Dink Ailesi avukatları: Karar bozulmalı

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası’nda İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kısa kararını 26 Mart 2021’de kararını açıklamıştı. Gerekçeli karar ise 14 Temmuz 2021’de açıklandı. Soruşturmanın eksik yürütüldüğünü beyan eden Dink Ailesi avukatları, gerekçeli kararın açıklanmasından sonra itiraz dilekçelerini 3 Eylül 2021’de, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne sunulmak üzere İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletti. Avukatlar bazı sanıklar için verilen beraat kararlarına ve soruşturmanın yürütülme şekline itiraz ettiler, kararın bozulmasını talep ettiler.

Dink Ailesi avukatları 2021 yılı Mart ayında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kısa kararını açıklamasından sonra karara itiraz etmişler, kapsamlı bir dilekçeyi ise gerekçeli karanın açıklanmasından sonra vereceklerini beyan etmişlerdi. Hakan Bakırcıoğlu, Bahri Belen ve Hülya Deveci tarafından verilen 19 sayfalık itiraz dilekçesinde avukatlar bazı sanıklar için verilen beraat  kararlarına ve soruşturmanın yürütülme şekline itiraz ettiler, kararın bozulmasını talep ettiler.

Dilekçede, avukatlar ayrıca kanun yolu incelemesinin Bölge Adliye Mahkemesi’nde değil Yargıtay’da olması gerektiğini vurguladılar.  

Dink Ailesi avukatları, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun, Metin Yıldız gibi; haklarında beraat kararı verilen bazı sanıkların TCK 81. ya da 83. madde uyarınca cezalandırılmasını talep ettiler. TCK 83. madde “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, 81. madde ise “kasten öldürme” suçunu düzenliyor. Avukatlar ayrıca Hrant Dink'in öldürülmesine giden süreçte yaşananlar hakkında etkili bir soruşturma yapılmadığını, cinayet öncesindeki  linç sürecini örgütleyenler hakkında kovuşturmasızlık kararı verildiğini vurguladılar. Avukatlar dilekçelerinde "Somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır" dediler. 

Dilekçede Cerrah ve Güler hakkındaki talep şu gerekçelere dayandırıldı:

"Hrant Dink’in ikameti ve Hrant Dink’in genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesi İstanbul’dadır. Hrant Dink’e yönelik açılan davaların duruşması İstanbul’da görülmüştür. Hrant Dink’e yönelik eylemler İstanbul’da yapılmıştır. Hrant Dink’e yönelik saldırı girişimleri İstanbul’da yaşanmıştır. Ölüm tehditleri aldığında, Yasin Hayal’in eylem yapacağı bilgisinin geldiği 17.02.2006 tarihinde ve sonrasındaki tarihlerde Hrant Dink İstanbul’da yaşamaktadır. Yasin Hayal,  Hrant Dink’e yönelik eylemini İstanbul’a gelerek İstanbul’da gerçekleştirmeyi planlamıştır ve 17.02.2006 tarihli yazıda da Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylemi İstanbul’da gerçekleştirmeyi tasarladığı belirtilmiştir. İlerleyen tarihlerde de eyleme yönelik Yasin Hayal birkaç kişi ile birlikte cinayeti işlemek ve/veya cinayeti işlemeye dönük olarak Hrant Dink’in ikameti ile Agos gazatesi çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergahında keşifler yapmış, krokiler hazırlamış ve tasarladığı eylemler ile ilgili kişiler ile görüşmeler yapmıştır."

"Hrant Dink'e yönelik yaşanan linç süreci  ile ilgili Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in doğrudan bilgileri bulunmaktadır. Hrant Dink'e yönelik güçlü bir tehdit atmosferi bulunmaktadır ve bu konuda da bilgileri bulunmaktadır. Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler Hrant Dink'in öldürüleceği somut bilgisine de sahiptirler." 

"Cinayetin işleneceği öngörüsü ve bilgisine sahip olan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler kasıtlı şekilde Hrant Dink cinayetinin işlenmesinin önüne geçmemişlerdir." 

Dilekçede Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit hakkındaki talepler de şu gerekçelere dayandırıldı: 

"TİEM (Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü)  İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç imzası ile Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapacağı bilgilerini içeren bir belge 17.02.2006 tarihinde düzenlenmiş ve bu belge İİEM ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir." 

"TİEM görevlileri ve bu kapsamda Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir ile Muhittin Zenit, Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisine sahiptirler ve sahip olmuşlardır." 

"TİEM görevlileri tarafından Hrant Dink cinayetinin kim tarafından işleneceği, cinayetin hangi yöntemlerle işleneceği konusunda, raporları kaleme aldıkları tarihlerde ve sonraki tarihlerde birçok bilgiye ulaşılmış fakat bu bilgiler raporlara aktarılmamıştır."

"Hrant Dink'in öldürüleceği somut bilgisi TİEM görevlileri tarafından 17.02.2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına aktarılmış olmasına rağmen bu bilgi 17.02.2006 tarihi ve sonraki tarihlerde Trabzon C. Başsavcılığına, Trabzon Valisine aktarılmamıştır."

Avukatların dilekçesinin tamamı şöyle: 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinden uzun yıllar sonra da olsa 04.12.2015 tarihinde ve 10.05.2017 tarihinde olmak üzere cinayette sorumluluğu olduğu, cinayete iştirak ettiği iddia ve beyan edilen ağırlığı devlet görevlilerinden oluşan kişiler hakkında iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianamelerin düzenlenmiş olması elbetteki önemli olmuştur fakat  bu iddianameleri düzenleyen  İstanbul C. Başsavcılığı tarafından; 


1. Hrant Dink cinayetine giden süreçte yaşananlar, Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyen ve icra eden kişiler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş, cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkartmaya yönelik soruşturma derinleştirilmemiştir. Hrant Dink'e yönelik linç sürecini örgütleyen kişilerden olan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında da etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmasızlık kararı oluşturulmuştur.   

2. Cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurum yetkili ve görevlileri ile  ilgili yapılan yazışmalarda cinayette sorumluluğu tartışılan kişilerin yetkili ve görevli  oldukları kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamıştır.

Cinayette sorumluluğu olan Devlet görevlilerinin bir bölümü, hatta önemli bir bölümü cinayete dair soruşturmanın yürütümünde görev almışlardır ve yanı sıra soruşturma ve dava dosyalarına bizzat bilgi ve belge göndermiş,  beyanlarda bulunmuş ve değerlendirmeler yapmışlardır. 

3. Cinayette sorumluklarına dair ciddi iddialar bulunan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmamıştır [yalnızca 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeye katılan Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmış fakat bu kişiler hakkında dahi ‘kovuşturmasızlık’ kararı oluşturulmuştur]. 

4. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında cinayette sorumluluklarına dair ciddi deliller bulunmasına rağmen iddianame düzenlenmemiştir.  

5. Elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bu konular ile ilgili oluşturduğu kovuşturmasızlık  kararlarına yönelik itirazımız Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. 

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi, oluşturulan kovuşturmasızlık kararları ve Sulh Ceza Mahkemesinin kovuşturmasızlık kararına itirazımızın reddine dair kararı ile Hrant Dink cinayetine dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş, cinayette sorumluluğu olan, cinayete iştirak eden, cinayet kararını oluşturan ve icra eden kişilerin tamamının yargılanmasının gerçekleşmesi olanağı ortadan kalkmıştı.  

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından kapsamı ve sınırları belirlenmiş dava İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde 2016 yılında görülmeye başlanmış, dava, Mahkeme başkanı ve hakimlerin değişmesi nedeni ile birkaç farklı heyet tarafından yürütülmüştür.   Yargılamayı son olarak yürüten ve karara bağlayan heyet tarafından ilk olarak önceki heyetler tarafından tanık olarak dinlenilmesine karar verilen MİT görevlilerinin dinlenilmesine dair karardan rücu edilmiştir. MİT görevlilerinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasından vazgeçilmesini gerektiren bir neden olmadığı belirtilerek MİT görevlilerinin dinlenmesi kararına geri dönülmesi katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş fakat bu talebimiz Mahkeme tarafından reddedilmiştir. 16.09.2020 tarihli duruşmada, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından MİT görevlilerinin bilgilerine başvurulmamasına yönelik alınan kararın, yargılama ile cinayetin tüm yönlerinin açığa çıkartılmasının amaçlanmadığı sonucunu doğuracağını, mahkemenin bu tutumunun müdahil taraf olarak da tarafımızca bu şekilde değerlendirileceği beyan edilmiştir. 

15.09.2020 tarihinde İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesine sunmuş olduğumuz dilekçe ile Genelkurmay Başkanlığına yazı yazılması, yazılacak yazıda, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Hrant Dink'e yönelik ağır ifadelerin kullanıldığı 22.02.2004 tarihli basın açıklaması yapılmasının neden ve nasıl karara bağlandığı, basın açıklaması ile ne amaçlandığı, MİT Müsteşarının Genelkurmay Başkanlığından kim tarafından arandığı, Hrant Dink ile görüşülmesinin neden istendiği ve bu görüşme ile ne amaçlandığının sorulması katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş fakat bu talebimiz de Mahkeme  tarafından reddedilmiştir.  

