OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Tavşanın kulağı göründü!

Sanki herkesten gizlenmesi gereken şeylerden bahsediyormuş gibi yapıp, toplantılardan sonra “Çalışmalarda sona gelindi” gibi yuvarlak ve ketum laflar ederseniz insanlar da her şeyi düşünür ve söyler. Neden seçim düzenlemesi çalışmasını ilgili topluluk ve kurumlarla paylaşmıyorsunuz? Neden Patrikhane’den yapılan görüşmelerle ilgili kapsamlı bir açıklama yapılmıyor? Kim, kimden, neyi gizliyor bunca zamandır?

Bu hafta Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye tarafından ihlallerini konuşmaya devam edeceğimizi söylemiştim ama yapılamayan vakıf seçimlerine dair ‘duyumlar’ konusunda bir iki söz söyleme ihtiyacı doğdu ki aslında bu da Lozan’la doğrudan ilgili bir mevzu. 

Artık sağır sultanın bile duyduğu üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013’te Vakıflar Yönetmeliği’nin ilgili maddelerini, daha iyisinin yapılacağı gerekçesiyle iptal etti ve o gün bu gündür azınlık vakıflarının yönetim kurullarının seçimleri yapılamıyor. Bunun sakıncaları çok söylendi, bir daha tekrar etmeyeceğim. Aradan, hiçbir mantıklı sebeple açıklanamayacak kadar uzun bir sürenin geçmesi, insanda “Bu sefer şapkadan ne tavşan çıkacak acaba?” tedirginliği yaratıyordu. Patrik seçiminden ‘idmanlı’ydık. Durup durup, sonunda bir ‘mahsusluk’ şartı ortaya atmışlardı. Nitekim, bu sefer de tavşanın kulağı göründü! Hastane seçimleri ertelenecek ya da hiç yapılmayacak(mış)! Buna da bir kılıf bulmak için harıl harıl eski defterleri karıştırıyorlarsa hiç şaşırmam. Dur bakalım, ne gerekçe çıkaracaklar... Geçen hafta Agos’ta yer alan söyleşide Toros Alcan’ın dediği gibi, merakla bekliyoruz. Tüm bunları yapmalarının birden fazla sebebi var ama birinci sebebi, yapabiliyor olmaları! Yok, ortada böyle bir niyet yok da, bu tamamen söylentiden ibaretse, bu söylentilere son vermenin yolu tam şeffaflıktan geçer. Sanki herkesten gizlenmesi gereken şeylerden bahsediyormuş gibi yapıp, toplantılardan sonra “Çalışmalarda sona gelindi” gibi yuvarlak ve ketum laflar ederseniz insanlar da her şeyi düşünür ve söyler. Neden seçim düzenlemesi çalışmasını ilgili topluluk ve kurumlarla paylaşmıyorsunuz? Neden Patrikhane’den yapılan görüşmelerle ilgili kapsamlı bir açıklama yapılmıyor? Kim, kimden, neyi gizliyor bunca zamandır? Ve ısrarla sormamız gereken soru: Bu iş niye bu kadar uzun sürdü? İkinci bir ‘mahsusluk’ kılıfı bulmak mı zaman aldı?

‘Cemaat Vakıfları Temsilciliği’ adı altında ihdas edilen makamın durumu da ayrı bir tartışma konusu. Bu makam böyle bir durumda bilgilendirme, iletişim ve istişare zemini olarak kullanılmayacaksa niye var? Ne işe yarıyor? Sona gelindiği söylenen seçim düzenlemesine dair, bu makamdan yapılmış doyurucu bir beyan yok. Temsilciliğin internet sitesinde, bu yazıyı yazdığım 5 Nisan 2022 itibariyle gelinen noktaya dair hiçbir açıklama görünmüyor. Anlaşılan, bu temsilcilik de tipik bir görüntüyü kurtarma operasyonu. Soran olursa “Temsilcilik de verdik” diyebilmek için... Bu temsilciye iletilmiş bir bilgi, bir plan, bir takvim yok mu? Yoksa, tam da bu işler için kurulmuş makamın bu süreçte muhatap alınmaması da başı başına bir gariplik değil mi? 

Tekrarlana tekrarlana kıymeti kendinden menkul hâle gelmiş bir yanlış var: Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı, Türkiye Ermeni toplumunun temsilcisi değildir. Bu, uydurmadır. Bu, o makama oturmuş ve oturacak kişilerden bağımsız bir tespittir. Ne uzun senelerdir bu makamda bulunan mevcut kişinin, ne ondan evvelkilerin, ne de bundan sonra seçileceklerin böyle bir sıfatı ve özelliği vardır. Dünyanın en mükemmel ve en uygun adayı hastane başkanı seçilse, gene de mevcut şartlarda bütün toplumun temsilciliği gibi bir özelliği olamaz. Kimse onlara bunun için oy ve yetki vermemiştir, hukuki şartlar böyle kaldığı sürece de vermiş olmayacaktır. Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı’nı Ermeni toplumunun resmî temsilcisi olarak tespit eden, tanımlayan, ortaya koyan hiçbir yasal veya hukuki dayanak yoktur. Devletin böyle bir temsilcilik ihdas etmeye niyeti varsa, bunun hukuk devletinde nasıl olacağı bellidir. Böyle bir makamın görev, yetki ve sorumlulukları kanunla belirlenir. Ahbap-çavuş ilişkisi üzerinden bir toplum temsil edilemez. Dahası, yetki ve sorumluluklarının sınırları belirlenmemiş böyle bir makam, belirsizliğe, kaosa, tutarsızlığa, gerilime yol açar, şimdi olduğu gibi. Yok, devlet yetkilileri böyle bir temsilciye ihtiyaç olmadığını düşünüyorlarsa, varmış gibi yapmamaları, tutarlılık gereğidir. 

Peki, bu böyle diye hastane seçimlerinin ertelenmesi veya hepten iptal edilmesi önemsiz midir, kabul edilebilir mi? Hayır, bu mümkün değildir. Hastanenin en büyük, bütün Ermeni toplumuna sağlık ve bakım hizmeti veren (daha doğrusu vermesi gereken, zira bu konuda ciddi şikâyetler var) olması bir yana, en küçük bir vakfın dahi seçimlerinin iptal edilmesi bizatihi seçme ve seçilme hakkını ihlal edeceğinden, ilkesel bazda yanlıştır, kabul edilemez. Bunun üzerine bir de, Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’nın her anlamda büyüklüğünü, işlevlerinin özelliğini eklerseniz böyle bir kurumun seçimsiz yönetilmesi ancak despotlukla olur. 

Hastane seçimleri ertelenir veya iptal edilir ise toplum olarak buna tepki göstermek şarttır, çünkü bu hırsızlık olur. Hem toplumun bir varlığı, hem seçme hakkı, hem de iradesi çalınmış olur.