LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Kayıp olmuşuz. Adımız bilinmiyor. Bilen, ‘hiç bilinmese de olurmuş’ kadar biliyor. Sofrada eksantrik bir yemek, sinemada bir küçük yan rol ya da tozlu anılarda anlatılan tonton bir amcayız. Ama bu yokluk artık bizim meselemiz değil. Bu yerinden yurdundan edilmişlik, haksızlığa uğramışlık, talan edilmişlik bir büyük kayıp, yok oluş vakasıdır. Ama bizim vakamız değil, memleketin vakasıdır.

Mesela, bahar başında adaya gittiğinizde sizi mimozalar karşılar. Zeynep Özatalay’ın tabiriyle, ‘mimoza yolma şenlikleri’ne denk gelmeden dalında görürseniz ve tatlımsı kokusunu duyarsanız, adaya da bu şehre de tekrar âşık olursunuz.

İşler istendiği gibi yürümemeye başlayınca, restoran sahibini bir telaş alır. Akla gelen ilk çözüm, garson sayısını azaltmak olur ki bu, batışı hızlandırmaktan başka bir işe yaramaz. Kimse, istediğinin masaya gelmediği bir restoranda yemek yemez. Komisi olmayan bir meyhanede, ana yemek masanıza, siz artık kalkmaya hazırlanırken gelebilir.

Ermenilerin ‘Pun Paregentan’ adını verdikleri bu geleneğin adı pagan kökenlere dayanırmış ve ‘iyi yaşama günü’ anlamına gelirmiş. Sarkis Seropyan bu bilgiyi verdikten sonra Siirtli Ermenilerin bir âdetini anlatır.

Anavatanı Peru olan bu bitki İspanyollar tarafından 16. yüzyılda Avrupa’ya getirilmiş. Çiçekli bir bitkinin, içinde tohum bulunan yumurtalığından oluştuğu için sebze değil meyve olarak kabul edilse de, yemek yapımında bolca kullanıldığından birçokları domatesi sebzeden sayar.