Meksika’dan çok sesli bir roman

RÜVEYDA GÜRCAN

Kalabalıkta Yüzler’, orijinal adıyla ‘Los Ingrávidos’, Meksika doğumlu genç yazar Valeria Luiselli’nin bol ödüllü ilk romanı. Luiselli, büyülü gerçekçilik akımının dışında yer edinmeye çalışan yeni dalga Latin Amerika edebiyatının, heyecan veren kalemlerinden biri olmaya aday. Luiselli’nin romanı, Meksika edebiyatının kült eserlerinden Juan Rulfo’nun ‘Pedro Páramo’su gibi ölüleri konuşturuyor ve tüm özgün duruşuna rağmen Latin Amerika edebiyatının köklü mirasının üzerinde yükseliyor.  

‘Kalabalıkta Yüzler’, Mexico City’de yaşayan ve mutsuz bir evlilik sürdüren iki çocuk sahibi genç bir kadının ‘yazma’ sürecini anlatıyor gibi görünse de, sayfalar ilerledikçe edebiyatın -daha doğrusu roman sanatının- sınırlarını zorlayan farklı bir metinle karşı karşıya bırakıyor okuru. İsmini bilmediğimiz kadın kahraman, kendi gençliğini (ya da kendi geçmişini de diyebiliriz), roman haline getirmeye başlamıştır. Ve yazdığı romanda (ya da kendi geçmişinde), Harlem’de, kimsenin satın almadığı ‘yabancı cevherleri’ bulup çıkarmaya uğraşan küçük bir yayınevi için kitap raporları hazırlamakta ve şiir çevirileri yapmaktadır. Tüm bu süreçte genç kadın, az tanınan Meksikalı şair Gilberto Owen’in hayatına saplantılı bir şekilde ilgi duymaya başlar ve Owen’in şiirlerinin çalıştığı yayınevince yayımlanabilmesi için düzmece bir oyun kurar. Owen, 1928-1930 yılları arasında, tam da Harlem Rönesansı’nın ve Büyük Buhran’ın patlak verdiği dönemde New York’ta diplomat olarak görev yapmıştır. 

Yazıda saklambaç oynamak 

“Binbir Gece’nin anlatıcısı ölüm gününü ertelemek için bir dizi öyküyü birleştirerek anlatır.(...)Anlatıcı öyküsünü dokurken şimdiki gerçekliğinin örgüsünün epriyip lime lime olduğunu fark eder. Gerçekliğin kurguyu değiştirmesi gerekirken tam tersi olur ve kurgunun dokusu gerçekliği değiştirmeye başlar” der anlatıcı kitapta ve Luiselli, tam da kurgunun dokusunun gerçekliği değiştirmeye başladığı yerden okura seslenmeye devam eder. Zira Latin Amerikalı bohem şairlerin hayatında önemli bir mekânsal figür olmuş New York City, Luiselli’nin romanında, metrosuyla, sokaklarıyla âdeta bir roman karakteri gibi canlıdır ancak Manhattan’da birbirini görmesi, tarihsel, mekânsal ve zamansal olarak birbirlerine rastlaması mümkün olmayan karakterler romanda karşılaşabilmektedir. Gilberto Owen, o sıralar İtalya’da yaşayan Ezra Pound’u; yayınevi için çalışan kırmızı paltolu genç kadın Owen’i; Owen ise elinde ‘toplu eserleri’ bulunan, roman yazarı annenin gençliğini metroda görür.  Artık kurgunun dokusu gerçekliği değiştirmeye başlamıştır. Bundan sonrası, roman boyunca anne ile çocuklar arasında oynanan saklambaç oyununun simgelediği gibi, ipuçlarını dikkatlice izleyerek metnin boşluklarında saklananları bulmaya çalışmaktır okur için. 

Kitabı ilginç kılan yanlardan biri, kuşkusuz, yazar Luiselli’nin kurmaca ile uğraşan kahramanları aracılığıyla yazınsal oyunbazlıklarına dair verdiği ipuçlarıdır. “Boşluklarla dolu bir yapı inşa etmek ve böylece kendime sayfada yer açabilmek, içine yerleşebilmek. Asla gereğinden fazlasını katmamak, fazla yüklememek, süsleyip püsleyip donatmamak. Kapıları, pencereleri açmak. Duvarlar inşa etmek, sonra da onları yıkmak” istemektedir anlatıcı. Zaten roman da fragmanlardan oluşmaktadır ve okur, boşluklarla dolu metinde hayal gücünün sınırlarını zorlamaya davet edilmektedir. 

Luiselli’nin kahrmanları 

Kalabalıkta Yüzler’de sık sık “Fragmansı bir roman değil. Dikey anlatılan yatay bir roman”; “İçeriden okunabilmesi için dışarıdan yazılması gereken bir roman” yazmaktan bahsedilir. Aslında Luiselli elimizdeki eseri nasıl anlamamız ve yorumlamamız gerektiği konusunda bir fikir vermektedir bu ifadeleriyle. Kalabalıkta beliren yüzler arasında geçmiş ve gelecek, kurgu ve gerçeklik, ölüler ve yaşayanlar paralel evrenlerde birbirlerine el sallamaktadırlar sanki.  
“Hayatlarını belli bir hedefe varan bir olaylar dizisi olarak nakletme yetisine sahip insanlar vardır. Ellerine bir kalem verirseniz size amaçsız tek bir satır bile barındırmayan sıkıcı mı sıkıcı bir roman yazarlar; tıpkı bir ninenin torununa ördüğü bir battaniye gibi her şey birbirine sıkıca bağlıdır.” Luiselli, zamanı içinde bulunulan ‘ân’a indirgemekten imtina ediyor. Şayet kendini roman yazmaya adıyorsan zamanı bükmeye, kıvırmaya da adıyorsundur, diyor. Tam da bu nedenle, Luiselli’nin kahramanları geçmişi değil geleceği anımsamaktadırlar. 

Keyifli, şaşırtıcı ve roman sanatının sınırlarının zorlandığı bir eser, Kalabalıkta Yüzler. İkinci kez okunduğunda, romanda bahsi geçen tüm nesnelerin, soruların ve fragmansal dizinin hiç de beyhude olmadığı iyice ortaya çıkıyor. Valeria Luiselli ise, tıpkı mitolojik kahraman Penelope gibi, gündüz dokuduğu halıyı gece söken bir anlatı tarzıyla, roman sanatının geleceğine dair kuşkuları silip süpürüyor.


Kalabalıkta Yüzler
Valeria Luiselli 
Çeviri: Seda Ersavcı
Siren Yayınları
152 sayfa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