Antakyalı depremzede öğrenciler yararına kermes bu kez Ankara'daydı

50 binden fazla insanın ölümüne, 3 milyondan fazla insanın göç etmesine neden olan 6 Şubat tarihli depremlerin Antakya adresinde duranlar, kadim coğrafyanın çok dinli, çok dilli ve çok kültürlü yapısının dayanışmasında bu defa Ankara’da bir araya geldi, depremzede öğrenciler yararına açtıkları stantlarıyla da ortak bir mesajın altını beraberce çiziverdi: Bu şehirden de de birbirimizden de, vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!

Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden 4 aydan fazla bir süre geçti ama… Bugün hala milyonlarca insan çadırlarda ve derme çatma barınaklarda yaşıyor. “Yaşadığımıza bakmayın” diye başlayan her sohbetin şikâyetinde ise tuvalet, duş ve diğer temel hizmetlerden yoksun kalan yorgun hayatlar var. “Yalnız bırakıldık” şikâyetinin ortaklığında yükseltilen dayanışma ise “Birbirimizden de şehrimizden de vazgeçmeyeceğiz” söylemlerini omuzluyor.

Bizler de buna dair son adresteydik! Ankara / Çankaya’da; Antakyalı Ortodokslar tarafından oluşturulan Nehna platformu, Antakya Rum Ortodoks Kilisesi Kadınlar Kolu ve Ankara Dayanışma Evleri’nin birlikte düzenlediği ‘Antakya Yöresel Lezzetler Kermesi’nde. Yılmaz Güney Sahnesi’nin avlusunda sıra sıra dizilen tezgâhlarda, özlenen Antakya vardı. Bitmeyen sohbetler de. Yaşanan acılardan kalanların paylaşımı da. Gözyaşı da. Umutlar da.

Geride bıraktıkları kentleri adına örnek bir dayanışmaya imza atanlarla konuştuk sizler için. Kimi konuşurken daldı uzaklara, kimi gözyaşını kurutamadığı o günde kaldı, konuşamadı. Çankaya Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlenen kermeste duygularını bizlerle paylaşanların ortak dileğinde ise kadim kimliğin korunması gereken zengin emanetleri vardı, ‘vazgeçmeyeceğiz’ söylemleri de…

"Ayağa kalkmamız lazım"

Meri Hüseyinoğlu:

“Antakya Rum Ortodoks Kilisesi, Kadınlar Kolu'nda görevliyim. Bu kermesi daha önce İstanbul’da yaptık. Nehna (Antakyalı Ortodokslar tarafından oluşturulan bir platform) ekibi bu konuda bir teklif getirince, kabul ettik. Çocuklarımızın bursu kesilmişti zaten. O nedenle ‘kermes’ teklifine ‘olur’ dedik. İlkini İstanbul’da gerçekleştirmiştik. O kermes çok ses getirdi. Burada, Ankara Dayanışma Evleri var. Onlar, Çankaya Belediyesi’yle ‘bir de Ankara’da yapalım’ dediler. ‘Olur’ dedik. Gördüğünüz gibi, hepsi yerli üreticiler. Hem onlara yardımcı olalım hem de ‘çocuklarımıza burs alalım’ dedik. Sabah, ‘ne olur’ diye düşünürken, geldiğimiz saat itibariyle ürünlerimizin hepsi bitmek üzere.

Geride, çok yıkık bir kent bıraktık. Onu düşündüğümüz zaman ağlamadan edemiyoruz. Biliyorsunuz, 10 evin 7’si yıkılmış durumda. Ne olacak, ileride ne olur, tam bir muamma şu anda. Kimse bizleri bilgilendirmiyor, hiçbir şey söylenmiyor da zaten. Ama inşallah bu ruhla kalırsak, Antakya’yı bir kez daha ayağa kaldırırız diye düşünüyorum. Ankara ve İstanbul gibi diğer iller de bizlerle aynı dayanışma içinde olursa, gerçekten de ayağa kalkacağız, kalkmamız da lazım.

Ben mesela… Ankara’da yaşayamadım! 3 ay kaldım, ama 3 ay sonra bu kente sığamadım. Hatay’a, Arsuz’a döndüm. Şu an Arsuz’da yaşıyorum. Hem evim orada hem de bu şekilde Antakya’ya yakınım. Antakyalı böyledir. Birbirini görmezse yaşayamaz.

Bugün sadece bu kermes için Ankara’dayım. İnşallah iyi olacağız, inşallah düzeleceğiz.”

"Hiç kolay değil"

Şiraz Demir / Altınözü-Hatay:

“Buradayız ve duyar duymaz da katkıda bulunmak istedik. Hep birlikte, yeniden ve yeniden bir Antakya için buradayız, beraberiz. Şunu söylemem gerekiyor ki, Allah hepimize yardımcı olsun, dayanma gücü versin. Hiç kolay değil. Çünkü molozlar dahi hala tam anlamıyla kaldırılmadı. Mesela o Narlıca’daki moloz yığınları, zeytinliklerimize o kadar çok zarar veriyor ki... Asbest tehlikesi de cabası. Hayat, herkes için çok zor. Çadır alabilenler bile kolay şartlara sahip değiller. Çünkü su yok, bazı yerlerde elektrik bile yok.