Yine 15.09.2020 tarihli dilekçe ile Hrant Dink cinayeti tasarısı ve Yasin Hayal’in faaliyetleri ve Mc Donalds eylemi ile ilgili bilgisi olan altı [6] kişinin tanık olarak bilgilerine başvurulması katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş ve bu talebimiz de diğer taleplerimiz gibi Mahkeme  tarafından reddedilmiştir. 

Sonuç olarak, İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi ve oluşturulan kovuşturmasızlık kararları ile Hrant Dink cinayetine dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş ve cinayetin tüm yönleri ile açığa çıkarılması ve bu amaca yönelik yargılamanın gerçekleşmesi olanağı kalmamıştı. İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından  da Hrant Dink cinayeti yargılamasının sınırlarının ve kapsamının daraltılmasına yönelik bir tutum alınmış, kovuşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerimiz geçerliliği bulunmayan nedenle reddedilmiş ve bu tutum ile Hrant Dink cinayetinin bir bütün olarak tüm yönleri ile tartışılmayacağı ve yargılamaya konu edilmeyeceği ortaya konulmuştur. 

Bu nedenlerlerdir ki İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının öncelikle delillerin tamamı toplanmadan oluşturulması nedeni ile bozulmasına, kaldırılmasına karar verilmesi gerekliliği bulunmaktadır.

İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının delillerin tamamı toplanmadan   oluşturulması nedeni ile bozulması, kaldırılması gerekliliğinin bulunmasının yanı sıra İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının haklarında cezalandırma kararı verilmesi gereken sanıkların bir bölümü hakkında beraat kararı verilmesi nedeni  ile de bozulmasına, kaldırılmasına karar verilmesi gerekliliği bulunmaktadır [istinaf/temyiz talebimizi içeren bu dilekçede haklarında beraat kararı oluşturulan sanıkların bir kısmı için ana hatları ile temyiz/istinaf gerekçelerimiz beyan edilecek,  haklarında beraat kararı verilen sanıkların tümü yönünden bozma, beraat kararının kaldırılmasına yönelik ileriki tarihlerde beyan ve talepte bulunulabilecek ve temyiz/istinaf taleplerimizin ayrıntılı dayanakları da ileriki tarihlerde sunacağımız dilekçede bildirilecektir].  


CELALETTİN CERRAH İLE  AHMET İLHAN GÜLER HAKKINDA TCK MADDE 83 UYARINCA CEZALANIRILMALARINA YÖNELİK HÜKÜM KURULMASI GEREKLİ İKEN HAKLARINDA BERAAT KARARI OLUŞTURULMASI HATALI VE HUKUKA AYKIRI OLMUŞTUR. 

2003 yılında Hrant Dink'e yönelik Avustralya'nın Sydney şehrinde silahlı eylem yapılacağına dair bir ihbar olmuş, 2004 yılı Şubat ayı itibari ile Hrant Dink'e yönelik saldırılar başlamış, bu  saldırılar ağırlaşarak sürmüştür.  

Hrant Dink'in Yasin Hayal tarafından öldürüleceğine yönelik somut bilgilere ulaşılmış, bu bilgilere rağmen İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ile Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler tarafından  Hrant Dink'e yönelik mekansal, fiziki ve şahsi tedbirler kasıtlı olarak alınmamış ve Hrant Dink'in öldürülmesi olanaklı hale getirilmiştir. 

Hrant Dink'in yaşamına yönelik tehdit ve saldırılar ile azınlıklara yönelik tehdit ve saldırılar kronolojik olarak ve ana hatları ile şu şekilde gerçekleşmiştir : 

1. 2003 yılında, Hrant Dink’e karşı Sydney’de bulunduğu sırada silahlı bir eylem yapılacağına dair ihbar mektubu Dışişleri Bakanlığınca 17.01.2003 tarih, 17-57 sayılı yazısı ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına ve MİT Müsteşarlığına intikal ettirilmiş,  söz konusu ihbar İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne ve İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından da  28.01.2003 tarih ve 1685 sayılı yazısı ile İstanbul İl Emniyet  İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir.  Bu ihbarla ilgili değerlendirme ve çalışmalar Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile MİT Müsteşarlığı tarafından yapılmıştır.  

2. Ermeni Patriği Mutafyan tarafından, İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü [İİEM]'ne 28.01.2004 tarihinde müracaatta bulunulmuş; Ermeni cemaatine yönelik tehditlerden bahisle “bir internet sitesinde bomba yapım tekniklerinin anlatıldığı, sitenin içeriğinde Ermeni cemaatine ait okul, kilise ve kurumların adresleri belirtilmek suretiyle hedef gösterildiği ve bunun son derece vahim sonuçlara yol açabileceği” belirtilmiş, konunun ivedilikle araştırılması ve gereğinin yapılması talep edilmiştir.  Bu konu ile ilgili İİEM tarafından çalışma yapılmış, bahse konu internet sitesi kapatılmış ve Gökhan Türkmen adlı kişi 06.02.2004 tarihinde gözaltına alınmış, 08.02.2004 tarihinde de tutuklanmıştır.

3. Agos gazetesinin 06.02.2004 tarihli nüshasında Sabiha Gökçen'in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin iddiayı içeren bir haber yapılmıştır.   Bu yazının yayınlanmasından 15 gün sonra [21.02.2004 tarihinde] ulusal çapta yayın yapan bir gazete tarafından Agos gazetesinde yapılan bu habere atıfla “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” diye manşet atılmış ve “… Atatürk'ün manevi kızı ve ilk Türk kadın pilot Sabiha Gökçen'in Ermeni asıllı olduğu iddia edildi. Ermeni cemaatinin yayın organı Agos gazetesinde yer alan habere göre, Sabiha Gökçen 1915 olaylarında ailesini kaybettikten sonra bir yetimhaneye verildi ve ardından Atatürk tarafından evlat edinildi…” denilmiştir.    

Genelkurmay Başkanlığı tarafından 22.02.2004 tarihinde bu haberden hareketle Hrant Dink’e yönelik oldukça ağır ifadeler içeren bir basın açıklaması yapılmıştır.   
4. Hrant Dink’e yönelik bu ağır ifadeleri içeren basın açıklamasını yayımlayan Genelkurmay Başkanlığı tarafından, bu basın açıklamasının yanı sıra MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun aranmış ve Şenkal Atasagun ile yapılan bu görüşmede Hrant Dink ile 'görüşülmesi' istenmiştir. 

Genelkurmay Başkanlığının bu isteği ve talebi üzerine MİT Müsteşarı Şengal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay ile İstanbul Valisi Muammer Güler Hrant Dink ile görüşmenin İstanbul Valiliğinde yapılmasını karara bağlamışlardır.  

Ergun Güngör 23.02.2004 tarihinde Hrant Dink’i telefon ile arayarak valiliğe gelmesini istemiş, 24.02.2004 tarihinde de İstanbul Valiliğinde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve Handan Selçuk tarafından Hrant Dink ile [Hrant Dink’in “had bildirme” olarak tarif ettiği] görüşme gerçekleştirilmiştir [Bu görüşmede MİT görevlilerinin, kimliklerinin deşifre olmaması talebine uygun olarak kimlikleri beyan edilmemiş, gizlenmiş ve MİT görevlileri Hrant Dink’e Ergun Güngör’ün 'yakınları' olarak tanıtılmıştır]. 

5. Hrant Dink’in Agos gazetesinin 13.02.2004 tarihli nüshasında yayımlanan yazısındaki  “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.” ifadesi, bağlamından koparılmak sureti ile 25.02.2004 tarihinde Mehmet Soykan ve Recep Taner isimli kişiler tarafından ayrı ayrı suç duyurusuna konu edilmiştir. Türk Ortodoks Kilisesi tarafından da ”Ermeni Kimliği Üzerine – Türk’ten Kurtulmak”’  ve ”Ermeni Kimliği Üzerine – Ermenistan’la Tanışmak” başlıklı yazıları nedeni ile İstanbul C. Başsavcılığı nezdinde ayrıca suç duyurusunda bulunulmuştur.  Bu gelişmeleri takiben tek tip dilekçelerle ama ayrı ayrı birtakım kişi ve kuruluşlar Hrant Dink hakkında suç duyurularında bulunmuşlardır. 

İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü de Güvenlik Şube Müdürü Avni Usta aracılığı ile 02.03.2004 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına ekinde Agos gazetesinin 13.02.2004 tarihli nüshasını da eklemek sureti ile dilekçe sunmuş ve sunulan bu dilekçede “…Ermenistan’la Tanışmak başlıklı yazının" “tetkik ve gereği” istenmiştir.  

6. 26.02.2004 tarihinde Ülkü Ocakları İl Başkanı  Levent Temiz önderliğinde bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmış, “Ya Sev Ya Terk Et”, “Bir Gece Ansızın Gelebiliriz” sloganları atılmış, basın açıklaması yapılmış, bu açıklamada “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir.” denilmek sureti ile Hrant Dink tehdit edilmiştir. 03.03.2004 tarihinde kendilerini “Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu” olarak adlandıran bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmıştır. 

7. İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli tarafından bu gelişmeler ve  "Agos gazetesinin telefonlarını arayan kimliği meçhul kişilerce Hrant (Fırat) Dink’e yönelik ölüm tehdidinde bulunulduğu(nun)" öğrenilmesi  
üzerine Agos gazetesi ile Hrant Dink’in evinin çevresinde güvenlik tedbirleri alınmasına karar verilmiş, bu amaca yönelik 02.03.2004 tarihinde bir belge düzenlenmiş ve  bu belge Bakırköy ve Şişli İlçe Emniyet Müdürlüklerine ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü [İİEM] Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir.

8. 16.04.2004 tarihinde Hrant Dink ve Karin Karakaşlı hakkında “Türklüğü Neşren Tahkir ve Tezyif Etmek” suçlaması ile iddianame düzenlenmiştir. Şişli 2.Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davada 07.10.2005 tarihinde Hrant Dink hakkında “mahkumiyet” kararı oluşturulmuştur. Yargıtay C. Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından kararın bozulması talep edilmesine rağmen Yargıtay 9.Ceza Dairesi tarafından bu karar 01.05.2006 tarihinde onanmıştır. Yargıtay C. Savcısı Ö.F.Eminağaoğlu tarafından 06.05.2006 tarihinde karara itiraz edilmiş fakat Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.07.2006 tarihinde oy çokluğu ile itirazı reddetmiştir. 

9. Hrant Dink, hakkında mahkûmiyet kararı oluşturulması üzerine basına yaptığı bir konuşmada: "Bu suç benim algılamamla ırkçılıktır ve ben böyle bir suç işlemedim. Bu benim alnıma sürülmek istenen kara bir leke, yargı eğer bunu düzeltmezse ülkemi terk eder, çeker giderim." şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkûm edildiği davada şikâyetçi olan kesimler tarafından bu beyan gerekçe gösterilerek "adil yargılamayı etkileme" suçlamasıyla Hrant Dink hakkında şikâyette bulunulmuş ve Hrant Dink hakkında 14.10.2005 tarihinde bir dava daha açılmıştır. Bu davanın ilk duruşması da 16.05.2006 tarihinde görülmüştür. 

10. Hrant Dink, 14.07.2006 tarihinde Reuters Haber Ajansına “Elbette soykırım diyorum” şeklinde beyanda bulunmuş, bu beyan Agos gazetesi tarafından haberleştirilmiş, bu beyan ve haber nedeni ile 2006 yılı Eylül ayında Hrant Dink, Arat Dink ve Sarkis Seropyan hakkında “Türklüğü Aşağılama” suçlaması ile  yeni bir dava daha açılmıştır.   

11. Açılan bu davalarda adliye binası önünde Hrant Dink’e yönelik eylemler yapılmış, pankartlar açılmış,  adliye binası içinde Hrant Dink’e yönelik fiziki saldırı girişimleri yaşanmıştır. Hrant Dink duruşmalarda saldırı girişimlerine maruz kalmasının yanı sıra Orhan Pamuk hakkında açılan davaya katılmak üzere gittiği Şişli Adliye binasında: “Sen de ataların gibi hainsin” hakaretine maruz kalmıştır. Dışarıda açılan “Misyoner Çocukları” yazılı pankartta da Hrant Dink’in ismi zikredilmiştir.  

2004 yılı Şubat ayı ile cinayetin işlendiği 2007 yılı Ocak ayı aralığında basın yayın organlarında Hrant Dink aleyhine, Hrant Dink’i saldırıların odağına yerleştiren birçok haber yapılmış ve yazı yazılmıştır.

12. 2006 yılının ilk ayında Bursa'dan “Ahmet Demir” ismi ile Agos gazetesine: "Açık ilandır: Hrant Dink, oğlunu, seni ve Serkis Seropyan'ı bir daha hiç konuşamamak üzere susturacağız. Önce oğlunu. Cesedini Ankara çıkışındaki jandarma bölgelerinin birinden alacaksın. Gestapo Türk.” İfadelerini içeren bir mektup gönderilmiştir. Hrant Dink’in avukatları 02.02.2006 tarihinde bu ölüm tehdidi ile ilgili Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunmuşlardır. 

13. Hrant Dink’e yönelik saldırıların başladığı 2004 yılı ile cinayetin işlendiği 2007 yılı tarihi aralığında 05.02.2006 tarihinde İtalyan Katolik Kilisesi rahibi Andrea Santoro Trabzon’da ayin sırasında kilisede öldürülmüştür. Yine 2004 yılı ile cinayetin işlendiği 2007 yılı tarihi aralığında: 

 2005 yılı Eylül ayında, 1955’in 6-7 Eylül’ünde İstanbul’da meydana gelen olayların 50. yılı dolayısıyla Tarih Vakfı, Karşı Sanat Çalışmaları, İnsan Yerleşimleri Derneği ve Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından hazırlanan serginin açılışında gösteriler yapılmış ve sergideki fotoğraflar parçalanmıştır.

 17.02.2006 tarihinde Akdeniz Üniversitesindeki bir panelde konuşma yapan Hrant Dink aleyhine sloganlar atılmış, gösteri yapılmıştır.

 24.09.2005 tarihinde Boğaziçi Üniversitesinde yapılacakken mahkeme kararıyla durdurulan ve sonra İstanbul Bilgi Üniversitesinin Dolapdere yerleşkesinde yapılan “İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi” başlıklı konferansın öncesinde ve konferans sırasında gösteriler düzenlenmiştir.

 01.11.2004 tarihinde Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu bir basın toplantısı düzenlemiş, “Azınlık Hakları ve Kültürel Çalışma Grubu” tarafından hazırlanan rapor, İHDK Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu tarafından okunmakta iken elinden alınarak yırtılmıştır. 

14. 2002-2007 yılları arasında ulusalcı-aşırı milliyetçi akımlarda artış meydana gelmiş, birçok dernek ve oluşum kurulmuş, Hrant Dink bu akım ve oluşumların doğrudan veya dolaylı hedefi haline getirilmiştir. 

Hedef haline getirilmesi sürecinde Hrant Dink’e yönelik “azınlık-misyonerlik-vatana ihanet” gibi terimler ve Hrant Dink hakkında “Türklüğü aşağılama” suçlaması ile kurulan haksız hükümden sonra “tescilli Türk düşmanı” gibi terimler kullanılmıştır.  

15. Hrant Dink hakkında açılan davaların görüldüğü, Hrant Dink’e yönelik eylemlerin yapıldığı, Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı tarihlerde Fransa Ulusal Parlamentosunda Ermeni meselesi ile ilgili yasa tasarısı 2006 yılının 10. ve 11.aylarında gündeme gelmiş ve tasarı ülkede tepki ile karşılanmıştır. 

Türkiye Ermenileri Patriği Mutafyan, 11.10.2006 tarihinde İstanbul Valisi Muammer Güler’e hitaben bir dilekçe yazmış, bu dilekçede: “Sayın Valimiz, gayet gergin olan siyasi ve sosyal ortamı göz önünde bulundurarak, Türkiye Ermenileri toplumuna ait tüm okulların, hastanenin, kiliselerin ve tüm kurumların güvenliğinin sağlanması konusunu yüksek tensiplerinize sunarım.” demiştir.  

İstanbul Valisi Muammer Güler bu yazıyı gereği için 12.10.2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne havale etmiştir. İİEM de Emniyet Müdürü Ömer Yanık imzası ile 12.10.2006 tarih ve 6944 sayılı bir yazı kaleme almış ve bu yazı EKKM Şube Müdürlüğü, İstihbarat Şube Müdürlüğü, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, Koruma Şube Müdürlüğü ile İlçe Emniyet Müdürlüklerine gönderilmiş ve gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir.  Bu yazıya  Agos gazetesi de zikredilerek Ermenilere ait vakıf, kilise, okul, dernek vs. kuruluşlar adresleri de belirtilmek sureti ile eklenmiştir.      

Yine Emniyet Genel Müdürlüğü [EGM] İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından da 12.10.2006 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili görüşülen yasa tasarısının Türkiye’de eylemlere neden olacağı öngörüsü ile muhtemel eylemler konulu bir tamim hazırlanmış, bu tamim 81 İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiş, İstihbarat Şube Müdürlükleri uyarılmıştır. 

16. İİEM, İstanbul Valiliği ve MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlileri tarafından Agos gazetesi, Hrant Dink’in yazdıkları ve katıldığı televizyon programları ile katıldığı söyleşiler takip edilmiştir.  

