Ağacı yaşken eğelim, Ermenileri ilk elden bilelim

Aras Yayıncılık’tan çıkan çocuk kitabı ‘Kim Bu Ermeniler’ Diaspora’dan Ermenistan’a, İstanbul’dan Anadolu’ya Ermenilerin dağıldığı bütün coğrafyalarda bir halkın tarih, dil, din, edebiyat, müzik, dans, yemek, geleneksel kıyafet gibi başlıklar altında kültürünün izini sürüyor.

Ermeni tarih ve kültürüne yönelik nitelikli çocuk kitaplarının eksikliği, son yıllarda varlığını giderek daha çok hissettiriyor. Meraklıları bilir, iyi bir çocuk kitabı çoğu zaman yetişkinler için de bir hazine niteliğindedir. Aras Yayıncılık’tan çıkan ‘Kim Bu Ermeniler’ işte tam bu tanıma denk gelen cinsten özel bir çalışma. Susan Paul Pattie’nin, Gagik Stepan-Sarkissian ve Maral Kerovpyanla birlikte hazırladığı kaynak eser, Lora Sarı tarafından Türkçeye kazandırıldı. Kitap Diaspora’dan Ermenistan’a, İstanbul’dan Anadolu’ya Ermenilerin dağıldığı bütün coğrafyalarda bir halkın tarih, dil, din, edebiyat, müzik, dans, yemek, geleneksel kıyafet gibi başlıklar altında kültürünün izini sürüyor. Türkçe çeviri sırasında içerikte burada yaşayan Ermeniler gözetilerek değişiklik ve eklemeler yapılırken, eser son derece yalın dili ve kuşe kağıda renkli, cıvıl cıvıl resimleriyle dikkat çekiyor.

‘Kim Bu Ermeniler’; www.whoarethearmenians.com internet sitesiyle okumayı interaktif bir eyleme dönüştüren, teknolojinin imkânlarını gelenekselin hizmetine sunan ve en önemlisi odak noktasına çocuğu yerleştirmiş bir çalışma. Her konu başlığı altında okurlarını araştırmaya sevk eden özel çalışma bölümleri de barındıran ‘Kim Bu Ermeniler’, sadece Ermeni çocuklar için değil, Türkiye’deki bütün çocuklar ve yetişkinler için ele alınası bir kaynak. Evlere, kütüphanelere, okullara girmesi gereken ‘Kim Bu Ermeniler’, sivil toplum kuruluşlarının atölyelerinde, gençlik değişim programlarında da kullanılmak için ideal.

Darbe girişimi sonrası hakaret ve suçlama mekanizmalarında yine ‘gözde unsur’ haline gelen Ermenileri henüz önyargıların oluşmadığı çocukluk yıllarında tanımak için şimdi herkesin bir fırsatı var. Layıkıyla değerlendirilmesi dileğiyle, sözü kitabın yaratıcısı ve çevirmenine bırakıyoruz.

Susan Paul Patti. Fotoğraf: Berge Arabian

Uzun yıllardır Ermeni kültürüne dönük çalışmalarınızla tanınıyorsunuz. Sizi bu kültüre bağlayan temel unsur nedir?

Öncelikle ailemden başlamak lazım. Babam Ermeni değildi, ama Ermenilerle olmayı çok severdi ve onlar tarafından kabul görmüştü. Ben de kabul gördüğümü sanıyordum. Ancak çok sonradan Ermeniceyi az bilme, Protestan olma, tarih ve edebiyat konusunda hiç birikime sahip olmama ve yarı Anglo-Amerikan olma gibi sebeplerden ötürü tam da uyum sağlamadığımı ve bazıları tarafından dışlandığımı fark ettim. Soykırımdan sağ kurtulan anneannem ve dayım hayatları boyunca çaba harcamaksızın benim de köküme bağlanmamı sağlamıştı. Ama aynı zamanda Ermeni dünyası içerisinde çok büyük bir çeşitlilik olduğunu da göstermişlerdi. Anneannem Protestan kilisesine sıkı sıkıya bağlıydı, dayımsa aynı ölçüde Taşnaksutyun’a bağlı bir ateistti. Öte yandan Ermeni Apostolik Kilisesi konseyini yürekten destekleyen bir üyeydi. Kısacası her tür kombinasyon mümkün görünüyordu. 

Siz nasıl bir ortamda yetiştiniz?

Washington, D.C.’de büyüdüm.  O dönem burada az Ermeni vardı ama annemin annesi ve annemin erkek kardeşi hayatımızın çok önemli bir parçasıydı. Her ikisi de soykırımdan sağ kurtulmuştu ama hiçbiri kurban gibi davranmazdı, acılaşmamıştı. Bize çocuk gözümüzle süper kahraman gibi görünürlerdi. Hikâyelerinin ana hatlarını bilirdik. Tehcir yollarında dört çocuğun öldüğünü ve başka bir çocuğun, teyzemizin de sağ kurtulmasına rağmen, Pensilvanya’ya vardıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybettiğini bilirdik. Annem de burada bonus çocuk olarak dünyaya gelmişti. Hayat kıymetliydi ve değeri bilinmeliydi. Anneannemin inancı bütün bu keder içerisinde kaya gibiydi ve bu inancı bizimle de paylaştı.

Dil de önemli bir unsur ancak hiç de milliyetçilerin savunduğu biçimde, hepimizin ana dilinin Ermenice olduğu şeklinde değil. Anneannem, dayım ve annem Kesab lehçesi ya da Türkçe konuşurdu. Dayımın eşi ve ailesiyse Ermenice, Arapça ve Türkçe konuşurdu. Ailemde bazıları Franszıca bilirdi. Her an etrafımızda bir sürü farklı dil duyardık.  Pek çok dili aynı anda konuşmak bizler için çok olağan bir durumdu.

Michigan Üniversitesi’nde kültürel antropoloji doktorası yaptığınızı biliyoruz. Akademik olarak bu alanda çalışmaya nasıl yöneldiniz?

Alanım olan antropolojide Ortadoğu’daki Ermeni toplumlarına dönük kayda değer bir çalışma olmadığını şaşkınlıkla fark ettim. Kıbrıs’ta mültecilerle yerli Ermenilerin soykırım sonrası nasıl müthiş bir toplum oluşturduğunu ve bu durumun bağımsızlık sonrası dönemde, birçok Kıbrıslı Ermeni’nin İngiltere’ye göç etmesiyle değiştiğini incelemeye başladım. Bu çalışma aracılığıyla odak noktam zamanla karşılaştırmalı diaspora meselelerine kaydı.

Sabırlı bir eş ve daha iyi saha araştırması yapma azmim sayesinde otuzlarımda Ermenice öğrenmeye başlayınca, ideal Ermeniliğe pek de uymadığımı, pek çoklarının beni marjinal bulduğunu fark ettim.  Aynı zamanda görüşme yaptığım insanlardan farklı oldukları için bazen kendilerini iç çemberin dışında bırakılmış hissettiklerini işitiyordum. Buna bir tepki olarak ve Ermeni toplumu içinde çeşitliliği teşvik etmenin önemine inanan arkadaşların da teşvikiyle Ermeni Enstitüsü adında bir eğitim ve sanat odaklı grup kurduk. Ermeniler ve Ermeni olmayanlar için tarihimize ve kültürümüze ilişkin özgün program oluşturmaya çalıştık. Ermeni çocukların aşırı milliyetçi olmaksızın Ermeni olmaktan gurur duyacakları bir şey yaratmak istedik. Bu kitapla onlara dünya üzerinde Ermeni olmanın, soykırımdan önce ve sonra geçerli olmak üzere pek çok farklı yolu olduğunu, hayatın her alanında aynı görüşü paylaşmadan da bir şey paylaştığımızı göstermeyi istedik.

Kitap aynı zamanda bir ekip çalışması olarak da dikkat çekiyor. Gagik Stepan-Sarkissian ve Maral Kerovpyan’la nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz? İçeriği nasıl belirlediniz?

2009’da ‘Who Are the Armenians?’ın İngilizce baskısını hazırlarken Gagik Stepan-Sarkissian da ben de  Londra’daki Armenian Institute’da  (Ermeni Enstitüsü) çalışıyorduk. Ben kurumun yöneticisiydim, Gagik de kütüphane ve kaynak müdürü. O dönem yanımıza sürekli, çocuklarının öğretmenleri ve arkadaşlarına göstermek üzere okula yanlarında götürebileceği, Ermeni tarihi ve kültürüne dönük bir kitap isteyen anne babalar geliyordu.  Biraz araştırınca ihtiyacımıza uygun bir şey olmadığını ve bu kitabı sıfırdan yaratmamız gerekeceğini fark ettik.

Gagik’le benim farklı becerilerimiz var ve birlikte çalışmaktan zevk alıyoruz. Tebriz doğumlu olan Gagik, İran ve Ortadoğu’da Ermeni olarak büyümeye dair geniş bir birikime sahip. Biyokimya alanında doktorası bulunan Gagik, Ermeni edebiyatı, şiir ve tarihe ilişkin çok okuma yapmış.

Kitabı hazırlarken genç bir insanın daha ekibe eklenmesini arzu ettiğimizi biliyorduk o yüzden Paris’te yaratıcı Mgnig atölyesinde hem öğrenci hem idareci olarak deneyim sahibi olan Maral Kerovpyan’ı da davet ettik. Maral aynı zamanda bir illüstratör ve yetiştiği aile itibariyle geleneksel Ermeni müziğine ilişkin doğuştan gelen bir bilgisi var. 

Hep birlikte mutlaka yer alması gerekenler üzerinden bir taslak hazırladık. Listemiz oluştuktan sonra Gagik ve Maral’ın önerileri eşliğinde ana metni oluşturmaya başladım. Müzik bölümlerini Maral, dans bölümleriniyse Shakeh Major Tchilingirian hazırladı. Taslağı elden geçiren Gagik and Maral aynı zamanda uygun görsel imgelerin bulunmasına da el verdi. Hep birlikte ortaya bu kitabı çıkardık.

