KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Basit yaralama, haksız tahrik…

Erkeklerin ayda kaç kadın öldürdüğünün çetelesinin tutulduğu bir ülkedeyiz. Ve bu ülkede Kurban Bayramı’nın birinci günü İstanbul Maslak’ta bir otobüste yolculuk yapan Ayşegül Terzi’ye “şort giydiği için” tekme atan bir erkek, ‘basit yaralama’ suçlamasıyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Kamuoyunda tepkiler artınca da, Abdullah Çakıroğlu (35), ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ suçlamasıyla ikinci kez adliyeye sevk edilerek tutuklandı.

Abdullah Çakıroğlu’nun ‘bipolar duygu durum bozukluğu’ nedeniyle Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 15 gün yatarak tedavi gördüğü, yakınlarının isteği üzerine kısa bir süre önce hastaneden taburcu edildiği de basına sızdı. Gel gelelim, Çakıroğlu’nun devlet anlayışı öyle ‘Akli dengesi yerinde mi, değil mi?’ tartışmasına indirgenemeyecek kadar vurucu.

Saldırgan, Emniyet’ten çıkarıldığı sırada “Vandalların saldırısına uğradım, 20 tane solcu terörist bana saldırdı. Her şey İslam hukukuna göre oldu” derken, mahkemede şu ifadeyi verdi: “Anayasamız doğrularını birinci derecede İslam’dan almak zorundadır. Şayet bir kişi ‘Ben gayrimüslimim’ diyorsa da, yine bizleri tahrik etmeyecek, manevi değerlerimizi aşındırmayacak şekilde giyinmelidir. İslam hukukunda seksi giyinen bayana kırbaç vurulur. Bu kişilere de en azından bir para cezası verilmesi gerekir.”

Tarihi gayrimüslimlere karşı nefret suçlarıyla dolu bir ülkede, bilinçaltından hortlayan bu yaklaşım, devletin tornasından çıkmanın ne demeye geldiğinin ifadesi. ‘Erkek’ sözcüğünün içindeki ‘erk’e, yani her türlü hegemonik, ırkçı, cinsiyetçi, heteroseksist yapıya karşı bir mücadele verilmesi gerektiğini idrak etmedikçe de, her şey münferit olarak nitelenmeye mahkûm.

Oysa sıfatlar çok tehlikeli ve ben sıfatlardan çok muzdaribim. Olmayan hukukumuzda, tecelli etmeyen adaletimizde ‘basit yaralama’ ve ‘haksız tahrik’ diye ifadeler var. Genç bir kadın, hiçbir müdahalede bulunmayan yolcuların ortasında, belediye otobüsünde yüzünün ortasına tekme yiyor; adı ‘basit yaralama’. Bir eşcinsel ya da transseksüel cinayete kurban gidiyor, saldırganlarda hep o aynı aşağılık bahaneler; “Ben onu kadın sanmıştım. Beni ahlaksız ilişkiye zorladı. Namusumu temizledim.” Bunun adı da ‘haksız tahrik’.

Meselenin ardındaki devasa tehlikeyi, insan hakları hukukçusu Kerem Altıparmak, Kaos GL’ye verdiği görüşte şöyle ifade etmişti: “Asıl sorun hukuk düzeninin neyi koruyup, neyi korumadığı ile ilgili. Gerçekten bugün Türkiye’deki hukuk düzeninin, azınlığın hayat tarzını çoğunluğun baskısına karşı korumak gibi bir derdi var mı? Eğer böyle bir dertleri varsa, hayat tarzı nedeniyle yapılan saldırıları nefret suçu olarak değerlendirip, daha güçlü yaptırımlara tabii tutarlar. Böyle bir niyetin olup olmadığını anlamak için de yetkililerin iki günlük suskunluğuna bakmak yeterli sanırım.”

Yeri gelmişken, son saldırıya ‘erkek şiddeti’ denmesini Twitter hesabından “Demek sadece ‘erkek şiddeti’!? O erkeğin ideolojisi yok yani? Dinci şiddetin adını koyamayan sahte feministlersiniz” sözleriyle eleştiren akademisyen Candan Badem üzerinden başlayan tartışmaya da geleyim. ‘Feministliğin sahtesi-gerçeği’ gibi bomboş bir suçlamayı, üstelik yine cinsiyetçi bir yaklaşımla, erkek olarak gündeme sokması bir yana, hayat değerlerini bahsi geçen dinci şiddete karşı savunmada LGBTİ’lerle birlikte en önde mücadele veren feminist harekete karşı haksızlığın dik alasıdır bu yaklaşım. Ama dahası var. Sanılanın ve yaygınlaştırılmak istenenin aksine, erkek şiddeti eğitimli kesimi de kapsamaktadır. Türlü taciz, tecavüz vukuatlarıyla gündeme gelen sayısız doktor, avukat, milletvekilini, eski eşini aşağılamak üzere bokunu özenle bir kavanozda biriktirip başından aşağı döken ‘aydın’ Sevan Nişanyan’ı anımsamak ve ‘erk’in, domino taşı gibi birbiri üzerine yığılan iktidar taşçıkları oluşturduğunu görmek yeterli olacaktır.

Ama medyada halen uğradığı saldırıya ilişkin olarak “giydiği elbisenin dekoltesinden aldıkları cesaretle yanına yaklaşıp tanışmak isteyen iki erkeğe ‘hayır’ deyince hayatının şokunu yaşayan” kadından bahsediliyorsa, taciz, tecavüz vakalarına foto galeriler düzenlenebiliyorsa, bu akıbete çok da şaşmamak lazım. Şaşmamak ama ürpermek, ürpermek ve utanmak, utanmak ve mücadele etmek lazım. Hem de hep birlikte. Zira, hepimizi ezmek isteyen bir erk illa ki vardır. Özgürleşme dediğin de, kısmi değil toplu yaşanır.