İİEM görevlileri tarafından takip edilen Agos Gazetesinde Hrant Dink, 05.03.2004 tarihli, 11.10.2004 ve 12.01.2007 tarihli yazılarında doğrudan kendisine yönelik tehditleri anlatmış ve 19.05.2006 tarihli, 02.06.2006 tarihli ve 05.01.2007 tarihli yazılarında da ülkedeki siyasal iklimin sertleştiği, hukuka aykırı müdahalelerin olabileceği ve Ermeni toplumuna yönelik olası tehlikeleri anlatmıştır.

Hrant Dink'e yönelik 2004 yılı Şubat ayında başlayan tehdit ve saldırıların ağırlaşarak sürdüğü tarihlerde, 17.02.2006 tarihinde, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin radikal fikirleri ve eylemlerinin bilindiği Yasin Hayal'in Hrant Dink’in öldürüleceği somut bilgisi aktarılmıştır. 

Hrant Dink'e yönelik  oluşan ve ağırlaşarak devam eden güçlü tehdit atmosferinin yanı sıra 17.02.2006 tarihinde somut olarak öldürüleceği bilgisinin İİEM'ne iletilmesini müteakip, Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in talimat ve talepleri uyarınca, İİEM görevlileri tarafından Hrant Dink’in, cinayet tasarısı ile ilgili bilgilendirilmesi ve uyarılması, Agos gazetesi ile Hrant Dink’in evinin çevresinde güvenlik tedbirleri alınması ve asıl olarak da Hrant Dink’in fiziki ve şahsi koruma altına alınması, Hrant Dink’i öldürmeyi tasarlayan örgütün yapısı, faaliyetleri, bağlantıları konusunda EGM İstihbarat Daire Başkanlığından, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünden ve ihtiyaç duyulması durumunda Milli İstihbarat Teşkilatından bilgi talep edilmesi, cinayet tasarısı ve planlaması konusunda gelişmelere ilişkin bilgi talebinde bulunulması, bu amaçla yazışmalar ve görüşmeler yapılması, örgüte yönelik operasyon yapılıp yapılmayacağı konusunda bilgi istenmesi, operasyon yapılması meselesinde bir aksama olduğunun görüldüğü anda bu konuda gerekli uyarılarda bulunulması zorunluluğu olmasına rağmen bu işlemlerden hiçbiri yapılmamıştır.

Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı somut bilgisini içeren 17.02.2006 tarihli bu bildirim sonrasında İİEM görevlileri olan Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler tarafından 2004 yılı Mart ayında İİEM tarafından alınan Hrant Dink'in ikameti ile Agos gazetesine yönelik mekansal koruma tedbirlerinin alınması ve Hrant Dink'in tehditler konusunda bilgilendirilmesi gibi daha alt düzeydeki koruma tedbirleri dahi alınmamış ve uygulanmamıştır. 

17.02.2006 tarihli yazının İİEM'ne ulaşmasının hemen sonrasında Hrant Dink'e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınması gerekliliği olmasına rağmen bu tedbirler alınmamıştır.  Hrant Dink hakkında kurulan mahkumiyet kararının onandığı ve Hrant Dink'e yönelik 'Tescilli Türk Düşmanı'  ifadelerinin kullanıldığı  01.05.2006 tarihi sonrası, 17.05.2006 tarihli Danıştay üyelerinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan silahlı saldırı sonrası, 11.07.2006 tarihinde Hrant Dink hakkında kurulan kararın onanmasına ilişkin yapılan itirazın YCGK tarafından reddedilmesi ve Hrant Dink hakkında Reuters haber ajansına yönelik beyanı sonrası düzenlenen yeni iddianame sonrası, Ermeni Patriği Mutafyan’ın Ermeni toplumuna ve kurumlarına yönelik tepkisel saldırı olabileceği endişesi ile 11.10.2006 tarihinde vermiş olduğu dilekçe ve EGM İstihbarat Daire Başkanlığının Ermenilere yönelik olası saldırılar karşısında müteyakkız olunması gerektiğini bildiren 12.10.2006 tarihli tamim sonrası da 17.02.2006 tarihli yazıdaki bilgiler de İİEM görevlilerinin, Celallettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in bilgisi dahilinde olmasına rağmen  Hrant Dink'e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınmamıştır. 

Hrant Dink'e yönelik güçlü bir tehdit atmosferinin varlığı, Hrant Dink'in ölüm tehditleri alması ve Hrant Dink'in öldürüleceğine dair 17.02.2006 tarihli somut bilgiye rağmen Hrant Dink'e yönelik fiziki, şahsi ve mekansal koruma tedbiri almayan Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler, cinayet sonrası da cinayetteki sorumluluklarını örtmek ve savunma argümanı geliştirmek için '24.02.2006' tarihli gerçeğe aykırı belge düzenlettirmişlerdir, düzenlemişlerdir. 

Ahmet İlhan Güler ve Celalettin Cerrah tarafından, Yasin Hayal'in Hrant Dink'e eylem düzenleyeceği bilgisine sahip olunmasına rağmen ve 17.02.2006 tarihli belge de İİEM'nde ve Ahmet İlhan Güler ile Celalettin Cerrah'ta fiziken  bulunmasına rağmen bu belge içeriğindeki bilgiler cinayet sonrası İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı'nın da olduğu ilk günlerde yapılan toplantılarda, toplantılarda bulunanlara aktarılmamıştır. 

Celalettin Cerrah, Anadolu Ajansı’nın 22.01.2007 tarihinde saat 11:58’de duyurduğu ve 22-23 Ocak 2007 tarihlerinde yazılı ve görsel tüm basına yansıyan “Cinayetin siyasi boyutu ve örgüt ilişkisi yok. Zanlı, milliyetçi duygularla cinayeti işlemiş. Arkadaşı Yasin Hayal ile görüşmelerde bulunmuş.”  şeklindeki beyanı ile cinayetin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği gerçeğini saklamanın yanı sıra  İİEM müdürlüğü görevlileri ile bizzat kendisinin cinayetteki sorumluluğunu örtme çabası içerisinde olmuştur.     

Ramazan Akyürek, Celalettin Cerrah'ın, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen ve İİEM görevlilerinin Dink cinayetinde sorumluluğunun kanıtı olan 17.02.2006 tarihli belgenin açığa çıkmamasına yönelik kendisine öneride bulunduğunu da iddia etmiştir.

Muhittin Zenit'in Hrant Dink cinayetine dair soruşturmayı yürüten İİEM görevlileri tarafından Celalettin Cerrah'ın talimatı ile 'tanık' veya 'şüpheli' olarak çağrılması, bilgisine, ifadesine başvurulması ve ifadesinin tutanağa bağlanması olanaklı iken bunun yapılmaması, Muhittin Zenit'in telefon ile aranmak sureti ile İstanbul'a çağrılmasına yönelik uğraş, Celalettin Cerrah ile İİEM görevlilerinin cinayetteki sorumluklarının tartışmaya açılmasına engel olmaya yönelik 'kayıt dışı' bilgiler edinme ve bu bilgileri sorumluluklarının tartışılmasını engellemek için kullanma amacına yönelik bir uğraş olmuştur.  

Hrant Dink’in ikameti ve Hrant Dink’in genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesi İstanbul’dadır. Hrant Dink’e yönelik açılan davaların duruşması İstanbul’da görülmüştür. Hrant Dink’e yönelik eylemler İstanbul’da yapılmıştır. Hrant Dink’e yönelik saldırı girişimleri İstanbul’da yaşanmıştır. Ölüm tehditleri aldığında, Yasin Hayal’in eylem yapacağı bilgisinin geldiği 17.02.2006 tarihinde ve sonrasındaki tarihlerde Hrant Dink İstanbul’da yaşamaktadır. Yasin Hayal,  Hrant Dink’e yönelik eylemini İstanbul’a gelerek İstanbul’da gerçekleştirmeyi planlamıştır ve 17.02.2006 tarihli yazıda da Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylemi İstanbul’da gerçekleştirmeyi tasarladığı belirtilmiştir. İlerleyen tarihlerde de eyleme yönelik Yasin Hayal birkaç kişi ile birlikte cinayeti işlemek ve/veya cinayeti işlemeye dönük olarak Hrant Dink’in ikameti ile Agos gazatesi çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergahında keşifler yapmış, krokiler hazırlamış ve tasarladığı eylemler ile ilgili kişiler ile görüşmeler yapmıştır.

Hrant Dink'e yönelik yaşanan linç süreci  ile ilgili Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in doğrudan bilgileri bulunmaktadır. Hrant Dink'e yönelik güçlü bir tehdit atmosferi bulunmaktadır ve bu konuda da bilgileri bulunmaktadır. Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler Hrant Dink'in öldürüleceği somut bilgisine de sahiptirler. 

 Cinayetin işleneceği öngörüsü ve bilgisine sahip olan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler kasıtlı şekilde Hrant Dink cinayetinin işlenmesinin önüne geçmemişlerdir. 

