Gelecek nasıl kazanılır?

Yeni anayasa süreci üzerinde, ülkede ve bölgede yaşanan siyasi gelgitler, içeride şiddet ve dışarıda savaş tehdidi nedeniyle pek çok şüphe var. Siyasi partilerin, gerçekten demokratik bir anayasa yapmak konusundaki irade, istek ve iyi niyetinden de çokça şüphe ediliyor. Nihayetinde şeffaflık ve açıklığın değil, siyasi ayak oyunlarının kazanacağı ve pek bir şeyin değişmeyeceği tahmin ediliyor. Bütün bu gölgeler, pek çoğumuzun anayasa hakkında sinik bir tutum almasına neden oluyor.

Oysa önümüzde duran anayasa yapım sınavı sadece sonucuyla değil, bizatihi sürecin kendisiyle de önemli. Bugün eğer yeni bir anayasa ihtiyacından söz ediyorsak, bunun nedeni, vatandaşı birbirinden ayıran, kimilerini eşit, kimilerini ikinci sınıf sayan, toplumu bir resmi doktrin etrafında şekillendiren, bunun için gerektiğinde şiddet kullanmaktan çekinmeyen, adaleti iğdiş eden eski anlayışın artık hepimizi bir arada tutma şansı kalmadığının görülmesi. Toplum bu durumun farkında olduğunu, 2010 Anayasa referandumunda çok net bir şekilde gösterdi.

İşin ilginç ve en anlamlı tarafı, onca ayrışmaya, kutuplaşmaya rağmen, bütün derin sorunlarımızın çözümünün ortak yollardan geçiyor olması. Bugünün Türkiye’sinde sayısal olarak binde sıfır nokta küsurlara inmiş, simgesel bir önem taşımaktan öte hiçbir ağırlığı olmayan Ermeni toplumunun anayasa önerisi bunun en güzel örneği. Ermeniler, bu öneriyle yalnızca bir azınlık topluluğu olarak kendi hak talep ve beklentilerini değil, etnik, dinsel, dilsel, kültürel bütün sorunların çözüm formülünü gösteriyor: Farklı etnik köklere, dinlere, dillere saygılı, çoğulcu, tarafsız, adil bir devlet; tüm vatandaşlar arasında gerçek eşitlik, herkese kültürünü yaşatma hakkı.

Türkiye’de devlet sistemi ve devlet-toplum ilişkileri bu değerler etrafında örgütlendiğinde, geleceği de kazanmış olacağız. Anayasa yapım süreci, işte bu değerlerin yerleşmesi, meşrulaşması ve devleti her şeyden önde tutan zihniyetin kökten değişmesi için önemli. 

AGOS