İoannis Kalfoğlu’nun Karamanlıca olarak yazıya döktüğü ‘Küçük Asya Kıtasının Tarihi Coğrafyası’ adlı 1899’da İstanbul’da yayınlanan kitabı 19 yüzyılın sonuna dair bir demografik harita olarak nitelendirilebilir.
YERAZ DER GARABEDYAN
Kitabın orjinalinde yayınlandığı Karamanlıca diye adlandırılan Yunan harfleriyle Türkçe yazı, Ermeni harfleriyle Türkçe yazılan eserlerin varlığıyla aynı noktaya yani Türkçe konuşan Anadolulu HıHHristiyanlara işaret ediyor. Yazar İoannis Kalfoğlu, ismi sonradan Kapadokya Ruhban Okulu olarak değiştirilen Rodokanakios Ruhban Okulu’nda eğitim almış, Karamanlıca yayımlanan ünlü Anatoli gazetesinde muhabirlik ve bir dönem müdürlük yapmış. Evangelinos Misailidis'in 1851'de İstanbul'da yayımlamaya başladığı Anatoli gazetesi Karamanlıcanın kökleşmesine büyük katkıda bulunmuş, 70 yılı aşkın bir süre yayın hayatına devam eden gazete, özellikle Anadolu'nun iç kesimlerinde yaşayan Türkçe konuşan Ortodoks nüfusu bilgilendirmeye hizmet etmiştir.
‘Ne güzel kelime!’
Çevirmen Özge Özgür’ün son derece çarpıcı bir alıntıyla bitirdiği önsözünün ardından Kalfoğlu’nun “Memleket! Ne güzel kelime! Ne aziz söz!” cümleleriyle başladığı, coğrafi sınırlar, madensuları, kaplıcalar, iklim koşulları gibi Anadolu coğrafyasına dair daha genel bilgileri içeren birinci bölüm yer alıyor. Yazar bu bölümde, eserini Anadolu’nun kadim tarihini okuyucularına anlatmak için kaleme aldığını belirtiyor.
Küçük Asya Kıtasının Tarihi Coğrafyası
İoannis Kalfoğlu 160 sayfa |
Kitabın ikinci kısmı, Anadolu tarihinin idari bölünmeleri hakkında genel bilgilerin peşisıra 19. yüzyıl yapılanmasını vilayet, sancak, kaymakamlık ve nahiyeler hatta başkent İstanbul'un Anadolu yakasında bulunan mutasarrıflıklar da dahil olmak üzere mercek altına alınıyor. Esasen sadece fiziki coğrafyayı değil, nüfusu etkileyen hastalıklar, halkın geçim kaynakları gibi aynı zamanda beşeri coğrafyaya dair bilgileri içeren kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına ait toplumsal panoramayı gözler önüne seriyor.
Yüzdesi değişen dağılımlarla hemen hemen kitabın her sayfasında yer alan Ortodoks nüfusun okulları, bağlı bulundukları metropolitlikler, tarihi eserler gibi bilgiler, günümüzde Küçük Asya’da, diğer bir tabirle Anadolu’da artık varolmayan yerli halkların izlerini sürmek anlamında paha biçilmez. Bununla beraber kitap, daha kapsamlı çözümlemelere de kaynak olabilecek nitelikte. Halkın geçim kaynakları ve hıristiyan nüfus arasında kurulabilecek bağlantılar, belirli bölgelerde kaybolan zanaatler veya tarihi eserler, ekonomik ilişkiler, Türkçeleştirilen yerleşim isimleri gibi birden çok konuda süreç analiz edilebilir.
Paralel okuma önerisi
Aynı dönemi Ermeni nüfusu için ele alan ve Aras Yayıncılık tarafından yayımlanan tarihçi Raymond H. Kevorkian ve Paul B. Paboudjian'ın ortak çalışması olan ‘1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler’ kitabıyla yapılacak bir paralel okuma, hem tarihsel arka planları karşılıklı doğrulamak ve değerlendirmek hem de tablonun tamamına hakim olmak açısından faydalı olacaktır.
Kendini ‘Anadolulu’ olarak nitelendiren yazar Kalfoğlu'nun satırlarında Osmanlı tebaası kimliğine dair unsurlara rastlamak mümkün. Bu bağlamda Karamanlı yazarın kitabında 1923’te vuku bulan ve tarihteki en büyük zorunlu göçlerden birine sebep olan Türk Yunan Nüfus Mübadelesi öncesi Karamanlıların Osmanlı ülkesi dahilinde aidiyet ve mevcudiyeti gözlemlenebilir.
Aydın ve Ayvalık’tan rakamlar…
Yaşanan medeniyet kaybını özetlemek için kitaptan iki cümleyi referans vermek sanırım yeterlidir: “Aydın vilayetinde bulunan yirmibeş matbaa, Türkçe yedi gazete ve üç dergi, Fransızca altı, Rumca dört, Ermenice bir ve İbranice dört gazete basmaktadır.” Harabeye dönmüş Kilise haberlerinden hatırlayacağınız Ayvalık ise kitapta, bilime hevesli halkıyla bir lise, üç ilkokul, iki kız okulu bulunan, sahilde inşa edilen büyük hastanesi ve 120 yağhane, 50 sabunhane, 28 bıçakhane, 30 değirmen, 80 rakı fabrikasıyla yer alıyor.
Kaliteli baskısı, görselleri ve açıklayıcı notlarıyla kaçırılmaması gereken bu eser, içeriğini günümüzle ilişkilendiren okuyucuyu rakamların altında yatan bir başka gerçekle de yüzyüze bırakıyor. Yitirilen aynı zamanda beraber yaşama kültürü ve bu çerçevede şekillenen davranış biçimleridir: Anadolu coğrafyası etnik depremini ve kültürel erozyonunu yaşamadan, dokusu tahrip olmadan önce “Rum okulları oldukça ileridir” diye tasvir edilen Sinop vilayetinin bir kaç hafta önce gündeme ne şekilde geldiğini hatırlamak bile bunun için kâfidir.