Sonuç olarak, Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunun 1.maddesi, 2.maddesi, Ek.7 maddesi, 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunun 3. maddesi, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği, Emniyet Müdürlükleri Koruma Şube Müdürlükleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı Merkez ve Taşra…Yönetmeliği başta olmak üzere yasaların kendilerine yüklediği sorumluluğu yerine getirmemişlerdir. Hrant Dink’in öldürüleceği somut bilgisine sahip oldukları halde ölüm sonucunun gerçekleşmesi amacına yönelik kasıtlı olarak Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirlerinin alınması için gerekli işlemleri yapmamış ve kararları almamışlardır. Cinayetin işlenmesi sonrasında da cinayetteki sorumluluklarını örtmek ve savunma argümanlarına dayanak olmak üzere gerçeğe aykırı belge düzenletirmişlerdir ve  cinayetteki sorumluluklarını örtmeye yönelik uğraş içerisine girmişlerdir. 

Sonuç olarak, İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler hakkında "Kasten Öldürmenin  İhmali Davranışla İşlenmesi" suçundan eylemlerine uyan TCK 83. maddesi uyarınca cezalandırılmaları cihetine gidilmesi gerekli iken haklarında beraat kararı oluşturulması hatalı ve hukuka aykırı olmuştur. 

REŞAT ALTAY - ENGİN DİNÇ - ERCAN DEMİR - MUHİTTİN ZENİT HAKKINDA TCK MADDE 81 veya TCK MADDE 83 UYARINCA CEZALANIRILMALARINA YÖNELİK HÜKÜM KURULMASI GEREKLİ İKEN HAKLARINDA BERAAT KARARI OLUŞTURULMASI HATALI VE HUKUKA AYKIRIDIR.

Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü [TİEM] görevlileri tarafından 24.10.2004 tarihinde Mc Donalds'a yönelik bombalı saldırı eylemi  düzenlediği için tutuklanan Yasin Hayal'in cezaevinde bulunduğu süre içerisinde İBDA/C ve Hizbullahçı birçok kişi ile birlikte olduğu, aşırı radikal fikirleri benimsediği, irtibatlar edindiği, Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği ve bir daha ki eylemini İstanbul'da yapmayı tasarladığı bilgilerini ulaşılmış ve bu bilgileri  13.10.2005 tarihinde raporlara aktarılmıştır.  

Ermenilere karşı büyük bir kin besleyen Yasin Hayal'in Hrant Dink'i 'ne pahasına olursa olsun'  öldürmeyi tasarladığı,  eylemi gerçekleştirmek üzere İstanbul'a  gitmeyi planladığı, kendisine ait olan telefonun izlendiğini değerlendirdiği için yanıltmak amacıyla telefonunu Çaykara ilçesine bağlı bir köye bırakacağı, İstanbul'a gittikten sonra Sarıgazi’de bir fırında çalışan ağabeyi Osman Hayal’in yanında bir süre çalışacağı, Hrant Dink'e yönelik gerçekleştireceği eylemi İslami bir terör örgütü adına üstleneceği bilgilerine ulaşmış ve bu bilgileri  15.02.2006 tarihide raporlara aktarmışlardır. Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapmayı tasarladığı bilgilerini içeren 15.02.2006 tarihli belgede 'değerlendirme' başlığı altında Yasin Hayal'in  tasarladığı bu eylemi gerçekleştirebilecek kapasitede olduğu da belirtilmiştir.  

TİEM İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç imzası ile Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapacağı bilgilerini içeren bir belge 17.02.2006 tarihinde düzenlenmiş ve bu belge İİEM ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir. 

TİEM görevlileri ve bu kapsamda Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir ile Muhittin Zenit, Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisine sahiptirler ve sahip olmuşlardır. 

TİEM görevlileri tarafından Hrant Dink cinayetinin kim tarafından işleneceği, cinayetin hangi yöntemlerle işleneceği konusunda, raporları kaleme aldıkları tarihlerde ve sonraki tarihlerde birçok bilgiye ulaşılmış fakat bu bilgiler raporlara aktarılmamıştır. 

 Hrant Dink'in öldürüleceği somut bilgisi TİEM görevlileri tarafından 17.02.2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına aktarılmış olmasına rağmen bu bilgi 17.02.2006 tarihi ve sonraki tarihlerde Trabzon C. Başsavcılığına, Trabzon Valisine aktarılmamıştır. 

Hrant Dink'in öldürülmesine yönelik planlama Trabzon İl Jandarma Komutanlığına da yazılı şekilde iletilmemiştir. 

Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Dink cinayetini tasarlayan örgüt üyeleri, TİEM görevlileri tarafından yeterli düzeyde fiziksel takip altında tutulmamış ve fiziksel takibin yapıldığı ve 'F-5 Takip Tarassut” belgelerinin düzenlendiği hallerde de bu raporlar sisteme aktarılmamıştır. [Muhittin Zenit İstanbul C, Başsavcılığına sunduğu 20.03.2015 tarihli dilekçesinde, yirmi [20] adet 'F-5 Takip Tarassut' belgesi düzenlediklerini, bu raporları Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünde bir dosya içerisinde tuttuklarını cinayet sonrası TİEM’ne gittiğini fakat F-5 raporlarının bulunduğu dosyanın olmadığını gördüğünü iddia ve beyan etmiştir]. 

Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olan TİEM görevlileri yazılı ve görsel basında yer bulan Genelkurmay Başkanlığının 22.02.2004 tarihinde Hrant Dink’e yönelik ağır ifadeler içeren basın açıklaması, 26.02.2004 ve 03.03.2004 tarihlerinde Agos Gazetesi önünde Hrant Dink’e yönelik tehditlerin gerçekleştiği eylemler, Hrant Dink hakkında açılan soruşturma ve davalar, oluşturulan ve Yargıtay tarafından onanan 'mahkumiyet' kararı, Hrant Dink’i hedefe koyan yazılar, Hrant Dink’in 'hedef' haline getirilmesi, hedef haline getirilmesi sürecinde Hrant Dink’e yönelik 'azınlık-misyonerlik-vatana ihanet-tescilli Türk düşmanı' gibi terimlerin kullanılması ile ilgili olay ve gelişmelere ilişkin de bilgi sahibidirler.  Bu nedenlerle, TİEM görevlileri Hrant Dink'in öldürmesine yönelik planlama ile ilgili bilgi sahibi olmalarının yanı sıra  Hrant Dink'in yaşamına yönelik güçlü tehdit atmosferini de görmüş ve algılamışlardır.   

Yasin Hayal, silaha ulaşma konusunda herhangi bir zorluk yaşamayan, silahı da bulunan ve hatta kişilere silah temin eden biridir.  TİEM görevlileri bu bilgiye de sahiptirler. 

Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldürme tasarısı ile ilgili bilgi sahibi olunduğu, bu bilgilerin İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına aktarıldığı 15.02.2006 ile 17.02.2006 tarihi itibari ile TİEM görevlileri tarafından bu bilgilerin aktarılmasına koşut olarak cinayetin işlenmesini önleme amacına yönelik cinayeti tasarlayan örgüte operasyon yapılması sürecinin organize edilmesi, Hrant Dink'e yönelik koruma tedbirlerinin alınması ile ilgili de İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri ile görüşülmesi ve koruma tedbirleri ile örgüte yönelik operasyon yapılması sürecinin birlikte organize edilmesi gerekli iken bu işlemler yapılmamış, bu tutum alınmamıştır.   

Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay, TİEM İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü Bürolar Amiri Ercan Demir ile İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli polis memuru Muhittin Zenit, Hrant Dink'e yönelik güçlü bir tehdit atmosferi ile ilgili bilgi sahibi olmalarının yanı sıra Hrant Dink'in Yasin Hayal ve üyesi olduğu örgüt tarafından öldürüleceği bilgisi ve Hrant Dink'in öldürüleceği öngörüsüne sahip  oldukları halde yasaların kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmemiş, Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferi ve Hrant Dink'in öldürüleceği somut bilgisine sahip oldukları halde ölüm sonucunun gerçekleşmesi amacına yönelik Hrant Dink cinayetini işleyecek örgüte kasıtlı olarak operasyon yapmamış ve Hrant Dink'in öldürülmesini olanaklı hale getirmişlerdir.   

Hrant Dink'in öldürülmesini olanaklı hale getiren Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından Hrant Dink cinayeti sonrası cinayetteki sorumluluklarını örtmeye yönelik olarak da deliller değiştirilmiş ve imha edilmiştir. 

Bu nedenlerlerdir ki Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir ile  Muhittin Zenit hakkında  "Başkasını Araç olarak Kullanmak Suretiyle Adam Öldürmek" suçundan eylemlerine uyan TCK 37/2. maddesi delaletiyle TCK 81/1 maddesi veya "Kasten Öldürmenin  İhmali Davranışla İşlenmesi" suçundan eylemlerine uyan TCK 83. maddesi uyarınca cezalandırılma cihetine gidilmesi gerekli iken haklarında beraat kararı oluşturulması hatalı ve hukuka aykırı olmuştur. 

SABRİ UZUN  HAKKINDA TCK MADDE 83 UYARINCA CEZALANIRILMASINA YÖNELİK HÜKÜM KURULMASI GEREKLİ İKEN HAKKINDA BERAAT KARARI OLUŞTURULMASI HATALI VE HUKUKA AYKIRIDIR.

