Bir düşün Sırrı Sakık...

Geçtiğimiz haftasonu BDP milletvekili Sırrı Sakık'ın İzmir'de yaptığı konuşmasında sarf ettiği 'Kürtler 1915'lerdeki Ermeniler değil ki katledesiniz, Kürtler 6-7 Eylül'ü yaşayan Rumlar, Yahudiler değil ki zulüm edesiniz' sözlerine bir tepki de gazeteci Ali Bayramoğlu'ndan geldi. Yeni Şafak'taki köşesine konuyu taşıyan Bayramoğlu, Hrant Dink Vakfı'nın Mardin'de düzenlediği sempozyuma da değiniyor.

Tehdit olarak algılanması sebebiyle de tepkilere neden olan konuşmanın ardından, Sırrı Sakık zulüme uğrayan halklar arasında kıyaslama yapması ve bu halkları rencide etmesi nedeniyle de sosyal medya üzerinden eleştirilmişti. Daha sonra  Twitter hesabından açıklama yapan Sakık 'bu İzmir'deki konuşmamda talihsiz bir analoji kurduğumu fark ettim. Tarihi boyunca, büyük kıyımlara uğramış bir halkın evladı olarak benzer akıbete sahip diğer halkları incitmem düşünülemez, bu konudaki hassasiyetim zaten bilinmektedir… uyaran dostlara da teşekkür ediyorum' demişti.

Ali Bayramoğlu'nun Yena Şafak'taki köşesinde bugün kaleme aldığı yazı şöyle;

Dil yürektir..

Sırrı Sakık şöyle diyordu:

'Kürtler 1915'lerdeki Ermeniler değil ki katledesiniz, Kürtler 6-7 Eylül'ü yaşayan Rumlar, Yahudiler değil ki zulüm edesiniz. Kürtlerin sözü vardır; Azdan az gider, çoktan çok gider…'

Bu siyasi hengamede, bu can pazarında, bu babalanmalar arasında kanımı en çok donduran bu sözler oldu.

Karin Karakaşlı, küskün ve kızgın 'Acıdan geçenler de acı mukayesesi yapacaksa vaylar bize..' diyordu..

Kimlik yüceltmek, kimlik aşağılamak, acı kırıştırmak..

Keskin milliyetçilik kör kurşun gibidir, insanın içindeki insanı öldürür, dili bağlar, aklı dondurur, hafızayı köreltir..

Hafıza kısmının altını çizmek isterim..

Osmanlı 1894-1896 arasında, 1909'da, 1915'de büyük katliamlara tanık oldu.

Kamuoyu ve siyaset bugün daha çok bunların sıfatlandırılmasıyla, gerekçeleriyle, nedenleriyle meşguldür.

Oysa bu kanlı dönemde bir düzen değişmiş, topluluklar erimiş, binlerce can yitmiştir. Binlerce çocuk ve kadına el atılmış, etkisi bugüne kadar uzanan gasplar yaşanmış, mallar, mülkler el değiştirmiştir.

Bu dönem sadece siyasi bir kırım silsilesinden oluşmaz.

Aynı zamanda toplumsal bir kırım süreci sözkonusudur.

Sadece sarayın, sadece İttihat ve Terakki'nin sorumluluğu değildir söz konusu olan. Mal, altın, kadın ve çocuk peşindeki aşiret atlılarının, köy hanelerinin, komşuların vebali de büyüktür.

Ve bu kırımın büyük bir kısmı Ermenilerin, Süryanilerin, Kürtlerin yan yana, iç içe yaşadıkları Doğu illerinde meydana gelmiştir.

Kaldı ki, kanlı dönemi tetikleyen gelişmelerden birisi de, bazılarının, o bölgede, Hristiyan komşularının mallarına el atması, talana çıkması, vergi koyması değil miydi? Ubeydullah isyanının kökleri arasında mal kavgası, Tanzimat'ın gayri müslimleri koruma altına alması endişesi yatmaz mı?

Hafta sonu Mardin'deydim..

Hrant Dink Vakfı'nın düzenlediği, 1830 ve sonrası Mardin'in sosyal dokusu üzerine yapılan bir sempozyumu izledim. Konunun dünya ve Türkiye çapındaki ustalarından, uzmanlarından olağanüstü tebliğler dinledim. Hatırlama, tarihi yeniden kurma, arınma ve bilme gibi pek çok alıştırmayı içeren bu muhteşem toplantının açılışını Mardin ve Süryaniler üzerine büyük bir otorite olan Prof. Dr. David Gaunt yaptı..

Gaunt, bugün Mardin'de Cumhuriyet Meydanı'nda şehir müzesi olan büyük binanın eskiden bir Süryani kilisesi olduğunu hatırlatıyor, bu kilisenin 1915 yılındaki rahibi Armale'nin anılarından yaptığı alıntılarla başlıyordu konuşmasına..

Sırrı Sakık'ın bu alıntılara özellikle kulak vermesini isterim:

'Ömer Ağa'nın su kuyusunun orada ne görüyorum? Büyük bir kafile. Ağır ağır ilerliyor. Koyun sürüsüne benziyorlar. Dürbünümü almalıyım. Yaklaşık 10.000 kişiler. Çoğu kadın ve çocuk, aralarında yaşlılar da var. Onları dipçikleyen, tekmeleyen jandarmaları görüyorum. Kaçmaya çalışanlar var. Üzerlerine silahlar çevriliyor. Silah sesleri duyuyorum. Asker bir grubu çevirdi. İte kaka kaleye doğru sürüklüyor. Aman Allahım. Kuyuya doğru götürüyorlar. Soyuyor, bıçaklarını çekip saldırıyorlar. Vurup kuyuya atıyorlar. Sonra tekrar kafileye dönüp yeni bir grup alıyorlar.

Vahşet..

Mardinliler seyre geldiler. Atları üzerinde Ermeni, Hristiyan çocukların ve kadınların panik içinde koşuşturmasını izliyorlar. Bazılarının eğleniyor gibi bir hali var. Kimileri de atlarını mahmuzlayıp su kuyusuna doğru sürürüyor, hırsızlık ve soygun peşindeler.

Pek çok zengin Müslüman aile reisini farkediyorum. Karılarıyla birlikte ağlayan ve perişan Hristiyanların yollarına çıkıyorlar. Kadınları ve çocukları, özellikle kız çocuklarını seçiyor, alıp götürüyorlar. Askerler ses çıkarmıyor.

Bir adam cebini altın doldurmuş, gülerek geri dönüyor.

Diğerleri bu denli bir kısa zamanda ele geçirdiklerinden memnun.. '

Yazının devamını okumak için tıklayın

Kategoriler

Genel