‘25 Nisan 2015’te ne yapacağız, asıl mesele bu’

Gülbenkyan Vakfı, bu yılın başında, Ermeni kültürü ve dilinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla beş yıllık bir program taslağı açıkladı. Programın başında olan Razmik Panossian, taslağın şekillenmesi için Ermenistan’a, diasporanın çeşitli kentlerine ve Türkiye’ye çok sayıda seyahat düzenledi, kurumlarla, okullarla görüşmeler yaptı. Panossian, “Bu kuşak harekete geçmezse, Batı Ermenicesi kaybolacak. Sadece var olanın korunması değil, dilin gelişmesini sağlamak ve kültür üretimini teşvik etmek başlıca amacımız” diyor.

VAHAKN KEŞIŞYAN
vahaknk@gmail.com

MARAL DİNK
maraldink@gmail.com

Geçtiğimiz hafta Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği, Türkiye-Ermenistan sınırını ele alan konferansın oturum başkanlarından biri de, merkezi Lizbon’da bulunan Kalust Gülbenkyan Vakfı’nın Ermeni Toplulukları bölümü başkanı Razmik Panossian’dı. Gülbenkyan Vakfı, bu yılın başında, Ermeni kültürü ve dilinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla beş yıllık bir program taslağı açıkladı. Programın başında olan Panossian, taslağın şekillenmesi için Ermenistan’a, diasporanın çeşitli kentlerine ve Türkiye’ye çok sayıda seyahat düzenledi, kurumlarla, okullarla görüşmeler yaptı. Önemli bir akademi ve sivil toplum kariyeri olan, kitapları ve makaleleriyle tanınan Panossian, “Bu kuşak harekete geçmezse, Batı Ermenicesi kaybolacak. Sadece var olanın korunması değil, dilin gelişmesini sağlamak ve kültür üretimini teşvik etmek başlıca amacımız” diyor.

Diasporaya nasıl bakıyorsunuz? Ermeni toplumunun karşı karşıya olduğu en büyük sorun sizce nedir?

Biz bugün çok önemli sorunlarla karşı karşıyayız. En büyük mesele, güçlerimizi nerede odaklamak gerektiğine karar vermekte. Ortadoğu toplumlarının geleceği ciddi tehlikede. Suriye meselesi uzadıkça, oradaki Ermeni toplumlarını kaybetmeye devam ediyoruz. Arap Dünyası’nda bize bir tek merkez olarak Lübnan kalıyor. Öte yandan, İsveç’te büyük bir Ermeni topluluğu oluşmakta. Acaba orada bir toplum oluşturulabilir mi? Rusya’daki diasporanın gelişmelerini de dikkatle takip etmeliyiz. Milyonlarca insandan bahsediyoruz, ancak bir tek günlük okulları yok. Rusya’daki Ermenilerin nesiller arasında bile dil farkı var. Bazı aileler dil yüzünden parçalanıyorlar. Bir kısmı Ermenice konuşmaya devam ediyor, bir kısmı da sadece Rusça konuşuyor. Bu ciddi sorunlara dair neler yapabiliriz? Bunu tartışmak gerek.

Türkiye büyük dinamiklerin merkezi. Sivil örgütlerin gelişmesi, özgürlüklerin genişlemesi ve genel açılımın var olması, bu ülkede Ermeni kimliğinin çok daha geniş bir alana sahip olacağını gösteriyor. Öncelikle, 20-30 yıl sonrasına baktığımızda, bu reformların devam edip etmeyeceğini tahayyül etmemiz gerekiyor. Acaba İstanbul, 1915 öncesi olduğu gibi, bir kez daha Batı Ermeni gerçeğinin merkezi olabilir mi? Eğer cevap olumluysa, bunu genişletmek ve güçlendirmek için neler yapabiliriz? Öte yandan, Diaspora bu yeni gerçeği psikolojik olarak kabul etmeye hazır olacak mı? Tabii ki büyük paradokslar var, bakalım tüm sorunları çözebilecek miyiz?

Siz Diaspora toplumlarını yakından tanıyorsunuz, hangi toplumda örnek gösterilebilecek özellikler görüyorsunuz? Nerelerde daha kat edilecek yollar var?

Her toplum kendine özeldir. Hepsinin ayrı ayrı ihtiyaçları var, oluşum süreçleri var. Bu sebeple, bir toplumun tecrübesini alıp direkt olarak başka bir yere uygulayarak, aynı neticeleri elde etmeyi bekleyemeyiz. Ancak, neyin başarılı olup neyin başarısız olduğunu bir toplumdan öğrenebiliriz. Mesela soykırım sonrası Batı Diasporasının, cemaat kurmaya yönelik büyük tecrübesi var; bu yüz yıllık bir tecrübedir. Yeni Diaspora veya Ermenistan’dan son yıllarda çıkarak dünyanın farklı ülkelerinde topluluklar oluşturan gruplar bu tür tecrübeye sahip değiller. Düşünme biçimine ilişkin yapısal farklılıklar var. Batı toplumları, zayıf devletlerde şekillenerek, sivil servislerin eksikliği hissetmiş ve bu eksileri kapatma yolunda cemaatlerini şekillendirmiştir. “Ben kendime ve aileme iyi bakmazsam, kimse bakmayacak” zihniyetiyle çalışılmış ve yapılar oluşturulmuş, kiliseler dikilmiş.

Sovyet sonrası Doğu Diasporası farklı. Burada, “Devlet her şeyi verir” beklentisi var. “Ülke dışına çıkarsak, birileri bize bir şeyler vermeli, ya da birileri bizim için bir şeyler organize etmeli” gibi bir zihniyet var. Kendi başına yan yana gelme ihtimalleri çok daha zayıf. Bu farklılıklar, birbirimizden öğrenme ve tecrübelerimizi paylaşma zeminlerine ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.

Demokrasi üzerine çalışan bir araştırmacı olarak, Diaspora yapılarında demokrasi eksikliği görüyor musunuz?

Demokrasının iki yapıtaşı, seçimler ve insan hakları. Meşruiyet için, yöneticiler demokratik seçimlerle göreve gelmeliler, ancak aynı zamanda insan haklarını da korumaları gerekiyor. Diasporada seçimler uygulamak epey zor, kim oy verecek? Seçimler ancak sınırları belli kitleler için uygulanabilir, böyle sınırlar Diasporada söz konusu değil. Bunun kolay bir çözümü olduğunu sanmıyorum. Demek ki Diasporanın demokrasisini başka tabanlar üzerine kurmamız gerekiyor. Soru şu: Seçimlerin olmadığı bir yerde meşruiyet neyin üzerine kurulmalı? Bence Diasporada yöneticilerin Ermeni halkına daha çok bilgi vermeleri gerekiyor. Bilgiden de öte, hesap vermeleri gerekiyor. Yöneticilerin karar alma sürecini, halk iyi anlamalı. Paranın nasıl harcandığı açık bir şekilde anlatılmalı. İlk etapta bunları başarabilse, zaten çok önemli adımlar atmış oluruz.

Kendimden örnek vermem gerekirse, ben demokratik bir süreç sonunda işimin başına gelmedim, basitçe işe başvurdum, görüşmeye gittim ve kabul edildim. Ancak, kendimi bir topluluktan diğerine giderek, işimi anlatmaya mecbur hissediyorum. Ne yapmak istediğimizi, nasıl yapmak istediğimizi anlatıyoruz, insanların görüşlerini soruyoruz, bu görüşler çerçevesinde projeleri şekillendirmeye çalışıyoruz. Bu tam bir demokrasi değil belki, ama bir tür hesap verilebilirlik. Anlatmak en mühim mesele, halktan uzak kalmak ve susmak kabul edilir değil.

Burada başka önemli bir sorun daha var. Kimse tüm Diaspora adına, ya da tüm toplum adına konuşamaz. Diaspora kurumları kendi üyeleri adına konuşabilirler, ve hatta kendi üye tabanlarını temsil edebilirler. Kim olursa olsun tüm Diasporayı ya da bir toplumu tamamen kendi tabanı sayamaz.

Kalust Gülbenkyan Vakfı’nda göreve başlamadan önce akademik kariyeriniz ön plandaydı. Kitaplarınız ve bilimsel çalışmalarınız var. Bu iki farklı alanı nasıl birleştiriyorsunuz?

Gülbenkyan’daki işim aslında benim kişisel tercrübemin iki yönünü bir araya getiriyor. Üniversitedeki akademik kariyerim, Ermeni tarihi üzerine yaptığım çalışmaları içeriyor. Hükümetlerdeki görevlerim ise, insan hakları ve demokrasi geliştirme programlarını içeren çalışmalarla ilgiliydi. Bu ikinci mecrada, Ermenistan’dan ve Ermeni dünyasından uzaktım, Afganistan, Haiti, Kongo ve birçok başka ülkelerle ilgili çalışmalar yaptım. ‘Siyaset ve Projeler’ müdürlüğü yaptım, orada edindiğim tecrübeyi Gülbenkyan’a getirdim.

Gülbenkyan Vakfı’ndaki görevinizi anlatır mısınız?

Gülbenkyan’daki görevim, projeler üretmek üzerine kurulu. Fonların kullanılacağı amaçlar üretken olmalı, ‘sağa-sola para dağıtmak’ zihniyetinden uzaklaşılmalı ve projelere odaklanmalı. Öte yandan, Ermeni Toplulukları bölümü başkanı olarak, Ermeni dünyasını ve kültürünü iyi tanımak gerekiyor. Yoksa bir şeyler eksik kalır. Alınacak kararlar belli bir bağlam içinde olmalı.

Kendi akademik araştırmalarımı yapma vaktim pek yok. Ancak Ermeni çalışmalarında neyin eksik olduğunudan haberdar olduğum için, bu eksikleri tamamlamaya çalışabilir ve karar alma yetkimi bu bağlamda kullanabilirim. Örneğin, modern ve çağdaş Ermeni tarihinin ciddiyetle ele alınması gereken bir konu olduğunu söyleyebilirim.

Gülbenkyan Vakfı’nda entelektüel anlamda çok güçlü kişiler var. Mesela Portekiz Dili ve Kültürü Bölümü başkanı müzik dünyasında çok saygın biri. Vakıfta, kamudan gelen birçok yetkili de var.

Ermeniler Gülbenkyan Vakfı’nı iyi tanır ve ondan beklentileri var. Vakıf bu alanda neler yapıyor?

Bizim güçlü noktalarımız verdiğimiz burslar, okullara destek ve yayıncılık olarak sıralanabilir. Bu programlar şimdi de devam ediyor. Ayrıca son dönemde, Ermenistan’la işbirliği ve Ermeni-Türk ilişkileri üzerine bazı programlarımız eklendi. Çok net olarak bir şeyi yapmıyoruz: Siyasete girmiyoruz. Siyasi içerikli programları desteklemiyoruz. Bu bizim işimiz değil ve vakfın kurallarına da aykırı.

Ermeni-Türk ilişkilerine odaklanan projeleriniz var. Bunun siyasi alanla ilgili olduğunu düşünüyor musunuz? Benzer uluslararası kurumlarla işbirlikleriniz var mı?

Biz Ermeni-Türk ilişkilerine siyasi açıdan bakmıyoruz. Bizim için daha önemlisi ilişkilerin tarihi ve kültürel boyutu. İki halkın ortak bir tarihi var. Birçok farklılığın yanı sıra önemli benzerlikler de var. Biz sorunun kültürel yüzünü ortaya çıkarmak istiyoruz ve bunun sivil toplum örgütleri tarafından gerçekleşebileceğine inanıyoruz.