Bu Türkçe baskının sizin için özel bir önemi, farklı bir anlamı var mı?  

‘Kim Bu Ermeniler’ benim için gerçekten de son derece özel. Bu süreçte ana ekip olan Gagik Stepan-Sarkissian, Maral Kerovpyan ve benim dışında Aras ekibinin deneyimi ve özellikle de çevirmen Lora Sarı’nın yaratıcı düşünceleri devreye girdi. Neredeyse her sayfa, Türkçe konuşan okur kitlesine hitap edecek şekilde özenle tartışıldı. Bu küçük değişikliklerin yanı sıra bu yayın için özel olarak yeni bölümler tasarlandı. Lora bizi Türkiye Ermenileri açısından taşıdığı önem çerçevesinde Asdvadzadzin’e daha geniş yer vermeye, keza  Konstantinopolis, Konstantiniye, İstanbul ve Tarihi Ermenistan Yerleşimleri bölümlerini genişletmeye ikna etti. Kitabı; Fransızca, Arapça, Rusça, Yunanca gibi dillerde de yayınlamayı düşünüyoruz ama bu Türkçe baskının benim için en anlamlısı olarak kalacağından eminim. 

‘Böyle bir kitapla çocukken karşılaşsaydım, Ermenilikle ilişkim daha farklı, daha sağlıklı olurdu’

Kitaba çeviri dışında Türkiye yayını için özel bir uyarlama emeği harcayan Lora Sarı’ya da başvurmadan olmazdı. “Ermenilerin yemeklerini, danslarını, oyunlarını anlatan rengarenk, alıştırmalı, müzikli bir çocuk kitabı görünce heyecanlandığımı hatırlıyorum” diyen Lora, zorlu hazırlık sürecini şöyle paylaştı bizlerle: “Kitap Aralık ayında çevrilmeye başlandı ve yayımlamamız Ağustos’u buldu. ‘Kim Bu Ermeniler’in hem çocuk kitabı olması hem de özgün yapıtın yalnızca Türkiye’deki değil, diaspora ve Ermenistan’daki çocukları hedef alarak hazırlanmış olması, ince eleyip sık dokumayı, bazı bölümlerin çıkarılması veya değiştirilmesini ve yeni bölümlerin eklenmesini zorunlu kıldı. Örneğin özgün kitapta bir sayfa yer verilen ‘Tarihi Ermenistan Yerleşimleri’ bölümünü genişlettik ve daha fazla kente yer vermeye çalıştık. İstanbul Ermenileriyle veya dünya çapındaki ünlü Ermenilerle ilgili yeni bölümler yazıldı. ‘Dini Gelenekler ve Âdetler’ bölümünde anlattığımız Asdvadzadzin Yortusu da genişletildi mesela. Çünkü Asdvadzadzin’den söz ederken Vakıflıköy’den bahsetmemek olmazdı. Özgün eserde lahmacun veya tavlayı anlatılırken diasporadaki çocuklar dikkate alınmıştı. Biz buradaki çocukların tavlayı da lahmacunu da çok iyi bildiklerini göz önünde bulundurarak, bunlarla ilgili başka bilgiler vermeye odaklandık. 

Kitapla senin bağın nasıl, bu kitap kimlere ulaşsın diye sorduğumda da Lora’nın koca dünyasına denk bir yanıt geldi: “Açıkçası ben de, çoğu Ermeni çocuğu gibi, Ermeni kültürü ve tarihinden uzak büyüdüm. Bu kitapta anlatılan bilgilerin çoğuna sahip değildim. Böyle bir kitapla çocukken karşılaşsaydım eminim Ermenilikle ilgili daha farklı ve muhtemelen daha sağlıklı bir ilişki geliştirirdim. Çoğumuzun, Ermeni kimliği bağlamında boşluğa düşmesinin sebebi de bu. Büyürken Ermenilikle kurulan bağ kilise, okul ve en iyi ihtimalle dilin ötesine geçemiyor, geçmiş ise 1915’te takılı kalıyor. 

Ama bu kitabın aynı ölçüde önemli bulduğum bir başka yanı da var. Bu kitabın yalnızca Türkiye’deki Ermeni çocuklara ve hatta yetişkinlere yönelik olmadığını, Türkiye’deki bütün halkların çocuklarına Ermenilerin hikâyesini anlatabilmesi gerektiğini aklımızda tuttuk. Lahmacun örneğinde olduğu gibi “Lahmacun, Ermeniler, Türkler, Kürtler ve Araplar arasında çok sevilen bir yemektir” diyerek, çocukların Ermenilerin kültüründe kendi kültürlerinden bir şeyler bulabilmesini ve Ermeni’nin düşman değil, klişe olacak ama komşu olduğunu görmesini istedik.”  

Kategoriler

Kültür Sanat Edebiyat



Yazar Hakkında

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA