OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Korkunun seçime faydası yok

Bir kısım zevat bu toplumu hakkını aramak üzere dava yoluna gitmekten hep alıkoymaya çalıştı. Dava yolu olumlu sonuçlanınca da bu kazanımı tahrip etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Sekiz yıldır yapılamayan vakıf seçimleri uzun süredir gündemimizi meşgul eden bir sorun. Ankara 7. İdare Mahkemesi, Vakıflar Genele Müdürlüğü’nün (VGM) vakıf seçim yönetmeliğini iptal eden ve boşalan yerleri atamayla doldurma yolunu açan genelgeleri iptal etmişti. Böylece seçimlerin önünde bir engel kalmamış, fakat işi yokuşa sürmek isteyen kimi vakıf yöneticileri, âdeta kendileri açısından niyeyse bir ‘kurtuluş umudu’ gibi VGM’nin istinaf başvurusunu bekleyeceklerini söylemişlerdi. Hani neredeyse, istinaf başvurusu yapsın diye VGM’nin kapısında yatacaklardı. VGM onları fazla bekleterek üzmedi ve İstinaf Mahkemesi’ne yürütmeyi durdurma istemiyle başvuru yaptı. Fakat mahkeme bu başvuruyu reddetti ve açık olan seçim yolu, bir de üstüne aydınlandı. Zannedeceksiniz ki bunun üzerine vakıf yöneticilerimizin hepsi seçim çalışmalarına başladılar. Ama hayır; hâlâ anlaşılmaz, iyi niyetle bağdaştırılması mümkün olmayan biçimde ayak sürüyen, seçim yoluna taş koymaya çalışan yöneticiler var. 

Bir kısım zevat bu toplumu hakkını aramak üzere dava yoluna gitmekten hep alıkoymaya çalıştı. Dava yolu olumlu sonuçlanınca da bu kazanımı tahrip etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Âdeta toplumun hasmı gibi davranıyorlar. Gayrimeşru, anormal bir yola başvurulmamış, ülkenin mahkemesinde dava açılmış ve mahkeme sizi haklı bulmuş. Kendi hakkınızı kullanmamak için bu kadar ısrar niye? Ermeni toplumu içinden ve dışından konunun uzmanı hukukçuların “Seçim için VGM’nin iznine gerek yok” demesine rağmen, hâlâ “Seçim izni bu makama bağlıdır” diye beyanat vermek iyi niyetle açıklanabilir mi? Açıklanamaz, burada artık kötü niyet vardır. Bunu söylemek artık bir yanlış olmaktan çıkmış, bir yalan hâlini almıştır. 

VGM’nin işlevi kısıtlayıcı bir organ gibi çalışmak değildir. VGM bir denetleyici organdır ve vakıfların yasanın hükümlerine aykırı işler yapıp yapmadığını kontrol eder. Seçim, bırakın yasaya aykırı olmasını, yasanın emrettiği şeydir. VGM seçimi zorlaştıramaz mı, işi yokuşa süremez mi? Yapabilir ama o zaman kendi işlevine ve yasaya aykırı hareket etmiş olur ki o da dava konusu olur. Ama VGM’nin seçimlere izin vermek gibi bir yetkisi olduğu, Ermeni toplumu mensuplarını kandırmak, korkutmak, bezdirmek için söylenmiş bir yalandır.

Bedros Şirinoğlu, son ERVAB toplantısında yaptığı, daha doğrusu yazılı olarak dağıttığı ‘konuşma’sında, seçim konusunda yürütme ve yargı arasında bir paralellik olmadığını ve dolayısıyla seçim için acele edilmemesi gerektiğini söylemiş. (Sekiz senelik bir gecikme var ama hemen seçim talep etmek acelecilik, öyle mi?) Bu da geçersiz bir bahane, çünkü herkes bilir ki özellikle demokratik düzende yargı aynı zamanda yürütmeyi denetlemek için vardır. Bir adım atmak için bu ikisi arasında mutlak uyum aranması gerekmez, yargının hükmüne göre hareket edilir. Bütün idare hukukunun mantığı bunun üzerine kuruludur. Aksi takdirde, yani bir işi yapmak için yürütme ile yargı arasında uyum oluşması beklenseydi, idare mahkemelerinin hiçbir kararı hayata geçemezdi. Dolayısıyla, bu söylenen temel bir yanlış. 

Bir de ‘hink hasdadutyun’ olarak bilinen, seçimleri bütün toplum nezdinde yapılan beş vakfın ‘ananevi’ seçim tarihinin Hampartsum’dan en geç on beş gün önce olduğunu söylemiş. Hep bir geciktirme, zaman kazanma manevraları. Gelenekler, bugüne bir faydaları varsa anlamlıdır. Kaldı ki, bu söylenen, olağan şartlarda, olağan seçim periyotlarında geçerli bir durum olabilir. Seçimin bu kadar geciktiği bir zamanda, ‘anane’ diyerek böyle bir şey dayatmak, yangın varken, saçını taramak için fildişi tarak aramaya benzer. Seçimler normal periyoduna girerse, çok isteniyorsa beş vakfın seçimleri gene ‘ananevi’ tarihinde yapılır. 

Kimse VGM’nin şahsında idarenin işleri kolaylaştıracağını söylemiyor ama yöneticinin temel sorumluluğu bu toplumun hakkını koruyarak seçime gitmektir. Seçim yaptırmamak için uğraşmak, bu topluma mensubiyetle bağdaşmaz; başkasının, bu toplumun kafasında patlayan sopası olmak demektir. Sadece bir kişinin şahsi enstrümanı, istediği gibi oynadığı oyuncağı hâline gelmiş olan ERVAB’ın inisiyatif alması beklenirdi ama tam da dediğim sebepten, bu mümkün olamıyor. 

Mahkemelerden çıkan bu kararlardan sonra seçimlere gitmeyen yöneticiler hukuk önünde de sorumlu olabilirler. Daha evvel de söylediğim gibi, geldiğimiz bu noktada yönetim koltuğunda oturmaya devam etmek makamı gasp etmek anlamına gelir ve hukuk mantığı içerisinde kötü niyet işareti olarak kabul edilir. Dolayısıyla, kendilerine ulaşan ve ulaşacak seçim taleplerinin gereğini yerine getirmeyecek yöneticiler, görevi ihmal davalarıyla karşı karşıya kalabilirler. Ayrıca, hukuk mantığı daha karmaşık olmakla birlikte, idare mahkemesinin bu son kararlarından sonra yönetim kurulları, görev süreleri dolduğu andan itibaren, hukuk dilinde söyleyecek olursak, ‘askıda geçerli’ statüsündedirler. Yani, tam geçerlilikleri yoktur ve dolayısıyla vakfın ancak elzem idari işlerini sürdürebilirler. Onun ötesinde, askıda geçerli oldukları süre boyunca yalnızca yaptıklarından değil, yapmadıklarından da şahsi mal varlıklarıyla sorumlu olabilirler. Dolayısıyla, bu süre ne kadar uzarsa onlar açısından da risk o kadar yükseliyor.