OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Katolik’ti-değildi

Pangaltı Mıhitaryan Katolik Vakfı seçimi de dâhil olmak üzere, adında ‘Katolik’ ibaresi bulunan vakıflarda, Katolik olmayan Ermeniler oy kullanamadı. Gelin, bu uygulamaya tutarlılık açısından bakalım. Başka bir deyişle, vakıf seçimlerinde ve faaliyetlerinde mezhep ayrımı yapmanın farklı gereklilikleri nelerdir, ona bakalım.

Vakıf seçimleri doğrusuyla yanlışıyla ilerliyor. Bu seçimler hakkında, bardağın dolu tarafını mı yoksa boş tarafını mı görmek istediğinize bağlı olarak farklı değerlendirmeler yapılabilir. Bu konuda yaşanan olumsuz gelişmelerden biri var ki, mutlaka üzerinde durulması gerekiyor. İsminde ‘Katolik’ geçen vakıfların seçimlerinde seçmenlerin ‘Katolik’ - ‘Katolik olmayan’ şeklinde ayrılması ve Katolik olmayanların oy verme hakkından mahrum bırakılmasından bahsediyorum.

Bugün Türkiye Ermenilerinin hakları tanımlarken Katolik, Apostolik, Protestan gibi ayrımlara gitmek hem anlamsız, hem gereksiz, hem de zararlıdır. Bu ayrımların hayat içinde somut bir karşılığı yoktur. Bu mezheplere mensup bireyler, hayatın hem kamusal, hem özel alanlarında iç içe geçmişlerdir. Hâl böyleyken, sanki 19. yüzyılda yaşıyormuşuz gibi Katolik Ermeni - Apostolik Ermeni ayrımı yapmak kabul edilemez. Dolayısıyla, tüm Ermeni vakıfları tüm Ermenilere aittir; bir Ermeni’nin, Katolik, Apostolik veya Protestan olup olmadığına bakılmaksızın, yaşadığı yerdeki tüm Ermeni vakıflarında oy verebilmesi, aday olabilmesi gerekir. Bu ayrımlar konu dahi edilmemelidir.

Fakat maalesef, bu gerçeğe rağmen, Pangaltı Mıhitaryan Katolik Vakfı seçimi de dâhil olmak üzere, adında ‘Katolik’ ibaresi bulunan vakıflarda, Katolik olmayan Ermeniler oy kullanamadı. Gelin, bu uygulamaya tutarlılık açısından bakalım. Başka bir deyişle, vakıf seçimlerinde ve faaliyetlerinde mezhep ayrımı yapmanın farklı gereklilikleri nelerdir, ona bakalım.

Her şeyden önce, seçmenler arasında böyle bir ayrım yapmak yakın geçmişle tutarlı mıdır? Geçmişte bu vakıfların seçimleri yapılırken seçmenler arasında böyle bir ayrıma gidilmiş midir? İşin evveliyatını bilen hukukçulardan edindiğim bilgiye göre, Pangaltı Mıhitaryan Katolik Vakfı da dâhil, geçmişteki vakıf seçimlerinde seçmenler arasında Katolik olan - olmayan ayrımı yapılmamıştır. Geçmişte seçimlerin dar bir çerçevede yapıldığına, yeterince şeffaf ve kamuya açık biçimde yürütülmediğine dair eleştiriler var. Gerçekten böyle olmuşsa, bunlar haklı eleştirilerdir. Fakat dediğim gibi, geçmiş seçimlerde seçmenler arasında Katolik olan - olmayan ayrımı yapılmamıştır. Nitekim, bana aktarılan bilgiye göre Pangaltı Mıhitaryan Lisesi öğrencilerinin velileri, mezunları, geçmiş seçimlerde oy kullanabilmişlerdir. Seçmenler arasında Katolik olan - olmayan ayrımı yapılması bugün ortaya çıkarılan bir icattır ya da hortlatılmaya çalışılan bir hayalet...

Deniyor ki, bu ayrımın sebebi, seçim yönetmeliğinde seçmenlik şartları arasında zikredilen “vakfın bünyesinde bulunduğu cemaate mensup olması” şartıdır. Gel gelelim, bu ifade ve şart daha evvelki seçim düzenlemelerinde de mevcuttu. 2008 tarihli Vakıflar Yönetmeliği’nin daha sonra iptal edilen ve seçimleri düzenleyen 29 ila 33. maddeleri arasında yer alan 30. maddenin (a) fıkrasında “Vakfın yönetim kurulu seçimine, vakıf veya hayratından yararlanan cemaat mensupları katılır” denmekteydi. Ama o zaman kimse “Katolik olmayan oy veremez” demedi; yani, buradaki ‘cemaat’ lafının mezhep düzeyinde anlaşılması da bugün ortaya çıkarılan bir durumdur. Kaldı ki, bir cemaate veya mezhebe mensubiyet nasıl tespit edilmiştir? Örneğin il genelinde 900 kişi civarında olduğu söylenen Katolik Ermeni seçmen listesindeki herkes Katolik kilisesinde vaftiz edildiğine dair bir belge mi sunmuştur?

