‘Yeni bir dil’ için yeni bir siyaset

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta Fransa yolculuğu esnasında söylediği “Ermeniler karşısında ‘1915’te hiçbir şey olmamıştır’ diyen bir Dışişleri Bakanı yok. Bu konuda yeni bir dil geliştirmemiz lazım. Ne yapılması gerekirse beraber yapalım” sözlerini, “özür diliyoruz” kampanyasının öncüsü olan aydınlara sorduk. Ortak kanaat: Yeni dil inşa etmek, tutarlı bir devlet politikasıyla olabilir.

EMRE ERTANİ
emreertani@agos.com.tr

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen hafta Fransa’ya giderken Ermeni sorunu konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, “Ermenilerin karşısında ‘1915’te hiçbir şey olmamıştır’ diyen bir Dışişleri Bakanı yok. Ben yaşananlara soykırım demem ama diyenin kendi tercihi. Bu konuda yeni bir dil geliştirmemiz lazım. Sizin acınızı reddetmi-yoruz, anlıyoruz, ne yapılması gerekirse beraber yapalım. Ama tek taraflı bir suç deklarasyonu değil” dedi.

1915’in yüzüncü yılına doğru giderken, Davutoğlu’nun işaret ettiği yeni dil nasıl geliştirilir, neler yapılabilir sorularını ‘Özür Diliyorum’ kam-panyasını düzenleyen aydınlara sorduk. Baskın Oran, Cengiz Aktar ve Ali Bayramoğlu’nun ortak görüşü, Davutoğlu’nun açıklamaları önemli olsa da, sözünü ettiği ‘yeni dil’i inşa etmenin, bugüne kadarki inkâr tavrının tamamen reddedildiği, tutarlı bir devlet politikasıyla mümkün olabileceği.

Cengiz Aktar

‘Cesur adımlar gerek’

Hükümet, 2015’e doğru giderken bugüne kadar yaptıklarının dışında bir şeyler yapması gerektiğinin farkında. Bu yeni bir dil olarak tecelli edebilir. Hükümetin ve esas Başbakan’ın iradesinde bağlı bu dil. Zira 2009’daki protokoller krizinde gördük. Bu krizde Başbakan ve çevresiyle Dışişleri arasında ciddi bir yaklaşım farkı çıktı. Başbakan’ın Bakü’deki konuşmasından Dışişleri’nin haberdar olmadığı ve istişarede bulunulmadığı ortaya çıktı. Dolayısıyla yapılmak istenenin her şeyden önce teksesli bir politika olması gerekiyor. Davutoğlu’nun arayış içinde olduğunu biliyoruz. Geçen 24 Nisan öncesinde de adımlar atıldı, hatta ABD’deki bazı Ermeniler ile gayriresmi bir toplantı da desteklendi.  Diğer taraftan girişimlerin diyalogun ötesine geçen cesur adımlar içermesi gerekiyor. Hükümet buna ne kadar hazır, belli değil. Yeni dilin herkesin bildiği gerçekleri dile getirebilmesi gerekiyor. Davutoğlu’nun açıklamalarını bu yolda atılmış olumlu bir adım olarak anlamak istiyorum.

İşin bir de başka bir tarafı var. O da, 15 Eylül’de  Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı himayesinde Türkiye’de yapılacağı söylenen toplantı. Toplantının 2015’e karşı evrensel bir inkârcı ‘Türk tezi’ oluşturma amaçlı olduğu söyleniyor. Eğer gerçekse, bu toplantı Bakan’ın yapmak istediklerinin tam aksi yönde bir girişim. Türkiye böyle, ‘bir sıcak bir soğuk’ üfleyerek 1915’le yüzleşemez.  

Baskın Oran

‘İki farklı politikayla olmaz’

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı diye bir kurum var. Eskiden Dışişleri Bakanlığı’na bağlıydı, şimdi Başbakanlık’a bağlı. Bu kurum, 2015’e girerken Türkiye’nin stratejisini saptadı. Bu strateji de şu, ABD’deki Azeri Diasporası ile birleşerek Türkiye’nin şimdiye kadar yaptıklarını tekrarlayacak. Davutoğlu her şeyden önce bu Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın stratejisine bir göz atmalı. Davutoğlu’nun söyledikleri Türkiye’nin resmi stratejisi değil, iki çok farklı tutumdan bahsediyoruz. Davutoğlu, ‘Diaspora’daki Ermeniler bizim Diaspora’mızdır, biz onların acıları paylaşalım’ diyor. Bu Başkanlık ise, ‘Biz Ermenileri öldürmedik, onlar bizi öldürdü’ diyor ve bunu Azeri Diasporası ile birleşerek yapmayı amaçlıyor. Üstelik de Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın Bakü’yü Ruslardan kurtardığı gün olan 15 Eylül’de Türkiye’ye bütün Türk Diasporası’nı davet edip büyük bir şölen yapacaklar.

Ali Bayramoğlu

‘Davutoğlu’nu hafife almamak lazım’

Davutoğlu, hükümetin ana politikalarını şekillerinden birkaç kişiden biri. Onun bu görüşlere sahip olması çok kıymetli. 2015’e doğru bunun bir strateji gibi, Bakan tarafından söylenmesi, kafasında şekilleniyor olması önemli.

Başbakan başka, Davutoğlu başka düşünüyor diye bir durum yok. Tabii bir liderlik sistemi var, Başbakan ne derse o olacaktır. Ama Dışişleri Bakanı Başbakan’ı etkileyebilir. Türk devlet sistemi karmaşık bir sistem. Yıllarca soğuk savaş ve Kemalist dönemde derin çekirdek ana belirleyici oldu. Hâlâ bunların ana belirleyeci olmasından şüphe ediyoruz. ama AK Parti ile beraber çok ciddi bir pragmatizm geldi. Bir anda, bir bakanın lideri ikna etmesiyle bir uçtan bir uca kadar gidebilecek çok ciddi pozisyon değişiklileri var.

Dışişleri Bakanı, ‘Bunlar benim düşüncelerim’ dedi. ‘Başbakan nasıl bir reaksiyon gösterecek onu zaman gösterir’ diye de ekledi. Davutoğlu’nun dış politikadaki belirleyiciliğini hafife almamak lazım. Bugün Türkiye, Ortadoğu’da ne yaşanıyorsa Davutoğlu’nun etkisiyle yaşanıyor. Burada da etkili olacağını umuyorum. Ama bu, 2015’e doğru Türkiye’nin politikası Davutoğlu’nun açıkladığı ilkelerdir demek de değil.

Türkiye’deki entelektüellerin, demokratların, liberallerin, gayrimüslimlerin, bu meseleyi dert eden herkesin yapması gereken şeylerden biri bunların etkilili olabileceğini görerek hareket etmek. Bu işlerin bu istikamette gelişmesi için bir tür toplumsal meşruiyet ve entelektüel baskı mekanizmalarını üretmek gerek. ‘Bu olmaz’ demekle olmuyor. Bunlara pozitif bakarak başlamak lazım, eskiden bu tür şeyler olmazdı. Eğer Bakan bunları ifade ediyorsa, önemsemek ve değer vermek lazım.

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem