Nerden baksan tutarsızlık

Başepiskopos Aram Ateşyan’ın yukarıda özetlediğimiz açıklamaları, her şeyden önce, Ermeni toplumunu küçümseyen bir bakış açısının ürünü. Patrik II. Mesrob’un hastalanmasından bu yana, üç yıldır fiilen Patrikhane’nin yönetimini elinde tutan ve bu süreçte, başta bir patrik veya eş-patrik seçilememesi olmak üzere, pek çok konuda aldığı kararlarla Ermeni toplumunun büyük bölümünün tepkisiyle karşılaşan Başepiskopos Ateşyan, bildiğini okumaya, halkının taleplerine kulak tıkamaya devam ediyor.

 

Sanasaryan’ın geliri çocukların eğitimi içindir

Rusyalı bir Ermeni olan Mıgırdiç Sanasaryan’ın vasiyeti üzerine, geliri yoksul Ermeni çocukların eğitimi için sarf edilmek üzere satın alınan ve 1930’lu yıllarda devletin haksız uygulaması sonucunda el konan Sanasaryan Han’ın iadesi için verilen mücadele, elbette meşru bir mücadele. Mülkiyeti üzerinde Patrikhane’nin söz sahibi olması gereken bu hanla ilgili dava sürecini sonuna kadar destekliyoruz. Ancak Başepiskopos Ateşyan, Patrikhane’nin maddi desteğe ihtiyaç duyduğunu ve Sanasaryan Han’dan elde edilecek gelirin bu ihtiyaçların karşılanmasında kullanılacağını söylerken, bunun, Sanasaryan’ın vasiyetinde belirttiği “gelirin yetim ve yoksul Ermeni çocukların eğitimi için harcanması” şartına aykırı olduğunu görmezden geliyor. Hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz: Bir vasiyetin göz göre çiğnenmesi ne hukuka ne de Hıristiyanlık inancına uygundur.

Patrikhane-Balat işbirliği hayırlı değil

Ateşyan, Balat Kilisesi Vakfı’nın, eski okul binasından her ay 10 bin lira gelir elde ettiğini ve iki-üç aydır, Patrikhane’ye bu gelirin 5 bin liralık kısmını Patrikhane’ye verildiğini belirtiyor. Geçtiğimiz hafta yaptığımız haberde, Patrikhane bünyesinde bir komisyon kurulduğunu, bu komisyonun vakfa yapılan, okul binasıyla ilgili teklifleri değerlendirdiğini yazmıştık. Komisyondan Yervant Özuzun, en yüksek iki teklifin aylık ortalama 18 bin lira gelir getireceğini, son kararın yönetim kuruluna bırakıldığını söylemişti. Ateşyan’ın açıklamasına göre ise, söz konusu binadan ayda 10 bin lira gelir elde ediliyor. Bu durumda, akla şu sorular geliyor:

1.         Komisyonun olur verdiği iki firmadan biriyle anlaşıldıysa, gelir neden olduğundan daha düşükmüş gibi lanse ediliyor? Bina başka bir firmaya kiralandıysa, neden söz konusu iki firmadan biriyle değil de, daha düşük teklif veren bir firmayla anlaşıldı? Aradaki 8 bin liralık fark önemsiz bir fark mıdır?

2.         Bu anlaşmadan vakıf yöneticileri veya Ateşyan bir komisyon aldı mı?

3.         Komisyon Patrikhane bünyesinde kurulduğuna göre, 18 bin liralık tekliflerden haberdar olan Başepiskopos Ateşyan, 10 bin liralık teklifin kabul edilmesine nasıl göz yumdu?

4.         Bu anlaşma neden toplumdan gizleniyor?

Aday olanlar neden suçlanıyor?

Başepiskopos Ateşyan, Balat seçiminin usulsüz yapılmasının oluşan huzursuzlukla ilgili olarak, “Seçimler daha önce de çok düşük katılımla gerçekleşirdi. Cemaatin kurtarıcıları o zamanlar neredeydi?” diyor.

Kendisine hatırlatmak gerekiyor: Daha önce, mevzuat, seçim bölgesini şimdikinden çok daha dar bir bölge ile sınırlandırmıştı. Sadece Balat semtinde yaşayanlar seçimde aday olabilir, oy kullanabilirdi. Şimdi toplumun da talebi doğrultusunda seçim bölgesi genişletildi ve doğal olarak yeni adaylar ve seçmenler ortaya çıktı. Ateşyan bunu ortaya koymak yerine, vakıf yönetime aday olanları çıkarcı kişiler olarak gösteriyor. Oysa seçimin neden gizli, kapalı kapılar ardında, sadece 18 kişiyle yapıldığını sorgulaması gerekirdi.

Tekrarlayıp özetleyelim: Balat için kurulan komisyon, 18 bin liralık iki teklif üzerinde uzlaşıyor ve son kararı yönetim kuruluna bırakıyor. Yönetim, aradaki 8 bin liralık farka rağmen, eski okul binasını ayda 10 bin liraya kiraya veriyor ve her ay bu gelirin 5 bin liralık kısmını Patrikhane’ye vereceğini taahhüt ediyor. Patrikhane bir süredir bu parayı alıyor. Ve anlaşmanın üzerinden 1-2 ay geçmeden, vakıf yönetimi, kimseye haber vermeksizin, 18 kişinin oy kullandığı bir yönetim kurulu seçimi yapıyor. Bu durumda aslında kimseye haber verilmeden seçim yapıldığını söylemek güç, çünkü Başepiskopos Ateşyan’ın bu gelişmeden haberdar olmaması imkânsız.

Bu durumda, Patrik Vekili’nin 18 kişiyle toplumdan gizlenerek seçim yapanlara karşı bir tepki göstermesini beklemek, elbette saflık olur. Zaten o da, aday olan rakip listeye kızdığından, onları rant avcısı gibi göstermeye çalışıyor.

Din adamlığı bu mu?

Ateşyan açıklamalarında Patrikhane’nin maddi sorunlarından dem vuruyor. Geçen hafta Sanasaryan Han davası üzerine yaptığımız söyleşide “Kimse evlenmezse, ölmezse, Patrikhane aç kalır” diyen Ateşyan’ın, Bodrum’da kendi adına bir daire edindiğini öğreniyoruz. Bir din adamının zevk-ü sefa peşinde koşmasının etik olup olmadığı tartışmasını bir kenara koysak bile, “Geçinemiyoruz, çalışanların maaşlarını veremiyoruz” diyen bir ruhani önderin Bodrum’da yazlık ev alacak parayı nereden bulduğunu topluma açıklaması gerekir. Ateşyan, Bodrum’daki daire için “Hakkımdır” diyor – tıpkı, daha önce, kendisinden, el konan mülklerini geri almak için yardım isteyen Agopyan ailesinden komisyon alması hakkında “Hakkımdır” dediği gibi... Anlaşılan birilerinin, kendisine, din adamlığı ile komisyonculuğun farklı uğraş alanları olduğunu anlatması gerekiyor.

Seçim korkusu

Ateşyan, ‘merkezi yönetim’ (getronagan varçutyun) ile ilgili açıklamalarında, halka duyduğu güvensizliği dile getiriyor. Sivillerden oluşacak merkezi yönetimin seçimle göreve gelmesine taraftar olmadığını, hemşerilik ve ahbap-çavuş ilişkileriyle, bu önemli makama yetkin olmayan kişilerin seçilebileceğini söylüyor. Toplumun ‘yanlış’ olanı seçeceğini, toplum için doğru olanı belirleyecek olanın kendisi ve çevresindeki kişiler olduğunu ima ediyor.

Patrikhane’nin işleyişini iyi bilmesi gereken Başepiskopos Ateşyan, Cumhuriyet döneminde lağvedilen, Patrikhane bünyesindeki Merkezi Yönetim’in, halkın seçimiyle iş başına gelen Milli Meclis (Azkayin Joğov) tarafından seçildiğini gözden kaçırıyor. Onun tercih ettiği isimlerden oluşacak bir yapı, seçimle işbaşına gelen bir merkezi yönetim değil, ancak bir danışma komisyonu olabilir. Bugüne kadar sivillere danışmak, onların uyarılarını dinlemek konusunda hiç de iyi bir sınav vermeyen Ateşyan’ın seçeceği veya etrafındakilere seçtireceği bir danışma komisyonunun nasıl bir yapı olacağı ise, hepimiz için soru işareti.