Bu alanda çalışan başka kurumlarla organik bağlarımız şimdilik yok. Daha önce ‘Black Sea Trust’ kurumuna destekte bulunduk. Avrupa Birliği’yle yakın ilişkilerimiz yok ama gelecekte olabilir. Ermeni-Türk ilişkileri üzerine çalışmalarımız Hrant Dink Vakfı’yla işbirliği üzerine kurulu. Onlarla yine ortak projelerde çalışacağız. Anadolu Kültür’le, Ermeni yardım kuruluşu AGBU’yla da çalıştık. Civilnet’le işbirliği için görüşmeler yapıyoruz, onların da İstanbul’da ofisi var. Ayrıca, Repair internet sitesine de destek vermekteyiz, Ermeni-Türk ilişkileri üzerine yayın yapıyorlar. Gördüğünüz gibi yeni bir süreçten bahsediyoruz, hâlâ tamamen oluşturulmamış bir program ama en azından genel hatlarını tanımlayabiliyoruz.

Vakıf hangi kategorilerde burs veriyor?

Fonun üçte biri burslara tahsis ediliyor. Burs kriterlerimizi sistematik olarak birkaç kategoriye ayırdık. Her konuda çalışan Ermeni iyi öğrenciler, Ermeni konularında çalışan iyi öğrenciler, geliri az olan ülkelerden gelen Ermeni öğrenciler, yurtdışında bilimsel konferanslara katılmak isteyen Ermenistanlılar ve Batı Ermenicesi öğretmeni olmak isteyenler. Çok fazla kişiye az miktarda burs vermeyi azalttık, amacımız iyi öğrencilerin tam burs almaları. Kısacası, birçok kişiye 2 bin dolar vermek yerine,  5-6 en iyi öğrenciye yılda 25 bin dolara kadar burs verebiliyoruz. İhtiyaç üzerine kurulu burs sisteminden başarı üzerine kurulu sisteme geçtik. Tabii ki bu tartışmalı bir karar, çoğu zaman adil olmayabilir. Ama Lizbon’da oturarak insanların gelirlerini ölçme durumumuz yok ve zaten böyle bir sınıflandırma yapmaya yetkimiz de yok. Uluslararası ilkelere göre burslar başarıyla belirlenir.

Fonun ikinci üçte biri okullara ve Batı Ermenicesini geliştirmek amacına ayrılmış durumda. Hâlâ tam olarak işleme geçilmiş bir durum söz konusu değil, ama sürecin içindeyiz. Diaspora’nın bazı merkezlerinde, Batı Ermenicesi’nin ne kadar korkutucu seviyelere düştüğünü görüyoruz. Bizim hazırladığımız beş yıllık programın bir tür özünü oluşturan konu Batı Ermenicesinin gelişmesi ve desteklenmesi. Genç neslin değişik ülkelerde yetişerek, dili nasıl kullandığını, nasıl bir kültür ürettiğini anlamak zorundayız.

Mesela Medz Bazar müzik grubu, Paris’teki Mgnig topluluğu, sadece kültürü korumuyor, yeniden kültür üretiyorlar. Onları destekledik. Bir başka örnek de Ermenistan’daki Wikipedia grubu. Doğu Ermenicesiyle 13 bin maddeyi siteye eklemişler, neden 13 bin madde de Batı Ermenicesiyle eklenmesin? Böyle bir programa hemen destek veririz.

Fonun son üçte biriyse diğer projelerimize gitmekte. Çağdaş Ermeni edebiyatını teşvik etmek istiyoruz, edebiyat dergilerini bu anlamda çok önemsiyoruz. Teknoloji ve kültürü birleştirme amacıyla hazırlanan projelerin duyurusunu yaptık, 27-28 başvuru oldu, şimdi bu başvuruları değerlendirme aşamasındayız.

Duyurduğunuz beş yıllık program nasıl işleyecek?

Programı beş yıllık tasarladık. Ermenistan’a ve Diaspora’ya gittim, orada topluluklarla, kurumlarla, öğretmenlerle birçok görüşme yaptım. Bu buluşmaların sonunda, nerede neye ihtiyaç olduğu konusunda genel bir fikrim oluştu. Batı Ermenicesinin gelişmesi ve korunması konusu, en önemli ve aciliyeti olan konu olarak açığa çıktı. Bu kuşak bunun için birşey yapmazsa, dil kaybolacak. Batı Ermenicesi öğretmeni olmak isteyenlere burs vereceğimizi açıkladık. Şaşırtıcı biçimde, geçen yıl hiç başvuru olmadı.

