Kervan yolda düzülür

10 fotoğrafçı Karabağ’ın Şuşi kentini 48 saate fotoğrafladı ve bu fotoğraflar bir albüm haline geldi. Peki neden 48 saat? Projeyi hayata geçirenlerden Spartak Karabğtsiyan “1990’da bir Sovyet komutanının Şuşi’yi terk etmem için 24 saat müddet verdiğini anımsadım. German Avakyan devreye girerek, 24 saatin çok kısa olduğunu, 48 saatlik bir proje yapmamız gerektiğini söyledi.” sözleriyle açıklıyor bu durumu. Berge Arabian Ermenistan seyahatinde bu fotoğraf albümü projesini organize eden German Avakyan ve Spartak Karabğtsiyan ile buluştu. Birlikte Şuşi’nin kültürel tarihine bir yolculuk yaptılar.

Birkaç hafta önce Ermenistan’da arkadaşım German Avakyan’la buluştum. German, Ermenistan’ın tanınmış fotoğrafçılarından biri. Yıllardan beri fotoğraflarıyla insan hikâyeleri anlatıyor. Son zamanlarda Şuşi’ye dair bir fotoğraf albümü projesiyle uğraştığını duymuştum. Bu çerçevede bununla ilgili kendisiyle konuşmak istediğimde beni, Spartak Karabağtsiyan’la tanıştırdı. Spartak, aynı zamanda Hamazkayin Fonu’nun da başkanı olan bir aydın ve yazar. Karşılaştığımızda, sanki yıllardan beri tanışıyormuşuz duygusuna kapıldım. Anlaşılan, ’48 Saat Şuşi’ projesi, bu ikilinin çabalarıyla şekillenmişti. Dost sohbetlerinden ve meraktan vücut bulan bu albüm projesi, Hamazkayin Fonu’nun himayesinde düzenleniyor. Bu ikilinin yapılan çalışmaya dair bütün bilgileri aktarması için tek bir soru yeterliydi.

Albüm fikrinin nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini anlatabilir misiniz?

Spartak Karabağtsiyan: ‘Kervan yolda dizilir’ diye bir halk deyişi vardır. Mart ayında kitabımın tanıtımını ata yurdumda, Şuşi’de yapmaya karar vermiştik. German’la birlikteydik. Yol dört saat gidiş, dört saat dönüş… Yol boyunca sohbet ettik. O sohbetimiz esnasında German’a daha önce bana bahsetmiş olduğu Karabağ projesini sordum. Ardından da Şuşi eksen alınırsa Hamazkayin’in imkânlarından yararlanabileceğimizi söyledim. Yine sohbetimiz esnasında, 1990’da bir Sovyet komutanının Şuşi’yi terk etmem için 24 saat müddet verdiğini anımsadım. O yıllarda biz Ermenilerin Karabağ’a olan ilgisi şüpheyle karşılanırdı. Mecburen Şuşi’yi terk ettim. Bu anlatının üzerine German devreye girerek, 24 saatin çok kısa olduğunu, 48 saatlik bir proje yapmamız gerektiğini söyledi. Şuşi seçimi tesadüfi değil şüphesiz. Transkafkasya’da Tiflis’ten sonra tiyatrosu, adliyesi, yayınları ile Şuşi, büyük bir kültür merkezidir. Tiyatro konusunda Vahram Papazyan’ın burada yöneticilik yaptığını söylemek, yeterince fikir verecektir. Ancak 1920 kırımlarından sonra nüfusu kalmamış, Azerbaycan’a eklemlenerek gündemden de düşmüştür. Son beş yılda Şuşi, yeniden kültür merkezi olma yolunda önemli gelişmeler yaşadı. Geçmişte kalabalık binaların ve sokakların görüldüğü pek çok foto-albüm yayınladık. Ancak bugün, önemli olan insan. İnsanî tüm zenginlikleriyle, etnik kimliğinden veya düşüncesinden bağımsız olarak insan. Herkes aynı etnik kimlikte olsa, bu hiç de hoş bir durum olmazdı. Dünya üzerinde yaşayan halklarla, kentlerle halıya benzeyen bir dokuma. Örneğin sürekli, “Evrensel kültüre ne katkımız var?” diye sorarız. Aynı soruyu şehir bazında da sormak mümkün. Bu bağlamda Şuşi’ye değinmekte fayda var. Şuşi, tarihi bir şehir olmanın ötesinde bir kültür merkezidir. Örneğin, Farsça ve Türkçe birçok gazete yayınlanmıştır. Sayısız farklı ulusların okulları vardı. Az önce bahsettiğim halıya benzer bir dokuydu ama halıyı yaktılar, kaderini değiştirdiler ve yok ettiler.

SÖYLEŞİNİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 



Yazar Hakkında