonra da Simon diye tanıtmaya devam etti. Hikmet Hanım, daha sonraki yıllarda birbiri ardına üç oğlan ve bir kız getirdi dünyaya. Oğlanlara Tarhan, İhsan, Burhan, kıza Nüzhet adını koydular. Hikmet Hanım, bu yeni kimliğini en kolay benimseyen kişi oldu. Bir daha eski adını kullanma gereği duymadı. Ama kardeşleri Roz ve Simon, onun kadar kolay Türkleşemediler.

Oğlanların en büyüğü Tarhan, küçük yaşta karikatüre ilgi duydu. Ortanca oğlan İhsan, çocukların en zekisi, hem de hırslı ve çalışkan bir öğrenciydi. Hukuk fakültesinden mezun oldu. Ama gönlünde yatan aslan başkaydı. Gazetelere ve edebiyat dergilerine yazılar öyküler göndermeye başladı. Oğlanların en ufağı Burhan, askeri okula yazıldı. O da babası gibi subay olacaktı. Harp okulunda okuyan küçük kardeş Burhan ansızın ölüverdi. Kimileri “kaza” dediler buna, kimileri “intihar”; ama her iki durumda da bunun nedeni anlaşılamadı. Bazıları “Anne tarafından Ermeni kanı taşıdığı öğrenildi de harp okulundan atılması gündeme geldi, belki ondandır” dediler. Sebep ne olursa olsun, gencecik bir delikanlı beklenmedik bir biçimde hayata veda etti ve konu kapatıldı.” 

Kategoriler

Güncel Gündem