Sabri Uzun, üç [3] kez EGM İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapmış ve son olarak da 12.06.2003 tarihinde EGM İstihbarat Daire Başkanı olarak göreve başlamış ve bu görevini 22.03.2006 tarihine değin sürdürmüştür. 

Sabri Uzun’un EGM İstihbarat Daire Başkanı olarak üçüncü kez görev yaptığı 12.06.2003 - 22.03.2006 tarihleri aralığında : 

  24.10.2004 tarihinde Yasin Hayal tarafından Mc Donalds'ın Trabzon’daki şehir merkezinde bulunan şubesine yönelik bombalı saldırı eylemi düzenlenmiştir. Yasin Hayal’in yapısı, eylemci kişiliği ve yapmayı tasarladığı eylemler önemsenmiş; bu eylem ile ilgili çok sayıda yazışma yapılmış, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından bu eylem ve Yasin Hayal ile ilgili düzenlenen belgelerden biri 02.11.2004 tarihli 410 haber numaralı belge olmuştur. EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından, 24.10.2004 tarihli Mc Donalds eylemi, Yasin Hayal'in eylemci yapısı ve kişiliği ile ilgili düzenlenen ve uyarılar içeren bu belge İçişleri Bakanına, Müsteşarına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Genelkurmay Başkanlığına, MGK Genel Sekreterliğine, Jandarma Genel komutanlığına ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına iletilmiştir. 

Mc Donalds'a yönelik eylem ile ilgili EGM İstihbarat Daire Başkanı sıfatı ile Sabri Uzun tarafından 03.11.2004 tarihinde bir tamim düzenlenmiş ve bu tamim 81 İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir.  

 Genelkurmay Başkanlığı tarafından 22.02.2004 tarihinde Hrant Dink’e yönelik ağır ifadeler içeren basın açıklamasını yayımlanmıştır.   

Hrant Dink ile İstanbul Valiliğinde 24.02.2004 tarihinde görüşme gerçekleşmiş, Hrant Dink hakkında 25.02.2004 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuş ve akabinde tek tip dilekçeler ile birçok suç duyuruları yapılmıştır. 

Agos gazetesi önünde 26.02.2004 ve 03.03.2004 tarihlerinde eylemler yapılmış ve bu eylemlerde Hrant Dink tehdit edilmiştir. 

 Hrant Dink hakkında 26.04.2004 tarihinde iddianame düzenlenmiş ve Hrant Dink hakkında açılan davalarda adliye binası içinde ve dışında yaşanan olaylar yaşanmış ve Hrant Dink'e yönelik yönelik tehditler ve fiziki saldırı girişimleri yaşanmıştır. 

Sabri Uzun'un üçüncü kez görev yaptığı 12.06.2003 - 22.03.2006 tarihleri aralığında Hrant Dink’in hedefe alınmasına yönelik yazılar yazılmış ve yayınlar yapılmıştır.   

 01.11.2004 tarihinde “Azınlık Hakları ve Kültürel Çalışma Grubu” tarafından hazırlanan rapor Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu tarafından okunmakta iken müdahale edilmiştir.  

2005 yılı Eylül ayında, 1955’in 6-7 Eylül’ünde azınlık mensuplarına, iş yeri ve evlerine yapılan saldırlara ilişkin serginin açılışına müdahale edilmiş ve sergideki fotoğraflar parçalanmıştır. 

2005 yılı Eylül ayında İstanbul Bilgi Üniversitesinin Dolapdere yerleşkesinde “İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi” başlıklı konferansın öncesinde ve konferans sırasında yapılan gösteriler yapılmıştır. 

 2005 yılından itibaren Orhan Pamuk, Hasan Cemal, Murat Belge, İsmet Berkan, Elif Şafak, Aydın Engin ve yanı sıra birkaç aydın hakkında TCK madde 301 suçlaması ile davalar açılmış; bu davalarda adliye binası içinde ve dışında olaylar yaşanmış ve eylemler yapılmıştır. 

 Sabri Uzun’un Daire Başkanı olduğu  12.06.2003 - 22.03.2006 tarihleri aralığında ulusalcı-aşırı milliyetçi akımlarda artış meydana gelmiş birçok dernek ve oluşum kurulmuş Hrant Dink bu akım ve oluşumların doğrudan veya dolaylı hedefi haline gelmiştir. 

Hedef haline getirilmesi sürecinde Hrant Dink'in “azınlık-misyonerlik-vatana ihanet” gibi terimlerle anılmaya başlanması ve Şişli 2.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından Hrant Dink hakkında “Türklüğe hakaretten” 07.10.2005 tarihinde mahkumiyet kararı oluşturulması yine Sabri Uzun’un Daire Başkanı olduğu dönemlerde gerçekleşmiştir.

 Sabri Uzun’un Daire başkanı olarak görevli olduğu dönemde, yalnızca 02.12.2005 tarihi ile 07.03.2006 tarihleri arasında EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından azınlıklar ve misyoner gruplara yönelik gerçekleşebilecek eylemler konusunda müteyakkız olunması ve istihbari çalışmalara ağırlık verilmesi istenen yedi [7] adet tamim 81 İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir.

 Rahip Santoro, Sabri Uzun’un Daire Başkanı olarak görevini sürdürmekte olduğu 05.02.2006 tarihinde öldürülmüştür.

 Yasin Hayal’in 13.09.2005 tarihinde cezaevinden tahliye olduğu, birçok irtibat edindiği, Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği ve İstanbul’da eylem yapmayı tasarladığı bilgilerini içeren F-4 raporunun EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiği 19.09.2005 tarihinde de ve Yasin Hayal’in ne pahasına olursa olsun Hrant Dink’i öldüreceği bilgisini içeren F-4 raporunun EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiği 17.02.2006 tarihinde de Sabri Uzun EGM İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan kişidir.  

Sabri Uzun savunmalarında, cinayete dair planlamanın olduğu bilgilerini içeren raporların eş deyişiyle rapordaki bilgilerin mutlaka EGM istihbarat Daire Başkanı olan kişiye sunulması gerektiğini, fakat Hrant Dink cinayetine dair planlama ile ilgili bilgilerin kendisine aktarılmamış olduğunu iddia ve beyan etmiştir. 

Hrant Dink cinayetine dair planlamanın Sabri Uzun'a sunulmamış olması, Sabri Uzun'un Hrant Dink cinayetine dair planlama ile ilgili bilgi sahibi olmaması olası değildir. Zira;   

 Santoro 05.02.2006 tarihinde Trabzon’da öldürülmüştür. Santoro cinayeti, azınlıkları ile misyonerlere yönelik saldırı olacağı öngörüsü ile düzenlenen tamimleri doğrulamıştır. 

Santoro cinayeti sonrası elbette ki EGM İstihbarat Daire Başkanı, yardımcıları ve İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri Santoro cinayeti ile ilgili değerlendirmeler yapmışlardır, Trabzon ilinden gelen azınlıklara ve misyonerlere yönelik eylem tasarıları bilgilerini içeren belgeleri ve bu kapsamda 13.10.2005 tarihli Yasin Hayal tarafından Ermenilere karşı eylem yapılacağı bilgisini içeren belgeyi de değerlendirmeye almışlardır. Ermenilere karşı büyük bir kin besleyen ve Ermenilere karşı eylem yapmayı planlayan Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldürmeyi tasarladığı bilgilerini içeren belge Rahip Santoro cinayetinin gerçekleşmesinden yalnızca 12 gün sonra ve yine Rahip Santoro cinayetinin işendiği şehir olan Trabzon şehrinden EGM İstihbarat Daire Başkanlığına iletilmiştir ki bu belgede yer alan bilgiler elbette ki İstihbarat Daire Başkanlığının en üst ve en alt düzey görev yapan tüm görevlileri tarafından öğrenilmiştir.  

Nitekim, (1) EGM İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür yardımcısı Tamer Bülent Demirel 22.08.2014 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesinde, Yasin Hayal’in Mc Donalds’a bombalı saldırı düzenleyen ve Çeçenistan’a savaşmak giden veya gitmeye çalışan kişilere ait listede yer aldığını ve Hrant Dink’in de toplumda saygınlığı olan, bilinen bir kişi olması nedeni ile Hrant Dink’in öldürüleceğine dair 15.02.2006 tarihli F-4 raporunun çok önemli olduğunu, raporun taraflarınca çok önemsendiğini, (2) EGM İstihbarat Daire Başkanlığı görevlisi Seyfi İnan 14.08.2014 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesinde; Hrant Dink’in öldürüleceğine dair 15.02.2006 tarihli F-4 raporunun büroda üst düzeyde ve korku yaratacak denli önemsendiğini, çünkü o dönemlerde suikastlar olduğu ve eylem haberleri alındığını, Rahip Santoro’nun Trabzon’da 16 yaşındaki bir çocuk tarafından öldürülmesinin kendilerinde endişe yarattığını ve bu nedenlerle raporun çok önemsendiğin ve (3) EGM İDB görevlisi Selçuk Yaman İstanbul C. Başsavcılığına verdiği 13.08.2006 tarihli ifadesinde, 17.02.2006 tarih ve 027246 sayılı yazı üzerindeki 'arz edildi' yazısının konunun şube müdürüne veya onun yerine bakan yardımcısına arz edildiğini gösterdiğini, şube müdürü olmazsa dahi daireye geldiği zaman bu durumun şube müdürüne mutlaka arz edilmesi, “hele hele Hrant Dink konusundaki bu bilgi(nin) hem şube müdürüne [Ali Fuat Yılmazer] hem de Daire Başkanı [Sabri Uzun]’a arz edilmesi” gerektiğini beyan etmiştir.

 Yine, 18.02.2006 - 22.02.2006 tarihleri aralığında Ali Fuat Yılmazer'e vekaleten EGM İstihbarat Daire Başkanlığı  C Şube müdürü olarak görev yapan, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'in öldürüleceği bilgilerini içeren 15.02.2006 tarihli ve 17.02.2006 tarihli belgeleri inceleyen, belgeler üzerine notlar yazan ve paraf eden Tamer Bülent Demirel İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin 28.11.2016 tarihli duruşmasında, Hrant Dink cinayetine dair planlama ile ilgili bilgileri içeren belgeyi İstihbarat Daire Başkan yardımcısına arz etmiş olacağını iddia ve beyan etmiştir. Şube Müdür yardımcıları ile Daire Başkan yardımcılarının bilgi sahibi oldukları, işlenmesinin ciddi siyasal ve toplumsal sonuçları olacağı öngörülen Hrant Dink'e yönelik cinayet planlaması ile ilgili Daire Başkanı Sabri Uzun'a bilgi aktarılmamış olması, Sabri Uzun'un bu konu ile ilgili bilgi sahibi olmaması olası değildir. 

Yanı sıra, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’in öldürüleceğine dair istihbarattan bağımsız olarak da Hrant Dink’in 2004 yılından itibaren 'hedefe alınması', Hrant Dink’e yönelik yapılan eylemler, açılan davalar, Hrant Dink’in ölüm tehditleri alması, 2002 yılından itibaren aşırı milliyetçi-ulusalcı akımların faaliyetlerinde meydana gelen artış ve yoğunlaşma, başta Hrant Dink olmak üzere Ermeni meselesinde resmi tarihin dışında söz söyleyen yazar ve aydınların aşırı milliyetçi-ulusalcı akımlar tarafından hedefe alınması, aşırı milliyetçi-ulusalcı bu yoğunlaşmanın özellikle Rahip Santoro’nun cinayeti ile artık başka bir aşamaya taşınması, doğrudan Sabri Uzun’un imzası ile azınlıklar ve misyoner gruplarına yönelik eylem yapılacağı öngörüsü İl Emniyet Müdürlüklerini tamimlerle uyarması vs. dikkate alındığında yalnızca Ermeni toplumu değil Türkiye’deki tüm azınlık grupları içerisinde saldırıya uğrama olasılığı en yüksek kişi olan Hrant Dink’e yönelik-özellikle Hrant Dink hakkında 'Türklüğe hakaret' suçlaması ile 07.10.2006 tarihinde hüküm kurulması ve 05.02.2006 tarihinde Santoro’nun öldürülmesi de dikkate alınarak - tedbir alınması için EGM İstihbarat Daire Başkan görevinde olan ve Daire Başkanı olarak geniş yetkileri olan Sabri Uzun’un harekete geçmesi ve Hrant Dink’in korunmasına dair işlemler yapması gerekli iken Sabri Uzun tarafından bu işlemlerin yapılması için gerekli uyarı ve talimatlar verilmemiş, herhangi bir işlem yapılmamıştır.   

Sonuç olarak, Sabri Uzun hakkında "Kasten Öldürmenin  İhmali Davranışla İşlenmesi" suçundan eylemlerine uyan TCK 83. maddesi uyarınca cezalandırılma cihetine gidilmesi gerekli iken haklarında beraat kararı oluşturulması hatalı ve hukuka aykırı olmuştur. 

METİN YILDIZ, HÜSEYİN YILMAZ, CEVAT ESER, ÜNSAL GÜREL ve ERGÜN YORULMAZ HAKKINDA TCK MADDE 81 veya TCK MADDE 83 UYARINCA CEZALANIRILMALARINA YÖNELİK HÜKÜM KURULMASI GEREKLİ İKEN HAKLARINDA BERAAT KARARI OLUŞTURULMASI HATALI VE HUKUKA AYKIRIDIR.

Trabzon İl Jandarma Komutanlığı [TİJK] görevlileri 2006 yılı Temmuz ayında, Yasin Hayal'in Erhan Tuncel ve birkaç kişi ile birlikte Hrant Dink'i öldürmeyi tasarladığı, cinayeti gerçekleştirmeye yönelik İstanbul'a gittikleri, Hrant Dink'in ikameti ile Agos gazetesi  çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergahında keşifler yaptıkları ve kroki hazırladıkları, Yasin Hayal'in Hrant Dink'in hangi sokaktan ve yoldan geleceğini izah ederek  kroki benzeri bir resim üzerinden Hrant Dink'i nasıl öldüreceğini etrafındaki kişilere anlattığı, Yasin Hayal'in cinayeti gerçekleştirmeye yönelik el yapımı silah etmeye çalıştığı bilgilerine ulaşmış, bu bilgilere sahip olmuşlardır. 

Hrant Dink cinayetine dair planlama ile ilgili bu bilgiler, TİJK İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız ve Asayiş Şube Müdürü Ali Oğuz Çağlar'a aktarılmış ve akabinde de İl Jandarma Komutanı Ali Öz, Binbaşı Ali Oğuz Çağlar, Yüzbaşı Hüsamettin Polat, Yüzbaşı Metin Yıldız ile istihbarat görevlileri Gökhan Arslan, Gazi Günay, Okan Şimşek ile Hüseyin Yılmaz'ın katılımı ile yapılan istihbarat değerlendirme toplantısında beyan edilmiştir. 

TİJK İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerine Hrant Dink cinayeti tasarısı ile ilgili bilgiler aktaran Coşkun İğci ile TİJK İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri birkaç ay süren birçok görüşme gerçekleştirilmiş, cinayete yönelik planlama ile ilgili bilgiler alınmış son yapılan görüşmede de  Coşkun İğci'ye Yasin Hayal'in 'gözetimleri altında' olduğu beyan edilmiştir.  

Hrant Dink cinayeti ile ilgili cinayetten sonra yapılan incelemede "Cinayetten önce cinayeti bilenler arasında Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’den başka, Engin Yılmaz, Ersin Yolcu, Tuncay Uzundal, Ahmet İskender, Zeynel Abidin Yavuz, Coşkun İğci, Murat Atalar, İrfan Özkan, Ümit Öksüz, Enes Güldal, Hüseyin Terzi gibi başka bilenlerin de olduğu, Ogün Samast ve Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldüren silahı Pelitli Beldesi ile Konaklar Mahallesi arasında meskun mahallede bulunan dere ağzında ateş ederek denedikleri, Yasin Hayal ve Ogün Samast’ın silah taşıdıkları, Yasin Hayal, Ogün Samast ve diğer cinayet şüphelilerinin Pelitli’de bulunan internet kafelerde buluştukları, toplandıkları, cinayete hazırlandıkları, Ogün Samats’ın internet kafelerden yaptıkları görüşmelerde, görüştüğü kişilere web kamera'dan silah gösterdiği vs." bilgilere ulaşılmıştır. 

Yine Hrant Dink cinayetine yapılan soruşturma ve yargılamalarda, inceleme esnasında cinayet planlamasına dair bilgi sahibi oldukları bilgilerine ulaşılan bu kişilerin yanı sıra Mustafa Öztürk, Muhammet Kırmacı, Hüseyin Kavanoz, Mehmet Tatlı vs. birçok kişinin de yine Yasin Hayal ve üyesi olduğu örgütün Hrant Dink cinayetine yönelik planlama ile ilgili bilgi sahibi oldukları ve bu kişilerden bir bölümünün de cinayetin işlenmesine destek olacakları bilgilerine ulaşılmıştır. 

Cinayetten önce cinayete dair planlama ve hazırlıkların yapıldığı Trabzon ili ile Trabzon ili Pelitli beldesinde  Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin kayıtlı ve yanı sıra kayıtsız birçok haber elemanı olmuştur ve TİJK görevlileri Hrant Dink cinayetini tasarlayan örgütün üyeleri ile ilişkide olan birçok kişi ile görüşmüş ve bilgi almışlardır.  

TİJK görevlisi Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Nazmi Tamer 01.04.2015 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesinde, Pelitli beldesinde ve Trabzon İl genelinde jandarma bölgesinde TİJK'nın istihbarat ağının yeterince güçlü olduğunu beyan etmiştir. 

