Noeli kutlanan İsa

Dünya genelinde Hıristiyanların 24 Aralık’ta kutladığı Noel Yortusu, Ermeni Apostolik Kilisesi tarafından 5 Ocak’ta kutlanıyor. İsa Mesih’in doğuşu yani ‘Dzınunt’ vesilesiyle, Episkopos Sahag Maşalyan, Agos okurları için bir yazı kaleme aldı. Maşalyan’ın, İsa Mesih’in simgelediği evrensel anlamı ve insanlık tarihinin iki bin yıllık bölümü üzerindeki etkisini anlatan yazısını paylaşıyoruz.

İki bin on altı yıl hiç de kısa bir dönem değil, insan ölçütleriyle düşünüldüğünde. İki bin yıl çok şey eskitti bu yeryüzünde insana dair. Zamanın evrendeki en güçlü temizleyici olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, geçen bu iki bin yılın İsa Mesih’i yıpratmak yerine daha da cilalamış ve parlatmış olması, gerçekten de çok ilginç bir olgu olarak beliriyor. Niçin, tanrılığını ortaya koymuş binlerce deli yok olup gitmişken Tanrı-Oğlu olduğunu, Tanrı’yla aynı öze sahip olduğunu ilan eden İsa’nın şöhreti her geçen gün daha da yayılarak artıyor? 

Bu ülkede de, henüz 15-20 yıl önce düşünülmesi bile bir düş olan Hıristiyan kiliseler serpilip gelişiyor. Binlerce insan İsa Mesih’te yeni bir yaşam bulduğunu ilan ederek Hıristiyan oluyor. Güney Kore’de son kırk yıl içinde Budist nüfusun yarısından fazlası Hıristiyan oldu. İsa’nın adını yeryüzünden silmeye yemin etmiş olan süper güç Sovyetler Birliği ve diğer ateist devletler, sadece 70 yıl dayanabildiler onun adının gücü önünde. Şimdi onları tekrar iki bin yıllık İsa’nın önünde diz çökmüş ve günah çıkarırken görüyoruz. Komünist Çin, yeraltında örgütlenmiş 100 milyon potansiyel Hıristiyan’ı ancak devlet baskısıyla kontrol altında tutmaya çalışıyor. Hayır, İsa ihtiyarlamadı; geçen şu kocaman iki bin yıl buruşuk çizgiler oluşturmadı onun hep genç yüzünde. Peki, nedir İsa’nın gençlik iksiri? Niçin hiç eskimiyor bu İsa? Niçin hep modası geçti derken tekrar tekrar geri gelip milyonların kalbini fethedebiliyor?

Başarısı başarısızlığında yatan mucizevi varlık

İsa’nın başarısının gizemi, paradoksal olarak, başarısızlığında yatıyor. Öylesine olumsuz koşulların içinden sivrildi ki, dünya tarihinde edindiği bu muazzam etki ve mevki, ancak ilahi bir mucizeyle açıklanabilir. İki bin yıl önce, Roma İmparatorluğu’nun önemsiz bir eyaletine dönüşmüş olan İsrail’in en mütevazı kasabası olan Betlehem’de, bir ahırda dünyaya geldi. Annesi saf bir köylü kızı, babası ise marangoz ve duvar örücüsüydü. Zamanın politik gücü olan Yahudi kralı Herodes, bebeği potansiyel bir tehlike olarak gördüğünden, ortadan kaldırmaya karar verdi. Bebek ve ailesi Mısır’a kaçtı; mülteci olarak yıllarca orada kaldılar. Kral ölünce ülkelerine dönüp Nasıra şehrine yerleştiler. İsa, baba mesleğini sürdürdü; elleri nasırlı bu marangoz, otuz yaşına gelince vaaz vermeye ve öğretmeye başladı. Sadece üç yıl vaaz verdi. Çevresinde büyük kalabalıklar toplamayı becerdi bazen, ama zamanın bağnaz din adamlarının şimşeklerini üstüne çektiğinden, bir komploya kurban gitti; Romalılar tarafından devlete ihanet suçuyla haça gerilerek, bir mücrim olarak idam edildi. Bu fiyaskoyu bir başarı öyküsüne çevirmek, hele hele gelmiş geçmiş bütün zamanların en büyük karakterine dönüştürmek, mucizeden de öte bir şeyi gerektiriyordu.

İnsanlaşan Tanrı, tanrılaşan insan

Ünlü Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau’nun ifade ettiği gibi, “Sokrates’in yaşamı ve ölümü, örnek bir filozofun yaşamı ve ölümüdür; İsa Mesih’in yaşamı ve ölümü ise bir Tanrı’nın.” İsa’nın başarısının sırrını bu deyişte yakalayabiliriz. Tanrı İsa’da beden aldı, bize hem kendini hem de insanı mükemmel bir biçimde açıklasın diye. İsa Mesih’in şahsında Tanrı insanlaştı, insan tanrılaştı. İşte bu gizemli bileşimden, tarihin en büyük şahsiyeti doğdu. İsa’da açımlananın Tanrı’nın özünden olduğunu kanıtlamak için de, Tanrı, insan yaşamının en zayıf ve değersiz öğelerini kullanarak ve imkânsızı başararak, İsa’yı bütün dünya ve tüm halklar için ışık ve yol yaptı – öyle ki, onun başarısının altındaki imzanın kesinlikle Tanrı’ya ait olduğu kanıtlansın.

İsa, ordusuz ve parasız, dünyanın üçte birini fethetti ve milyarlarca insanın üstünde bir sevgi imparatorluğu kurmayı başardı. Ne İskender, ne Sezar, ne Napolyon, ne de Hitler sahip oldukları sınırsız insan, silah ve para gücüne rağmen böyle bir sonuca ulaşabildi. İsa hiç kitap yazmadı ama onun sözleri, yeryüzünde hiçbir yazarın, düşünürün ya da bilim adamının düşleyemeyeceği kadar etkili oldu. Dünya tarihinin en güzel sanat yapıtlarını onun yaşamı ve sözleri esinledi; en güzel besteler onun için yapıldı; onun için dikildi dünyanın en muhteşem mabetleri. İki bin yıldır, dost ya da düşman, düşünen her beyin, sorgulayan her yürek ve kendine aydın demek isteyen herkes onunla uğraşmak zorunda kaldı. Ahırda doğmuş ve haçta asılmış bir zavallı için hiç de fena değil hani...

Örneklerle İsa Mesih’in etkileri

Birkaç örnekle, daha somut konuşalım. İsa’yı öldüren o koskocaman Roma İmparatorluğu üç yüzyıl onun kilisesini yok etmeye çalıştıktan sonra İsa’ya teslim oldu ve imparatorları İsa’nın önünde dize geldi. Barbar istilalarıyla uygarlık Avrupa’da karanlık çağa girdiğinde, İsa’nın rahipleri manastırlarda mum ışığında el yazması metinlerle bilimi ve sanatı gelecek kuşaklara aktardı. Bizde bile, İsa halkımıza Ermenice konuşsun diye, Mesrob Maşdots adında bir aydın rahip alfabemizi icat etti ve Ermeni edebiyatının altın geleneğini başlattı. Avrupa’nın ilk üniversiteleri, İsa’nın sözlerini daha iyi anlamak için kuruldu. Rönesans’ın en büyük sanat üstatları İsa’yı başyapıtlarına konu etti. Matbaayı bulan Gütenberg’in ilk işi, İsa’nın İncil’ini basmak oldu. Kristof Kolomb, İsa adına yeni dünyalar keşfetmek için Atlas Okyanusu’na atıldı. Karl Marx bile İsa’nın düşlerini çaldı; ters çevirdi ve ‘sınıfsız ve devletsiz, mükemmel bir insanlık ütopyası’nı komünizme mal etmeye kalktı. Friedrich Nietzsche tüm hayatını ve dehasını İsa’yı alt etmeye adadı, onunla boğuştu durdu, en sonunda kendisi çıldırdı gitti. Naziler İsa’nın gelecek Bin Yıllık Krallığını kirli çizmeleri ve kanlı soykırımlarıyla taklit etmeye kalktı. Aya çıkan Amerikalı oraya bayrağıyla birlikte, İsa’nın öğrettiği ‘Ey göklerde olan Babamız’ duasını bıraktı. İşte İsa Mesih’in iki bin yıllık dünya tarihini, kültür ve uygarlığını nasıl etkilediğini apaçık gözler önüne seren birkaç örnek. İsa’yı beğenmeyebilirsiniz ama onu görmemezlik edemezsiniz.

Nasıl ki dünya coğrafyasında Himalayalar’ı inkâr edemezseniz, bazen unutsanız bile, Everest’i dünyanın en yüksek doruğu olarak kabul etmek zorundaysanız. İşte bunun gibi, İsa Mesih iki bin yılın tartışılmaz Everest’i olarak dikiliyor karşımıza. Ve biz o yüce doruğun hayranları, huşuyla seyrediyoruz onun başı yıldızlara değen görkemini. 

Kategoriler

Toplum Kilise



Yazar Hakkında