PAKRAT ESTUKYAN

Pakrat Estukyan

Մենք ու մերոնք - BİZ VE BİZİMKİLER

Ermenistan bir kez daha zor dönemeçte

Herkesin net şekilde gördüğü gerçeklik, Türkiye’ye ve İsrail’le dayanışma halindeki Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ın askeri bir üstünlüğü olamayacağı. Bu durumda muhalefetin vaat ettiği tek şey, Putin’in desteğini yeniden tesis etmenin ötesine geçemiyor.

Son haftalarda Ermenistan’da gerçekleştirilen kitlesel protesto eylemlerinin arka planını irdelemek için Ermenistan’ın yakın geçmişine bakmak gerekiyor.

Tavuş bölgesi ruhani önderi Başepiskopos Pakrad Kalısdanyan, (Bagrad Galstanyan)  kendi hizmet alanına giren dört köyün Azerbaycan’a iade edilmesi üzerine yöre halkını başkente uzanacak uzun bir yürüyüşe ikna etti. Aynen Başbakan Paşinyan’ın, ülkeyi talan eden oligarşik yapılara karşı cumhuriyetin ikinci büyük kenti Gümri’den Yerevan’a uzanan ve ulaştığı halk desteği ile iktidar değişikliğine yol açan eylemi gibi. 

Görünüşe göre bu protesto eylemlerinden de benzer bir sonuç murad edilmekte. Ne var ki katılım, Kadife Devrim günleriyle kıyaslanamayacak denli düşük. O yüzden de sivil itaatsizlik çağrıları beklenen etkiyi sağlamaktan bir hayli uzak. Ancak yine de bu gösterilere katılanların azımsanmayacak sayısı, üzerine düşünmemizi gerektiriyor.

Bölge halkı, söz konusu dört köyün iadesi ile Azerbaycan’ın stratejik üstünlük sağlayacağı, Ermenistan- Gürcistan sınırını kolayca kontrol edebilecek konuma geleceği kaygısı taşıyor. Buna karşılık Başbakan Paşinyan bu köylerin geçmişte Azerbaycan’a ait olduğunu, bu konuda ihtilafın sürmesi halinde yeni bir çatışmanın kaçınılmaz olacağını söylüyor. 

Dediğim gibi, kördüğümün çözülmesi için geçmişe bakmak zorundayız. 

Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde benimsediği ‘Çözümsüzlük çözümdür’ siyaseti, uzun yıllar boyunca Ermenistan siyasi eliti tarafından da benimsendi. En ufak uzlaşı çabası, ülkede militarist milliyetçi hezeyanlara yol açtı. “Savaşarak kazandığımız toprakları müzakere ile iade etmemiz söz konusu olamaz” diyen anlayış, Aliyev’in savaş çığırtkanlıklarını da duymazdan gelerek bu günkü manzaranın oluşmasına yol açtı. “Gerekirse tekrar savaşır, tekrar yeneriz” söylemini dillendirenler, değişen  konjonktürü de değerlendirmek istemediler. 

Oysa Kadife Devrim, Rusya Federasyonu’nun ‘arka bahçesi’ olarak değerlendirdiği bölgede bütün değer yargılarını alt üst etmişti. Putin’in ve Aliyev’in oligarklarıyla akrabalık halinde olan Ermenistan oligarşisi, devrim sonrasında sanık sandalyesindeydi artık. 
Nitekim bu kadrolar, yansıyan haberlere ve iddialara göre şimdi de ruhanilerin ön planda olduğu eylemlerin arka plandaki finansörleri rolünü üstlenmiş görünüyorlar. 

Ermenistan’da toplumun siyasi algılamaları çoğunlukla kalıplaşmış değerler üzerine şekilleniyor. 70 yıllık Sovyet deneyiminde, siyasetin sadece Moskova’da, politbüro seçkinlerinin işi olduğuna ikna olmuş bir toplumun elinde kalan, sadece milliyetçilik, temelsiz böbürlenmelerle şişirilmiş milliyetçilik olmuş. 

Herkesin net şekilde gördüğü gerçeklik, Türkiye’ye ve İsrail’le dayanışma halindeki Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ın askeri bir üstünlüğü olamayacağı. Bu durumda muhalefetin vaat ettiği tek şey, Putin’in desteğini yeniden tesis etmenin ötesine geçemiyor. 
Türkiye’nin rolüne bakıldığında ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstenci söylemlerle komşu devlete nasihatler yoluyla ayar verme girişimleri, Aliyev’in maksimalist demeçleri ile paralel algılanarak, savaş mağlubiyetinin ruhsal yıkımını yaşayan Ermenistan toplumundaki travmaları daha da derinleştiriyor. 

“Ruhanilik” de sorgulanıyor

Dahası, kilisenin de taraf olmasıyla süreç Ermenistan toplumu içinde yeni kutuplaşmalara yol açacak bir potansiyele sahip.

Ermenistan’ın toplumsal yapısında kilisenin yadsınamaz bir ağırlığı var. Ancak Katolikosun riyasetindeki bu yapı da off-shore hesapları, ‘Bentley’ makam araçları, örtülü ödenekleri, Batı ülkelerindeki lüks tatilleri ve diaspora ile yürüttüğü ilişkilere bağlı olarak, ruhaniliği sorgulanan bir yapıya dönüşüyor.

Tüm bunların ek olarak Ermeni Devrimci Federasyonu’nun, yani Taşnak partisinin hükümet karşıtı tutum benimsemesi, diaspora basınının bir bölümünü de aynı doğrultuda motive ediyor.

Güney Kafkasya’da serbest piyasa işleyişi içinde en gelişmiş demokrasi kıstaslarını hayata geçirmeye çalışan Paşinyan’ın işi oldukça zor. Öncelikle bölgede demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi kavramları ‘Batı ajanlığı’ olarak değerlendiren bir akıl hâkim. Dahası, bu akıl, benzer türdeki her söyleme ‘Sorosçu’ yaftası yapıştırmaya da oldukça teşne. 

Tuhaf bir şekilde Ermenistan’da da sorunun çözüm yolu dindarlara ilişmeden dincileri, Rusya’ya ilişmeden Rusyacıları alt etmekle mümkün olacak. Tabii onlarla birlikte NATO’culara, ipliği pazara çıkmış Batıcılara, Amerikancılara prim vermeden ülke gemisini sakin sularda yüzdürmek için, kılı kırk yarmak gibi bir görev her Ermeni’nin boynunda ağır bir zincir olarak sallanıyor. 

Çağlara uzanan tarihe baktığımızda ilk kez de değil…