Trabzon  İl Jandarma Merkez Karakol Komutanlığında görevli personellerin cinayeti gerçekleştiren sanıklar  ile görev sınırları içerisinde değerlendirilmesi olanaklı olmayacak şekilde yoğun ilişkileri olmuştur. Cinayeti gerçekleştiren sanıkların bir kısmı     Trabzon İl Jandarma Komutanlığına bağlı karakollara giderek TİJK personelleri ile görüşmeler yapmışlardır. 

Trabzon İl Merkez Karakol Komutanlığında 2005 - 2008 yılları aralığında Astsubay olarak görev yapan Sedat Bölükbaşı İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinin 08.07.2020 tarihli duruşmasındaki tanıklığında, Erhan Tuncel'in Trabzon İl Merkez Jandarma Karakolu'na geldiğini beyan etmiştir. 

 Veysel Şahin isimi kişi Dink cinayetine ilişkin davanın görüldüğü İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 07.07.2009 tarihli tanıklığında; 2003-2005 yılları arasında Yasin Hayal’i Trabzon İl Jandarma Komutanlığında gördüğünü, Jandarma Komutanlığında görevli Feridun Yüzbaşının Yasin Hayal için “sağlam bir çocuk, temiz bir çocuk  görüştüğümüz bir çocuk”  dediğini ve Şinasi Albay’ın da “iyi çocuklar, vatanını seven insanlar” şeklinde beyanda bulunduğunu iddia ve beyan etmiştir. 

TİJK görevlileri nihai olarak da Yasin Hayal'in cinayeti gerçekleştirmeye yönelik 'Ardeşen el yapımı' silah temin ettiği bilgilerine de sahip olmuşlardır. 

TİJK görevlileri tarafından, Hrant Dink cinayeti gerçekleştikten sonra da TİJK'na ait arşivler cinayetteki sorumluklarını örtecek şekilde yeniden düzenlenmiş, TİJK görevlilerinin cinayetteki sorumluluğunu ortaya   koyacak  belgeler imha edilmiş ve belgeler sorumluluğu örtecek şekilde yeni belgeler düzenlemiş ve bu kapsamda Hrant Dink cinayetinin işlenmesinden önceki tarihlerde elde edilen bilgiler cinayetin işlenmesinden sonra, 20.01.2007 tarihinde elde edilmiş gibi 'Görev Sonuç Raporu' ve 'Haber Kayıt ve Bildirim Formu'  adlı belgeler düzenlemiştir. 

Hrant Dink cinayeti öncesinde cinayet tasarısı ile ilgili TİJK görevlilerine bilgiler aktarmış olan Coşkun İğci'nin bu konu ile ilgili beyanda bulunmasını önlemeye yönelik olarak Coşkun İğci, TİJK personelleri tarafından tehdit edilmiştir. 

 Sonuç olarak, TİJK görevlileri Metin Yıldız, Cevat Eser, Ünsal Gürel, Hüseyin Yılmaz, Ergün Yorulmaz ile  Hacı Ömer Ünalır Hrant Dink cinayetinin işleneceği bilgisine sahip olmalarına, bu cinayeti işleyecek örgüte cinayet öncesi operasyon yapmaları gereken bir görevde ve operasyonu yapabilecek yetkilere sahip olmalarına rağmen örgütsel faaliyetleri kapsamında yahut örgütsel faaliyetleri olmaksızın kasıtlı şekilde Dink cinayetini işleyecek örgüte yönelik operasyon yapmamışlardır ve cinayetin işlenmesini olanaklı hale getirmişlerdir.  

Metin Yıldız,  Hüseyin Yılmaz, Cevat Eser, Ünsal Gürel, Ergün Yorulmaz ile  Hacı Ömer Ünalır hakkında   "Başkasını Araç olarak Kullanmak Suretiyle Adam Öldürmek" suçundan eylemlerine uyan TCK 37/2 maddesi delaletiyle TCK 81/1. maddesi veya "Kasten Öldürmenin  İhmali Davranışla İşlenmesi" suçundan eylemlerine uyan TCK 83. maddesi uyarınca cezalandırılma cihetine gidilmesi gerekli iken haklarında beraat kararı oluşturulması hatalı ve hukuka aykırı olmuştur. 

İSTANBUL 14.AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE YARGILANANLAR HAKKINDA KANUN YOLU İNCELEMESİNİN YARGITAY'DA YAPILMASI GEREKİR İKEN İSTANBUL 14.AĞIR CEZA MAHKEMESİ TARAFINDAN  KANUN YOLUNUN İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ OLARAK GÖSTERİLMESİ YERİNDE OLMAMIŞTIR BU NEDENLE DAVA DOSYASININ ÖNCELİKLE GÖREVSİZLİK İLE YARGITAY'A GÖNDERİLMESİNE YÖNELİK İSTEMİMİZ BULUNMAKTADIR.     

Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri olan sanıklar Ali Öz, Metin Yıldız, Gazi Günay, Hüseyin Yılmaz, Okan Şimşek, Veysal Şahin, Önder Araz ve Hacı Ömer Ünalır  Trabzon 2.Sulh Ceza Mahkemesi ile Trabzon 1.Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmış, haklarında hükümler kurulmuş, kurulan hükümler Yargıtay incelemesinden geçmiş ve bu hükümler Yargıtay tarafından bozulmuştu.  

Sanıklar Yasin Hayal, Ogün Samast, Erhan Tuncel, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu, Ahmet İskender,  Tuncay Uzundal, Osman Hayal ve Salih Hacısalihoğlu İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2007/428 E. 2012/5 K. numaralı dava dosyasında yargılanmış, haklarında hüküm kurulmuş, kurulan hüküm Yargıtay incelemesinden geçmiş ve kurulan hüküm Yargıtay tarafından bozulmuştu. 

Bu sanıklar hakkında görülen davalar İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2016/32 E. numaralı işbu dava dosyası ile birleştirilmişti.  Birleştirme sonrası bu sanıkların sorgu/savunma ve kovuşturma tahkikatı diğer sanıklar ile birlikte yürütülmüştü.

İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 13.06.2019 tarihinde sanıklar Yasin Hayal, Ogün Samast, Erhan Tuncel, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu, Ahmet İskender,  Tuncay Uzundal, Osman Hayal ve Salih Hacısalihoğlu hakkındaki davanın tefrikine karar verilmiş, 17.07.2019 tarihinde de 2019/128 E. 2019/208 K. numarası ile  bu  sanıklar hakkında hüküm kurulmuş, bu hüküm temyiz edilmiş ve haklarındaki dava dosyası Yargıtay'a gönderilmişti.  

Sanıklar Ali Öz, Metin Yıldız, Gazi Günay, Hüseyin Yılmaz, Okan Şimşek, Veysal Şahin, Önder Araz ve Hacı Ömer Ünalır hakkında kurulan hükümlerin Yargıtay incelemesinden geçmiş olması, sanıklar Yasin Hayal, Ogün Samast, Erhan Tuncel, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu, Ahmet İskender,  Tuncay Uzundal, Osman Hayal ve Salih Hacısalihoğlu hakkında kurulan hükmün Yargıtay incelemesinden geçmiş olması ve yeniden kurulan hükmün de Yargıtay'a gönderilmiş olması nedenleri ile İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan tüm sanıklar hakkında kanun yolu incelemesinin Yargıtay'da yapılması gerekir iken kanun yolunun İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi olarak gösterilmesinin de yerinde olmaması nedeni ile dava dosyasının öncelikle görevsizlik ile Yargıtay'a gönderilmesine, Yargıtayca yapılacak incelemede de usul ve   esas yönünden hatalı ve hukuka aykırı olan İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının kararın bozulmasına yönelik istemimiz bulunmaktadır.     

İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kararına yönelik istinaf yasa yolunun açık olduğunun belirtilmiş olması ve dosyasının Yargıtay'a gönderilmesi talebimizin kabul edilmemesi durumunda da İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararına yönelik istinaf kanun yoluna başvurduğumuzu beyan ederek usul ve   esas yönünden hatalı ve hukuka aykırı olan İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmekteyiz.

SONUÇ ve TALEP İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından  Hrant Dink cinayetinin tüm yönleri ile açığa çıkarılmasına yönelik yargılama yapılmaması, kovuşturmanın  genişletilmesine yönelik  taleplerimizin reddedilmesi, yargılanan sanıklar hakkında ve bu kapsamda öncelikli olarak Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun, Metin Yıldız, Cevat Eser, Ünsal Gürel, Hüseyin Yılmaz, Ergün Yorulmaz ile  Hacı Ömer Ünalır olmak üzere TCK madde 81 veya TCK madde 83 uyarınca cezalandırılmalarına yönelik karar verilmesi gerekirken haklarında beraat kararı oluşturulması nedenleri ile İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının bozulmasına/İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmekteyiz. 03.09.2021 

(Ayrıca Bkz:  Hrant Dink Cinayeti Davası'nda gerekçeli karar açıklandı)







                       

Kategoriler

Güncel