Dil eğitiminde yeni teknolojileri kullanmak artık kaçınılmaz. Bu konuda ne tür çalışmalar yapılmalı?

Diaspora Batı Ermenicesinin gelişmesi ve korunmasına liderlik etmeli, Ermenistan’ı beklememeli. Ermenistan’ın çok sorunu var. Özellikle İstanbul’un bu konuda yol açıcı olabileceğine inanıyorum. Batı Ermenicesi, sadece evde büyükbabanla, büyük annenle konuştuğun bir dil haline geldi. Geleceğin dili, hangi ülkede yaşıyorsa öncelikle o. Uzun vadede dil için büyük tehdit. Özellikle çocuklar için elektronik kitaplar, oyunlar, uygulamalar yapacak bireyler, şirketler arıyoruz. Başvurular var, önümüzdeki günlerde değerlendireceğiz. Gelecek sadece kağıt üzerinde değil, online olacak. Ermenistan’da, Diasporada çok iyi bilişim teknolojileri uzmanları yetişiyor. Ancak, bilgi teknolojileri kültür üretimi ve eğitimine dönüşmüş değil. Teknoloji ve kültürün arasındaki açıklığı kapamaya çalışıyoruz.

 Ermenistan, Ermeni dünyasının önemli bir gerçeği, ancak tek merkezi değil

Birçok ülkede yaşadınız. Ayrıca Ermeni kimliği üzerine akademik çalışmalarınız var. Kendi kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben diyorum ki, bavulum neredeyse evim oradadır. Lübnan iç savaşından kaçarken köklerimizin Kesab’da olduğunu biliyorduk. Kanada’da öğrenci oldum, İngiltere’de yaşadım, şimdi Lizbon’dayım, ama kültürel kimliğim Ermeniliktir. Aidiyetin bir coğrafyaya bağlı olması şart değil. Kesab hep memleketim kalacak, hatıralarımın yanlızca çocukluk günlerinin oraya ait olmasına rağmen. Dördüncü sınıftan sonra Ermeni okuluna da gidemedim, aidiyetimin bir kısmı Kanada’ya bağlı, 12 yaşındaki bir çocuğun orada yetişerek, kendi öz kimliğini, kültürünü kaybetmeme şansı ve genel olarak başarma şansı var. Şimdi Lizbon’a döndüğümde eve dönüş olarak hissedeceğim. Kesablı olduğum için o büyük vatan kaybetme hissine sahip değilim, çünkü gerçek evim orada duruyor, bizim köyümüz hâlâ duruyor ve hâlâ Ermeni köyü. Tabii ki Suriye savaşı sırasında son dönemde ateş Kesab’a ulaşınca biz de kayboluş hissine yaklaştık. Bir de Tarihi Ermenistan’a gittiğimde üzülüyorum, böyle zengin bir kültürel mirasın terk edilmiş olduğunu görüyorum, özellikle son döneme kadar inkâra maruz kaldığı için.

"Bavulum neredeyse evim oradadır. Lübnan iç savaşından kaçarken köklerimizin Kesabda olduğunu biliyorduk. Kanadada öğrenci oldum, İngilterede yaşadım, şimdi Lizbondayım, ama kültürel kimliğim Ermeniliktir."

Ermenistan sizin için ne ifade ediyor?

Ermenistan Ermenilerin bugünkü vatanı, kültür kaynağı, ve bir devlet. Ermeni dünyasının ve Ermeni gerçeğinin önemli merkezlerden biri, ama tek merkezi değil. Ermeni kimliği çok merkezlidir, böyle inşa edilmiştir, İstanbul’da, Tiflis’te, Petersburg’da... Ermenistan’ın eşsiz önemi var, öte yandan Diaspora’nın da eşsiz önemi var. Elli yıl sonra, yüz yıl sonra Diaspora hâlâ varolacak. Aynı olmayabilir, çok değişmiş olabilir, ama varlığını sürdürecek, bin yıldır sürdürdüğü gibi.

2015 hakkında ne söylemek istersiniz?

Bir Ermeni olarak, beni ilgilendiren 2015’in Nisan 24’ü değil, 25’i. Çünkü 25 Nisan sabahı uyandığımızda “şimdi ne olacak” sorusuna bir cevap hayal edemiyorum, bununla ilgili gerçekten endişeleniyorum. Umarım 2015 bir dönüşüm yılı olur bizim için, geçmişi iyi anlayarak ilham alırız, hiçbir zaman unutmayız ama geleceğe doğru bakabiliriz ve geçmiş üzerinde neyi inşa etmek istediğimize karar verebiliriz.

Kalust Gülbenkyan

Gülbenkyan ailesi, en köklü Ermeni ailelerinden biri. Ailenin kökenleri, Van Gölü güneyindeki Vaspurakan bölgesinin prensleri Rışdunilere dayanır. M.S. 11. yüzyılda Rışduniler, Bizans tarafına geçmek için Kayseri’ye geldiklerinde onlara fahri Vart (gül) Patrik lakabı verilir. Daha sonra Türkçeye çevirilerek ‘Gül Bek’ olur ve zamanla ‘Gülbenkyan’a dönüşür. 19. yüzyılın başında Gülbenkyanlar İstanbul’a yerleşirler ve böylece Kalust Sarkis Gülbenkyan 1869’da varlıklı bir İstanbul Ermeni ailesinde doğar.

Kalust Gülbenkyan, eğitimine Üsküdar’da başlar, Robert Koleji’nde devam eder. Sonra İngiltere’deki King’s College’a gider. Mühendislik eğitimi gören Gülbenkyan, babasının petrol işletme şirketlerini ve ilişkilerini devralır ve genişletir. Çarlık Rusyası’ndan lamba yağı ithal eden babasının işinden başlayarak, Kafkaslar’a uzanır, Irak petrolünün yüzde beşinin sahibi olmasına kadar gelir ve Gülbenkyan tarihe ‘Bay Yüzde Beş’ (Mr. Five Percent) olarak geçer. 

Hayatının son dönemini Lizbon’da geçirir. Lizbon’un, kendisine çocukluğunun İstanbul’unu hatırlattığını söyler. Petrolden elde ettiği maddi gelirin büyük kısmını hayırseverliğe ayıran Kalust Gülbenkyan, tüm varlığının sanat ve eğitime ayrılması arzusuyla ile hayata 1955’te veda eder. 1922’de babasının adıyla kendisinin inşa ettirdiği Londra’daki Surp Sarkis Kilisesi’nde yatmaktadır. 

Kalust Gülbenkyan Vakfı

Kalust Gülbenkyan Vakfı 1959 yılından beri faaliyet gösteren hayırsever bir kuruluş. Portekiz’in başkenti Lizbon merkezli Vakfın Londra’da ve Paris’te şubeleri var. Bilim, kültür ve eğitim üzerine odaklanan çalışmalar kapsamında sanata, sanatçılara, sanat merkezlerine, müzelere, öğrencilere, öğretmenlere ve eğitim kuruluşlarına burslar ayırararak tüm dünyada kültüre katkıda bulunuyor. Vakfın varlığı 3 milyar dolar civarında tahmin ediliyor. Yıllık bütçesi ise ortalama 100 milyon dolar.

Gülbenkyan Vakfı’nın en ünlü bölümü Gülbenkyan Müzesi. Vakfın kurucusu Kalust Gülbenkyan’ın kişisel koleksiyonunu barındıran müzede 5 binden fazla eser bulunuyor. Bu eserlerin en değerlileri arasında, Gülbenkyan’ın 1930’larda petrol karşılığı Rusya’nın Ermitaj Galerisi’nden aldığı tablolar sayılabilir. Birçok farklı çağa ve coğrafyaya ait eserler üstüne yapılan araştırmalar da Vakıf tarafından destekleniyor.

Kategoriler

Dosya Orta Sayfa