Gelelim tutarlılığın başka bir boyutuna. Katolik olmayan Ermeniler Katolik vakfı seçimlerinde oy kullanamıyorlarsa bunun simetriğinin de olması, yani Apostolik olmayan Ermenilerin Apostolik vakıflarının seçimlerinde oy kullanamaması gerekir. Peki, şimdiye kadar bunca Apostolik vakıfta seçim yapıldı, hiç bakıldı mı, oy verenler Apostolik mi, değil mi diye? Yanlış anlaşılmasın diye bir daha vurguluyorum: Ben bunun böyle olması gerektiğini savunmuyorum, tam tersini savunuyorum. Bu soruları sormamın sebebi, bu tür ayrımların temelsiz ve tutarsız olduğunu göstermek.

Tutarsızlıkları göstermeye devam edelim. Seçmenler Katolik olan - olmayan diye ayrılıyorsa, tutarlılık gereği, o vakfa Katolik olmayanın aday ve yönetici de olamaması gerekir. Öyle ya, bir yönetimde kimlerin yer alacağına dair oy veremeyen kişinin o yönetimde yer alabilmesi tuhaf. Katolik vakıflarına aday olanların listesinden Katolik olmayanların çıkarılması gerekir(di). Hâlbuki, geçen haftasonu yapılan seçimde Pangaltı Mıhitaryan Vakfı yönetimine seçilenlerden, benim bildiğim en az bir kişi Katolik değil. (Bu kişinin eşi Katolik olduğu için aday olduğunu söyleyenler var ama hukukta bunun bir karşılığı yok. Makama kişinin kendisi seçilir ve aday yeterliliği olarak o kişinin özelliklerine bakılır. Bir yere adaylık için üniversite mezunu olma şartı aransa, “Ben lise mezunuyum ama eşim üniversite mezunu” diyerek aday olabilir misiniz?) Hadi onu geçtim, seçime katılmasına izin verilen Beyaz Liste’dekilerin çoğunluğu bildiğim kadarıyla Katolik değildi. Katolik olmayan aday olamıyorduysa, bunların seçime girmesine izin verilmemeliydi. Yok, Katolik olmayan aday olabiliyorsa, seçmen de olabilmeli.

Tutarlılık meselesine bir de vakıftan hizmet alanlar açısından bakalım. Malum, vakıfların tanımlayıcı özelliklerinden biri de, yaptıkları faaliyetler ve bunlardan kimlerin yararlandığıdır. Nitekim, yukarıda atıf yaptığım 2008 yönetmeliği maddesi de “vakıf veya hayratından yararlanmayı” seçmenlik şartları içinde sayıyordu. Peki, Katolik olarak tanımlanan vakıflardan ve hayratlarından sadece Katolik olanlar mı yararlanıyor? Bence o bile tartışmalı ama, sadece kilisesi olan Katolik (Protestan/Apostolik) vakıfları için bunu kabul etsek bile, hepimiz biliyoruz ki Katolik vakıflarının bünyelerindeki okullarda sadece Katolik öğrenciler okumuyor, hastanesine sadece Katolik hastalar gitmiyor ki öyle de olması gerekir zaten. Okula Katolik olmayan velinin çocuğunu alıyorsunuz ama ona okulu yönetecek kişilerin seçiminde söz hakkı vermiyorsunuz; bu tutarsızlıktır. Ayrıca, unutmayalım ki söz konusu olan kâr amaçlı özel bir eğitim kurumu değil, Ermeni toplumunun ortak kurumudur. 

Son olarak şunu da ekleyelim: Lozan Barış Antlaşması’ndan tutun da, vakıflarla ilgili geçmişteki ve yürürlükteki kanun ve yönetmeliklere kadar, hiçbir yerde mezhep bazında farklı bir ayrıma, tanıma ve uygulamaya rastlamıyoruz. VGM bünyesindeki Cemaat Vakıfları Temsilciliği’nin kurumsal internet sitesine baktığımızda da, vakıfların ismindeki ‘Katolik’ ibaresini geçirseler de üst kategorizasyon olarak, “Türkiye’de 77 Rum, 54 Ermeni, 19 Musevi, 10 Süryani, 3 Keldani, 2 Bulgar, 1 Gürcü ve 1 Maruni olmak üzere toplam 167 cemaat vakfı vardır” deniyor.

Peki şimdi ne olacak? Bu ayrımın böyle yerleşmemesi ve teamül hâline gelmemesi gerekiyor. Bu, orta vadede en büyük zararı, iyice küçülmüş Ermeni Katolik toplumuna verecektir. Bunu engellemek için, idarenin bu tasarrufuna karşı dava yoluna gitmekten başka bir çare görünmüyor. Örneğin Pangaltı Mıhitaryan Vakfı seçimine giren adaylar veya seçim tertip heyeti bu tasarrufu dava konusu yapabilir. Hatta, bu onlara düşen bir sorumluluktur. 2. bölgede ikamet edip bu seçimde oy kullanamayanların dava açıp açamayacağı konusunda, hukukçular arasında farklı görüşler olsa da, bence onlar da bu yola gidebilirler.