Gordlevskiy’nin kaleminden 1915 cehenneminde Bitlis ve Muş

Sovyet Şarkiyatçı ve Türkolog Vladimir A. Gordlevskiy’nin 1916’da Bitlis ve Muş’u gezerek 1915 sonrası tanıklıklarını kaleme aldığı makaleyi Dr. İsmet Konak Rusça’dan çevirerek Agos okurlarıyla paylaştı. Makaleyi Dr. Konak’ın kısa takdimiyle birlikte sunuyoruz.

Afrika’da bir atasözü vardır; “Aslanlar tarih yazmadıkça, hayatı hep avcılar anlatacaktır” diye. Resmi Türk tarih yazıcılığı, Ermeni Soykırımı söz konusu olduğunda hep tahrifat, inkâr ve anakronizmin sıcacık tüyleri arasına sokulmayı tercih etti. Ancak gerçeklik, her geçen gün daha inatçı bir şekilde kendini dayatmaktadır. Bu anlamda soykırıma ilişkin ünlü Sovyet Şarkiyatçı ve Türkolog Vladimir Aleksandroviç Gordlevskiy’in (1876-1956) Birinci Dünya Savaşı esnasında edindiği gözlemler oldukça önem arz etmektedir. Kafkasya Cephesi’nde muhabir ve askeri tercüman olarak görev yapan Gordlevskiy, 1916’da Bitlis ve Muş tarafını gezmiş; hem bölgedeki tanıkları dinlemiş hem de üzerinden sadece birkaç ay geçen soykırımın izlerine bizzat tanıklık etmişti. Burada edindiği izlenimleri ‘Ermeniler ve Savaş’ (Армяне и Война: Armyane i Voyna) adlı bir makalede kaleme almıştı. Yazarın makalesi, ölümünden sonra 1962’de basılan ‘Seçilmiş Eserler Cilt III’ (Избранные Сочинения Том III: İzbrannıye Soçinyeniya Tom III ) eserinde yayımlanmıştı. Söz konusu makaleyi Rusça orijinalinden çevirdik.  

Türkiye’deki savaş acaba ne kadar sonuçsuzca bir acı, canavarca bir kin taşımaktadır? Savaş, bitmek yerine tek kelimeyle imha edici bir noktaya doğru gidiyor. Halklar, etnik ayrımcılığın vahşi krizi içinde birbirlerini yeryüzünden temizlemek istiyorlar. Üç yıla kadar bile yetecek mahsulün yetiştiği bu bereketli topraklarda sanki yaşamak artık dar geliyor onlara, sanki bu topraklarda bin yıldır yan yana yaşadıklarını unutmuşlar gibi… Lakin dehşetli kötü iblis, uykusundan uyanmış durumda. İnsanların evleri, malları ve mülkleri yakıldı; Birçoğu vebadan öldü ve köylerini terk etti. Binlerce kurbanın intikamını alma noktasında Anadolu kültürünü taşıyan bir Ermeni için ilgisizliği muhafaza etmek ve tarafsız bir seyirci olarak kalmak zor.

Türkiye’de yaşayan Ermeniler, yüzyıllar boyu Kürt feodalleri veya toprak ağaları tarafından uygulanan esarete ve kölece boyunduruğa katlandılar; yüzyıllarca Türk devlet yöneticilerinin alayına ve keyfiyetine maruz kaldılar. 

Kıyımın habercisi

Bu topraklar, çok kere Ermeni kanıyla boyanmıştı. Savaş, resmen büyük ölçekli bir kıyımın habercisiydi. Sanki insanı örten bütün örtüler ortadan kalkmış gibiydi; her türlü ilahî ve insancıl kanunu tahkir eden insan, ruhunun derinliklerinde yatan o hayvanî arzuyu dışa durmuştu. İhtiraslar var gücüyle, arsızca geziniyorlardı.

Kıyım esnasında Türklerin siyasî müttefikleri (Alman emperyalizmi) de pek geri durmamışlardı. Gerçi Muş’ta yetimhaneyi idare eden bir Alman kadın, kendisini Hıristiyan olarak arayan Ermeni ileri gelenlerine sığınma imkânı vermişti.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN