OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Yasaklar

Tüm bunlar tesadüf olamayacak kadar sık aralıklarla oldu. Bu isimlerin birçoğu, Ara Malikian da dâhil, Türkiye’de defalarca konser verdiler. Bugün ne oldu? Bu iptalleri ve yasakları şoven, milliyetçi, muhafazakâr siyasetin yükselişinin başka bir tezahürü olarak yorumlamak için uzman olmaya gerek yok.

Bir konser iptali furyasıdır gidiyor. Trabzonspor’un şampiyonluk kutlamalarına davet edilen Matthaios Tsahouridis’in (Mateos Çahuridis), Özdağgillerin hedef göstermeleri sonucunda sahneye çıkarılmamasıyla başlayan furya Aynur Doğan, Apolas Lermi, Niyazi Koyuncu, Metin ve Kemal Kahraman, Mem Ararat, Burhan Şeşen ve Melek Mosso konserlerinin iptaliyle devam etti. Bu arada, keman virtüözü Ara Malikian’ın iki konseri de iptal edilen konserler arasında yerini aldı. Kimi gruplar bu konserlerin iptal edilmesi için baskı yaptılar. Bu konserlerin bazıları ‘ahlaksızlık’ bahanesiyle iptal edilse de çoğunluğu ‘PKK destekçiliği’, ‘soykırım iddiaları’ gibi siyasi gerekçelerle iptal edildi. Örneğin, Çahuridis’in ve Apolas Lermi’nin Pontus Soykırımı’ndan bahsettikleri, Aynur Doğan’ın PKK’ya destek verdiği, Ara Malikian’ın bir söyleşide Ermenilere yapılanın soykırım olduğunu söylediği ve Atatürk’e ‘soykırımcı’ dediği gerekçeleriyle sahneye çıkmaları engellendi. 

Kürtçe müzik yapan Mem Ararat’ın 29 Mayıs Pazar günü Bursa Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde vereceği konser ise Valilik tarafından ‘kamu güvenliği’ gerekçesiyle yasaklandı. Bitlis Eren Üniversitesi’nin düzenlediği bahar şenliğinde Kürtçe şarkılar seslendirecek olan Stêrka Karwan müzik grubunun konseri de yasaklandı. Konserlerin yanı sıra, Tatvan Kaymakamlığı, 31 Mayıs’ta Tiyatro Mencel tarafından sahnelenmesi beklenen ‘Hay Lo Dîsa Tevlîhev Bû’ adlı Kürtçe tiyatro oyununu da iptal etti. 

Tüm bunlar tesadüf olamayacak kadar sık aralıklarla oldu. Bu isimlerin birçoğu, Ara Malikian da dâhil, Türkiye’de defalarca konser verdiler. Bugün ne oldu? Bu iptalleri ve yasakları şoven, milliyetçi, muhafazakâr siyasetin yükselişinin başka bir tezahürü olarak yorumlamak için uzman olmaya gerek yok. Özellikle Kürt dili üzerindeki baskılar düşünüldüğünde, insan, defalarca denenmiş ama olmamış olanın tekrar uygulamaya konmasından nasıl bir fayda beklendiğini anlamıyor. Tabii, bu demek değildir ki yasaklar sonuç verirse uygulanmaları kabul edilebilir. Fakat, işin tarihî somut tarafına baktığımızda, Kürtçe üzerindeki ağır yasakların olduğu onlarca yıldan geçip buralara geldik. Şimdi o yılları geri sarıp, o yolları geri mi yürüyeceğiz ve bundan bir fayda mı bekleyeceğiz? Bir dil üzerindeki baskılar tabii ki o dilin gelişmesini engeller, ona zarar verir ama yaşayan ve onu konuşan bir halk oldukça o dil ölmez. 

Özel organizasyonların, hatta belediyelerin, beğenmedikleri sanatçılara konser verdirmemesini hadi bir yere kadar anladık diyelim, ama hükümetin, bakanlıkların, valiliklerin, kaymakamların vatandaşlar veya özel kuruluşlar veya belediyeler tarafından düzenlenmiş o veya bu kültür faaliyetini siyasi gerekçelerle veya ‘güvenlik’ gerekçesinin arkasına sığınarak yasaklaması kabul edilemez. 

Şovenist havanın yükselmesinde şüphesiz kimi siyasi partilerin ve figürlerin rolü büyük. Kendilerine hedefler belirliyor, daima o hedeflere saldırarak negatif siyaset yapıyorlar ve o sayede gündemde kalıyorlar. Âdeta mahallenin serseri kabadayısı gibiler, birine bulaşmadan bir gün dahi geçiremiyorlar. Kavga ve gerginlik olmazsa onlar da olmayacağı için kavga olmayan yerde dahi kavga çıkarmaya çalışıyorlar. Maalesef, gerginlik ve hedef gösterme siyasetleri görünüşe göre sonuç da alıyor. Bu, içinde yaşanan toplum için iyiye işaret değil, çünkü farklılıklarla birlikte huzurlu bir yaşamın mümkün olamayacağını gösteriyor.

Dediğim gibi, mezkûr konserlerin bir kısmı da sahne alacak sanatçıların Ermeni veya Pontus soykırımını “savundukları”, dolayısıyla “Türk düşmanı” oldukları gerekçesiyle iptal edildi veya ettirildi. Gel gelelim, Ermeni veya Pontus soykırımından bahseden herkes mutlaka ‘Türk düşmanı’ değildir. Olabilir de olmayabilir de, ama bu toprakların geçmişindeki soykırımlardan bahsetmek kendi başına ‘Türk düşmanlığı’ değildir. Hatta, bunlar hakkında yazan çizenler arasında faili toptan ‘Türkler’ olarak tarif etmeyenler vardır. ‘Türk düşmanı’ kimilerinin konunun konuşulmasını engellemek için otomatik olarak yapıştırdığınız bir etiket sadece. Böyle diyerek karşıdakinin söylediğini otomatikman değersizleştirmeye çalışıyorlar. Söyleyecek ikinci bir şey kalmıyor. Yani, aslında bu bir kaçış.