Bugün, kendi ürünlerimizle buradayız. Nar ekşisi, zeytinyağı, salça, sabun, yağda zahter, tuzlu yoğurt, kırma zeytin ve tabi ki Altınözü’nün meşhur halhalı zeytiniyle. Buraya, sadece kermes için geldim. Açıkçası, burada diğer Antakyalılarla beraber olmak çok güzel bir duygu. Bu kermes sayesinde birbirimizi gördük ve çok duygulandık.”

"Vazgeçmiyoruz"

Faruk Atcı:

“Standımızın adı, Azade! Marka ismimiz ise A&A Doğal Lezzetleri. Antakya’nın ve Gaziantep’in doğal lezzetlerini beraber sunuyoruz. Hatay / Arsuz’da kalıyoruz, ama gönderimlerimizi Gaziantep üzerinden yapıyoruz. Burada olmak, dostlarımızı ve arkadaşlarımızı yeniden görmek adına çok değerli ve anlamlı. Bu güzel ortamı bizlere sağlayan herkese çok teşekkür ediyoruz.

Antakya’nın yeniden toparlanması önemli ama… İşin biraz siyasi boyutları olması sebebiyle, kentimizin zor toparlanacağını düşünüyorum. Özellikle de kendi otantik haliyle! Muhakkak ki bir yaşam olacaktır, ama şu an Antakya’da yaşamak çok zor. İnsanlar, orada büyük bir mücadele veriyor. Esnaf ise ya çadırlarda ya da konteynerlerde işini götürmeye çalışıyor. Aileler yine öyle! Zor, hayat çok zor. Antakya’yı görmek lazım. Ama şunu da söylüyoruz her zaman… Vazgeçmedik ve asla da vazgeçmiyoruz. Hayatta hiç bir şeyden vazgeçilmez. Hele ki kendi memleketimizden, kendi şehrimizden! İlla ki düzelecektir. Ancak bizler, yine kendi otantik özelliğiyle düzelsin istiyoruz.”

"Hep bir umut var"

Madlen Maptunoğlu:

“Emekli İngilizce Öğretmeniyim. Depremin ardından Ankara’ya yerleştim. Bugün burada, bu kermes sebebiyle, uzun zamandır görmediğim kişileri görmek mutluluk verici. 
Hepimiz, onlar için çalışıyoruz. Mesela, bu tezgâh benim değil. Halen Antakya’da olan bir arkadaşım rica etti. Onların yerine burada satış yapıyorum. Ufacık bir katkımız bile olsa, bu durum bizi, hepimizi mutlu ediyor. Zaten bu dayanışmaya da çok fazla ihtiyaç var. Bizler de bu dayanışmanın her zaman içindeyiz, içinde olmaya da devam edeceğiz.

Ankara’ya yerleştik. Ancak ne her şey geride kaldı ne de bitti! Bitmedi! Hepimiz, buradaki herkes büyük bir üzüntü içerisinde. Şehrimizi, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, kilisemizi, ayinlerimizi, her şeyimizi çok özlüyoruz. Öyle ki, Antakya’ya her gidip geldiğimizde, 1-2 hafta kendimize gelemiyoruz. Yine de ‘inşallah düzelecek’ diyorum. Hep bir umut var. Olmalı da…"

"İlaç gibi"

Suhan Sahil:

“Antakyalıyım, merkezden. Kermesimize gelenlere Antakya Türk Kahvesi veriyoruz. Neden sadece ‘Antakya kahvesi’ değil de ‘Antakya Türk Kahvesi’ diyeceksiniz! Çünkü Antakyalılar, kahvelerini her yere beraberlerinde götürürler. Başka hiçbir yerden kahve içmezler, ki bizim kahvemiz de hiçbir kahveye benzemez.

Burada olmak ve paylaşmak çok güzel. Hem Ankaralılar var hem Hataylılar. Bu, bir nevi sosyalleşme. Çünkü birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimize destek olmaya ihtiyacımız var. Birbirimizi görmeyi ve sohbet etmeyi özlüyoruz.

Ankara’dayız, ama burada da binalara kapatıldık gibi hissediyoruz. Biliyorsunuz, Antakya’da insanlar bu şekilde değil! Dışarıdalar, hep birbirlerinin yanına giderler, misafirliği de misafir ağırlamayı da çok severler. Bunun özlemini hissediyoruz sanırım. O nedenle bu etkinlikler çok faydalı. Bizler için ilaç gibi! Benim için en azından…"

"Karamsarız.."

Agop Gökçe:

“Burada, Vakıflı Köy ürünlerini satıyoruz. Bundan önce İstanbul’da da böyle bir kermes yaptık. Orada da çok ciddi bir destek vardı. İnsanlar, gerçekten de bu konuda çok duyarlılar. Bununla beraber, geride kalan kentimiz adına konuşacak olursam, geleceğe dair karamsarız. Aradan 3-4 ay geçti ve her Hatay’a gidişimizde bu karamsarlığımız ne yazık ki artıyor. Her taraf yıkık, dökük. İnşallah, devletimiz destek verecek ve insanlarımız evlerini yeniden yapacak diye umut ediyorum. Ama her şeye rağmen, birbirimizden vazgeçmeyeceğiz ve üretmeye devam edeceğiz.”






Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında